Caner KUTLU
Süper hayvanlar, büyük insanlar
Ayetullah Cevad Âmuli söylemiş: "Batı, intizamlı bir hayvanat bahçesi"dir.
Medeniyet, görünüyor ki, bazen süper hayvanlar üretiyor; bunlar dünyanın imarı için kullanılıyor...
Bediüzzaman: "İnsan, bazı firenkler ve firenk-meşrebler gibi ihtirasat-ı hayvaniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvaniyet mertebesini alır" diyor.
Batı medeniyetinin insan-hayvan sorununu şu ifadesi ile yeni bir boyuta taşıyor: "İşte muzır kâfirler ve kâfirlerin yolunda giden sefihler, Cenab-ı Hakk'ın hayvanatından bir nevi habislerdir ki, Fâtır-ı Hakîm onları dünyanın imareti için halketmiştir".
***
Eşyanın akan yüzünden çıkarılan sonuçları kullanarak büyük bir makineye dönüştürebilen insan, eşyanın arka yüzündeki manasını çözemediğinde ortaya büyük teknoloji ve fakat küçülen bir 'kendi' ortaya çıkarıyor.
Son yüzyıllarda bilimde ve mühendislikte meydana gelen sıçrayış ve takip eden teknoloji ile, örneğin dünyanın ve uzayın derinlikleriyle ilgili çalışabiliyor, tarihin milyarca yıllık içlerine girip, ilgili konuşabiliyor.
Geleceği inşa etmeyi ve bunun için pekçok alternatifleri denemeyi ve sayısız deney ve gözlemle ömrünü ve servetini harcamayı göze alabiliyor.
Olası senaryoyu önceden gerçekleştirmek için binlerce insanı akıl ve güç birliğine çağırabiliyor. Ancak, vaadedilen ve insanlık tarihi kadar eski olan haşir, ahiret, cennet ve cehennem üzerine düşünmeyi ve araştırmayı düşünemiyor. Binlerce peygamberin ve onlarca suhuf ve kitabın ayrıntısını verdiği yeni yaşamın ve onların mekanları olan cennet ve cehennemin varlığını ve yerini aklına düşürmüyor, arkasından gitmiyor, bir yaklaşım olarak kabullenemiyor, tarafına geçemiyor, itikad edemiyor.
İnsanı kaderin bir oyuncağı görüyor ve bu rolden kurtulmanın nafile çabasına girdiğini düşünüyor. Milyarda bir ihtimalin 'ya olursa' sının peşinde yoruluyor; yüzde doksandokuz bir ihtimali unutuyor.
Ülfet perdesi de küfür perdesi gibi gerçeği örtüyor. Mübalağanın, fantazinin doğurduğu örtük bir gerçeklikle, insan, aklını sıkıştırıyor ve milyarda bire sığıştırıyor.
Dünyaya ve uzay-zamana yerleşemeyen insan, olmayacak bir ihtimalin peşinde koşuyor, unutmak için bilim yapıyor. Neticesi başıboşluk ve başıbozukluk getiren bir öğrenmenin eşiğinde hiçlik alemlerinin fırtınalarından kurtulamıyor.
Madenlerde ölen, deneylerde hayatını veren binlerce insan teknoloji uğrunda, bilim aşkına katledilen hayatlar, sonunda müthiş bir teknik ardında paramparça insanlıklar ortaya çıkarıyor.
İnsanlar süper hayvanlar olarak durdurulması nerdeyse imkansız tehlikelere dönüşüyor.
***
Yeni insanlık, insanı yerinden etti ve süper hayvanlık olarak yeni bir mahluk türedi. Bediüzzaman'ın ifadesiyle dünyanın imarına hizmet eden bir hayvan türü olarak medeniyetten ayırdı.
Bu noktada, kâfirlerin medeniyeti ile mü'minlerin medeniyeti ayrımı ortaya çıkıyor. Bu ayrım da şöyle açıklanıyor:
"Kâfirlerin medeniyeti ile mü'minlerin medeniyeti arasındaki fark:
Birincisi:
Medeniyet libasını giymiş korkunç bir vahşettir. Zahiri parlıyor, bâtını da yakıyor. Dışı süs içi pis, sureti me'nus sîreti ma'kûs bir şeytandır.
İkincisi:
Bâtını nur, zahiri rahmet, içi muhabbet, dışı uhuvvet, sureti muavenet, sîreti şefkat, cazibedar bir melektir".
Burada aklın getirdiği soru da cevabını bulacaktır:
"...Amma kâfirlerin medeniyetinde görülen mehasin ve yüksek terakkiyat-ı sanayi, (bunlar) tamamen medeniyet-i İslâmiyeden, Kur'anın irşadatından, edyan-ı semaviyeden in'ikas ve iktibas edildiği..."
Mevcut medeniyeti değerlendirirken bu sebeplerle, bir övgü bir yergi arasında mekik dokumak zorunda kalınıyor. Medeniyetin pırıltılarını görmek ile şeriatın izlerini bulabilmek medeniyeti kökleriyle buluşturacakken; hedef maksaddaki sorunlar sebebiyle birden şeriatın zıddı sonuçların medeniyet adı altında yaşayabilmesi ve bozuculuk ve bozgunculuk etkisi hakiki medeniyeti zehirliyor.
Bozulmuşluk ve bozgunculuğun medeniyetin en büyük bir düşmanı olduğu tarihle sabittir.
Batı medeniyeti Bediüzzaman'ın fikriyle tasaffiye ve ayrışmaya, yani hak ve şeriate doğru bir saflaşmaya ve insaniyete faydalı sanatlarının yükselişiyle nefsin hevesatına mahkum kalan ahlaksızlığın ve içindeki şeytanî bozgunculuktan kurtulmaya mecburdur.
***
Bediüzzaman verilerin uçuştuğu hızlı zamanların, yüksek binaların, sesten hızlı taşıtların, uzayda yol alan cihazların, parlak ışıkların yüzünde patladığı modern insana kendi lisanıyla sesleniyor:
"İ'lem Eyyühel-Aziz!
İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir.
Evet hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür'atle çalıştırıyor. Arz sefinesi de, sür'atle giderken ﺗَﻤُﺮُّ ﻣَﺮَّ ﺍﻟﺴَّﺤَﺎﺏِ âyetini okuyor. Sefine-i arz sür'atle yürürken, dünyanın gayr-ı meşru lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma. Firakın elemi, telaki lezzetinden ağırdır."
Bir filmde söylenen bir sözdeki gibi, "eğer dünya bir makineyse insan onun bir yedek parçası olabilir mi?"
Ya da eşyanın inşası ve dünyanın imarı için görevli bir süper hayvanı mıdır?
Yoksa başka birşey midir?
Batı'nın bunları cevaplaması gerekiyor...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.