Abdulkadir MENEK
Sultan II. Abdülhamid Han, dönemi ve Bediüzzaman (1)
Osmanlı Cihan Devletinin en çok tartışılan Sultanlarının başında gelir. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında uzun süre saltanatını sürdürdü. 1877-78 yıllarında meydana gelen ve büyük toprak kaybı ile neticelenen Osmanlı-Rus Savaşından sonra yaptığı icraatları ve uygulamaları ile büyük tartışma ve husumetlere hedef oldu. Bir çok çalışma ve araştırmaya konu oldu. Biz bu mütevazı çalışmamızda konu hakkında bazı önemli noktalara işaret edecek ve bu arada Sultan Abdülhamid ve Bediüzzaman münasebetlerine bir paragraf açmaya çalışacağız.
21 Eylül 1842de doğdu. Sultan Abdülmecid Hanın oğludur. Devrinin önemli din âlimlerinden dersler aldı. Arapça, Farsça ve Fransızcayı çok iyi derecede öğrendi. Amcası V. Muradın rahatsızlığı üzerine, 31 Ağustos 1876 yılında 34 yaşındayken tahta geçti. Osmanlı Cihan Devletinin en bunalımlı döneminde 33 yıl süre ile İmparatorluğu yönetti. En çok konuşulan ve en çok tartışılan Osmanlı Padişahlarının başında gelir. Padişahlığı döneminde büyük meseleler ile dâhiyane uğraştı. Tam bir devlet ve siyaset adamı idi
Sadrazam Mithat Paşa ve ekibinin ısrarıyla, 23 Aralık 1876 tarihinde I. Meşrutiyeti kabul ederek ilk yazılı Anayasa olan Kanun-u Esasiyi ilan etti. 240 üyeden oluşan bu mecliste 60 gayr-ı Müslim üye bulunuyordu. Mithat Paşa ve ekibinin gayretleri sonucu Meclis tarafından Ocak 1877 yılında Sultan Abdülhamidin karşı olmasına rağmen, Rusyaya savaş ilan edildi ve bu karar İmparatorluğun başına büyük felaketler getirdi. Bu savaş ve savaşın sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile, İmparatorluk yaklaşık olarak topraklarının üçte birini ve nüfusunun yüzde yirmisini kaybetti. 93 Harbi olarak da adlandırılan ve Osmanlı Devletinin hezimeti ile sonuçlanan bu savaşın sonunda 13 Şubat 1878 tarihinde Abdülhamid, ülkenin bölünmesi ile sonuçlanabilecek şiddetli tartışmalara sahne olan Meclis-i Mebusanı kapattı ve bütün yetkileri kendisinde topladı. (1)
Bu dönemden sonra dış güçlerin tahrikiyle Sultan Abdülhamidi düşürmek için birçok oyunlar tezgâhlandı. Genç Osmanlılardan Ali Suavinin başını çektiği ve tarihe Çırağan Baskını olarak geçen başarısız bir darbe teşebbüsünde bulunulunca, tarihe İstibdat Devri olarak geçecek dönem başladı ve Sultan tarafından Gizli Bir Hafiye Teşkilatı kuruldu.
Bu dönemde Sultan Abdülhamidin yönetimi üzerine çok büyük tartışmalar yapılmıştır. Büyük bir istibdadın hâkim olduğu propagandası kasıtlı olarak, özellikle yayılmıştır. Ancak, Mithat Paşa ve ekibinin büyük yanlışları, Meclis-i Mebusanın uygun olmayan şartlarda kurulması, mecliste ülkenin bölünmesi konusunda tekliflerin yapılabilmesi, devletin büyük oranda toprak ve nüfus kaybetmesi gibi sebeplerden dolayı Sultan Abdülhamid, zorunlu olarak ülke yönetimini eline almış ve ancak bu şekilde kapıda bekleyen büyük felaketlerin önüne geçilebilmiştir.
Yahudilerin, Filistinde bir devlet kurma teşebbüslerine karşı çıktı. Yahudilerin toprak isteme taleplerini çok açık ve kesin bir dille reddetti. Hatta Filistinlilerin Yahudilere toprak sattığını görünce bunu engellemek için bir ferman yayınlamış, bunun önüne geçilemediği anlaşılınca bu toprakların önemli bir kısmını üzerine geçirmişti. Bu toprakları daha sonra da hazineye devretmiştir.1901 yılında Avusturyalı gazeteci sıfatıyla İstanbula gelen Siyonizmin kurucusu ve fikir babası Theodor Herzl, Yahudi lobisinin desteğini alarak Emmanuel Karasso ile birlikte Sultan Abdülhamidin huzuruna çıktı. Yahudilere Filistinde verilecek toprak karşılığında Osmanlı Devletinin bütün borçlarının ödenebileceğini teklif etti. Bu teklif Sultanı çok kızdırdı. Theodor Herzl ve Emmanuel Karassoyu terk edin burayı, para karşılığı verilecek toprağımız yoktur diyerek saraydan kovdurdu.
