Tahkik-i İman -4-

(Kastamonu Lahikası 84. mektubun satır aralarına devam ediyoruz. )

“Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticelerden birinin “kuvvetli îmân-ı tahkikî” vermesidir. “Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli îmân-ı tahkikîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zât tecrübeleriyle şehadet ederler. ”

İman çeşitleri nelerdir? Neden îmân-ı tahkikî ve Nedir? Tahkiki imanın dereceleri mi var? îmân-ı tahkikî kimler ve nasıl elde eder? Ne zaman elde edilir? Elde etmek için ne yapılmalı? Nerede kullanılır? Faydaları nedir? Bize ve çevremize katkısı var mı? Dünyada ve ahiretteki neticeleri nedir? Elde eden kişilerde ne gibi değişiklikler olur? îmân-ı tahkikî elde etmek için belli bir zaman ve süreci var mı? Elde edilmezse neticesi nedir? Vb. soruları çoğaltabiliriz. Risale-i Nur bu soruları nasıl cevaplandırıyor? Soruların peşine merak ve hayalle ilerleyelim.

İmân (Arapça: إيمان‎‎), Etimolojik olarak güvenmek ve samimiyetle inanmak anlamlarına gelir. Kuran'da sadece bir olan Allah’a ve kendisinin mesajına güvenmek anlamına gelmektedir. Genel anlamda bir din'e ya da yaşam tarzına gönülden bağlanmak anlamı taşır. https://tr. wikipedia. org,

Güvenmek, huzur ve saadetin anahtarını taşır. İnsan; kendi ve çevresiyle ilgili problemleri, sıkıntıları, hüzünleri, dertleri, kederleri varsa çözümlerini bulup mutlu, neşeli, huzurlu ve saadet içinde yaşamak ister. İç dia loğundan/ enfüsi alemden afaki alemlerde meydana gelen değişimler kişi, olay ve fikirlere nereden baktığımızla orantılıdır. değişim ve gelişimlere çözüm ve bakışımıza yön veren dürbünümüz nedir? Sorusunun cevabı iman ve çeşitleridir.

“Böyle dehşetli bir asırda, insanın en büyük mes’elesi: imanı kurtarmak veya kaybetmek davasıdır. " (S: 752)

Bu asırda dünyaya yayılmış olan dinsizlik ve maddiyyunluğu kökünden yıkabilmek, hak ve hakikat yolunu gösterip, beşeri sırat-ı müstakime kavuşturmak, imanı kurtarabilmek için, ancak ve ancak Kur’an-ı Hakîm’in bu asra bakan vechesini keşf edip, umumun müstefid olabileceği bir şekilde tefsir edilmesi, elbette bu asırda kabil olacaktır. " (S: 752)

Taklidi iman/ icmali ve Tahkîkî îmân/ tafsili imanın çeşitleridir. İman; Kelime-i tevhid, Şahadet ve Amentü’ye yani Allah’a, Peygamberlere, Meleklere, Kitaplara, Ahiret gününe, Hayr ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır.

Taklidi iman; İman esaslarını aile ve çevreden öğrenildiği kadar delile ve araştırmaya dayanmayan zayıf bir imandır. İnsan, etrafında olup bitenlere karşı gafil, kâinat kitabındaki güzelliklere karşı kör, hadiselerin hak söyleyen dillerine karşı sağırdır. Bu itibarla inancında sığ ve yetersiz; günahlara girebilir, çok vesvese, şüphelere düşebilir. İbadetlerinde aşksız ve vecd’sizdir.