Budapeşte doğumlu olan ve Viyanada yaşayan Theodor Herzl, bir piyes yazarı ve gazeteci olmasına rağmen, kendini Siyonizm davasına adamış, bütün hayatını bu ideal için geçirmişti. 1897 yılında ilk Siyonist Kongresini İsviçrenin Basel şehrinde topladı. Bu kongrenin ardında günlüklerine şu notu düşmüştü: Ben Yahudi Devletini Baselde kurdum. Eğer bugün bunu yüksek sesle söylersem, cümle alem bana gülecektir. Belki beş yıl içinde ama kesinlikle elli yıl içinde onu herkes tanıyacaktır. 1904 yılının 6 Ağustosunda Viyanada ölen ve buraya gömülen Theodor Herzlın kemikleri mezarından çıkarılmış ve 7 Ağustos 1949 tarihinde, ölümünden 45 sene sonra İsraile getirilerek bir kahraman gibi karşılanmış ve Kudüste kendi adıyla anılan bir tepede hazırlanan anıt mezara gömülmüştür. (2)
İsrailin, Filistin topraklarında orantısız güç kullanarak bugün yaptığı insanlık dışı zulüm ve katliam göz önüne alındığında, bu kararlılığın ne kadar kıymetli olduğu ve ileri görüşlülüğün neticesi olduğu net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ermeni hareketleri ve asayiş olaylarına karşı doğuda Hamidiye Alaylarını kurdu. Bu alaylar, bazı olumlu hizmetleri yapmakla birlikte, su-i istimaller sonucu büyük tartışmalara konu oldu. Buna paralel olarak Aşiret Mektepleri kuruldu. Ağa ve aşiret liderlerinin erkek çocukları İstanbula, askeri okullara yatılı olarak alınarak subay eğitimi almaları sağlandı. Bu okullardan mezun olanlar daha sonraları, Hamidiye Alaylarında üst düzeylerdeki görevlere atandı. Ermeni Asıllı Fransız yazar Albert Vandal tarafından takılan Kızıl Sultan lakabı, ülke dahilinde, İttihadçılar başta olmak üzere, düşmanları tarafından da kullanıldı. Cumhuriyet sonrası yazılan tarih kitaplarında da bu lakap, Sultanı kötülemek maksadıyla sıkça kullanılmıştır.
Tarih ve siyaset ilimlerine çok meraklı idi. En çok kitap okuyan padişahların başında geliyordu. 14 yıl Mabeyn kâtipliğinde bulunan Reşid Bey, Sultan Abdulhamidi şöyle anlatır: Padişah tam bir iffet, haysiyet, vakar ve namus timsali idi. Fevkalade afif idi, yani kimsenin ırzına ve kesesine göz dikmezdi. Kimsenin ekmeğiyle oynamazdı. Çok ta dindardı. İsraftan kaçınırdı. Düşmanlarını bile korur, şefkatle muamele ederdi. (3)
Abdestsiz yere basmaz, sabahları uyandıktan sonra su ile abdest almadan önce teyemmüm eder, yere öyle basardı, Devletin hiçbir evrakını abdestsiz imzalamazdı. Yine Reşid Beyin ifadelerine göre, bu 14 yıllık süre içerisinde adi suçlardan idama mahkum edilen yüzlerce suçlu arasından, anasını ve babasının katleden bir caniden başka hepsinin idam cezalarını kürek cezalarına çevirmiş, tek idam kararını verdiği kalemi de kırarak sobaya atmıştır.(4) Hatta askeri siyasete karıştırmak, Sultan Abdülazizi şehid ederek intihar süsü vermek suçundan yargılanan Midhat Paşa, Damad Mahmut Celaleddin Paşa, Damad Nuri Paşa ve bazı görevliler Yıldız Mahkemesi tarafından idama mahkum edilmiş, ancak cezaları ömür boyu hapse çevrilerek Taif kalesine gönderilmişlerdir.(5) Kendisine şiddetle muhalif olan aydınları bile hapsetmekten ve idam etmekten kaçınmış, yüksek maaşlarla sürgüne göndermiştir.
Kaynaklar:
1- Prof. Dr Ahmet Akgündüz, Doç Dr. Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1999, Sayfa: 266
2- Mustafa Armağan, Zaman Gazetesi, 22 Şubat 2009.
3- Yavuz Bahadıroğlu, Osmanlı Padişahları Ansiklopedisi, 3. Cilt, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1986, Sayfa 699-700
4- Yavuz Bahadıroğlu, age. Sayfa, 701
5- Prof. Dr Ahmet Akgündüz, Doç Dr. Said Öztürk, age, Sayfa:277
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.