Tahkîkî îmân ise, îmân hakîkatlerini delil ve isbâtlarıyla birlikte ilmen öğrenip kalben tasdîk etmekle elde edilen ve her delil ile daha da kuvvetlenen sağlam bir îmândır. Her yerde ve her şeyde tevhîde dâir delilleri göre göre bütün kâinâtı bir Kur’ân gibi okur, Allah’ı görür gibi îmân eder hâle gelir. Böyle tahkîkî bir îmân sâhibine binler şüphe orduları hücûm etse hiç sarsılmaz, şübheye düşmez. Böyle kuvvetli bir îmân son nefeste de şeytana mağlup olmaz. İşte Kur’ân baştan aşağıya böyle tahkîkî bir îmânı ders vermektedir. İslâm âlimleri, herkesin îmânını kuvvetlendirmesinin farz-ı ayn olduğunu söylemişlerdir.

“Risalet-in Nur ise, Kur’an’ın bir manevî mu’cizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor ve mevcud imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile imanın isbatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden; herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar. " (K: 11)

İmanı tarif ederken dil ile ikrar kalb ile tasdik deriz. Akıl ve kalbin birlikteliğinden hakikat tecelli ettiğinden her iki duygunun ikna edilmesiyle, taklidi imandan sıyrılarak tahkiki iman veya imanı kamil gerçekleşiyor. “Zâten Onuncu Söz’de kalbi, iman-ı kâmil derecesine çıkaracak derecede bürhanlar zikredilmiştir. " (S: 519)

TAHKİKİ İMANIN MERTEBELERİ

Yakîn, sözlük mânâsıyla “tereddütsüz, şüphesiz ilim. ”demektir. Daha geniş ve daha güzel bir başka tarif: “Bir şeyi vakıa mutabık olarak itikad-ı sahih üzere şüphesiz bilmek. ”
Bu tarifte, yakînin iki önemli mânâsı karşımıza çıkıyor. Birisi, bir şeyi gerçekte nasılsa öyle bilmek. Buna, “vakıa mutabakat” deniliyor. Diğeri itikad-ı sahih, yâni bu inançta zerrece şüphe etmemek.
Yakînin üç ana mertebesi vardır:

a)İlmel yakîn,

b)Aynel yakîn

c) Hakkalyakîn

Bu mertebelerin her üçü de kâmil imanı ifade eder. Yakîn kelimesi üçünde de geçtiğine göre, her üç mertebe de “vakıa mutabık”, her üç mertebe de “şüpheden uzak. ”İmanda, vakıa mutabakatı, yâni hakikata uygunluğu. İman hakikatlerine Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği ve peygamber (sav) Sünneti Seniyye’sini uyguladığı gibi inanmak. Meselâ, Allah’a iman hususunda, Allah’ı bütün sıfatlarıyla bilmek. O’nu vacib, ezelî ve ebedî, mekândan ve zamandan münezzeh tanımak vakıa mutabıktır. Bütün mü’minler Allah’a böylece iman ederler.
Yakîn imana sahip olanlarda iman, kulun fiil ve hâl âleminde daima tesirini gösterir http://www.muhabbetfedaileri.com/”

İlmel yakîn Cenabı hakk’ı delillerle bilir. İçinde mertebeler vardır. Aynel yakînda kainatı bir kitap gibi okur. Binbir Esma-i Tecellileri ve Esma-i İlahiye’yi keşf eder. Bir çiçeği bir film gibi izler. Hakkal yakîn mertebesinde artık gayb alemi açılmıştır. Bizzat görerek yani halk arasında kalb gözü açılmıştır sözü vardır. İlmel yakîn da öyle bir mertebe vardır ki Hakkal yakîna birden ulaştırır. Bediüzzaman Risale-i Nur larda her mahlukun üzerinde Cenabı Hakk’ın binlerce mührünü göstererek Marifetullah’a binlerce pencereler açar. Muhabbetullah’tan Müşehedetullah’da lezzeti ruhaniyeyi tatdırır. Hakkal yakın mertebesindeki kuvvetinde ihsas eder. Bazı halis talebelerine Aynel yakîn mertebesinde alemi bir kitap olarak okur. Bunlar için bir çiçeği bir film gibi izleyerek zevk alır.

Ayetül Kübra şahane bir misaldir. İnsanların kabiliyet, yetenek, istidat ve derecelerine göre bu mertebeler kat edilerek imani kamil veya kuvvetli tahkiki imanı gösterir, miracın serüvenini yolculuğunu yaşatır. (Rum Sûresi, 30:8. ); "Tefekkür eden bir topluluk için deliller vardır" gibi âyetlerle emrettiği tefekkür mesleğine teşvik ettiği ve "Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır" (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:310; Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn, 4:409) hadis-i şerifi, bazan bir saat tefekkür bir sene ibadet hükmünde olduğunu bizzat yaşayarak hakikati gördürür, işittirir ve yaşatır. Yirmi beşinci sözün 2. Mebhasın beşinci nüktesinde de insanın vazifesinden ve tahkiki iman merhalelerinden nasıl yapılacağının işaretlerini gösterir.

İnsanın yetenek, kabiliyet ve istidatların farklılığı olduğu gibi tahkiki imanın da derece ve mertebeleri vardır. Üstad Said Nursi, tahkiki imanın üst mertebesine on beş hafta bazılarına on beş günde elde edileceğinin müjdesini verir.

“Bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi, imanın o derece kesretli hakikatları var ki, binbir esma-i İlahiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla alâkadar çok hakikatları var ki: "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i hakikat ittifak et“Elcevab: İman-ı tahkikînin dersleri, gerçi nazarı âhirete baktırıyor; fakat dünyayı, o âhiretin mezraa ve çarşısı ve bir fabrikası göstermekle, daha ziyade dünya hayatına çalıştırır. " (T: 232)

“Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratib var. " (E: 104)

“Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. " (E: 104)

“İman-ı tahkikî ilmel yakînden hakkal yakîne yakınlaştıkça daha selbedilmeyeceğine ehl-i keşf ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şübheler verip tereddüde düşürebilir. " (K: 18)

Ehl-i Tarikat, Kuran’daki ayetlere isnad ederek 28 mertebeden bahsederek 7 nin katları 4 mertebe olan 7 14 21 28. 22 mertebe nefsin tezkiyesi ve ilmel yakının bittiği yerdir. 23- 25 aynel yakındır. Hakikatlerin görülmesi işitilmesi olarak değerlendirilir. 28. Mertebe hakkal yakındır. İradenin hakka teslim edilişini anlatır. http://www.hakaynasi.com

Bediüzzaman Said Nursi ise hakikate açılan yolu; kısa ve geniş caddeyi Kur’an-ıyeyi gösterir.

“Hem kâinatı baştan başa âyineler hükmünde tecelliyât-ı esmâya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki, gafletin imkânı olmuyor. Hiçbir şey huzura mâni olmuyor. Ehl-i tarikat ve hakikat gibi huzur-u daimî kazanmak için kâinatı ya nefyetmek veya unutmak ve hatıra getirmemek değil, belki kâinat kadar geniş bir mertebe-i huzuru kazandırdığını ve geniş ve küllî ve daimî kâinat vüs'atinde bir ubudiyet dairesini açtığını gördüm. ” http://www. erisale. com/#content. tr. 9. 286

TAHKİKİ İMANIN FAYDA VE HİKMETLERİ

İnsana ve topluma yaptığı faydaları ve hikmetlerini Risale-i Nur’dan birkaç numune verirsek:

  • Evet bu asrın dehşetine karşı taklidî olan itikadın istinad kal’aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan; her mü’min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. " (M: 466)
  • İman-ı tahkikî ile; Nur’u okuyan her adamın kafasında bir yasakçıyı bırakıyorlar, emniyeti temine çalışıyorlar. ” (L: 262)
  • “Bu ricanın sonunda, Risale-i Nur talebeleri, iman-ı tahkikî kuvvetiyle, bu vatanın her tarafında anarşistliği durdurduğunu, umumî emniyeti ve asayişi muhafaza ettiklerini.. " (L: 425)
  • “Eğer dalaleti ve sefaheti bırakıp iman-ı tahkikî ve istikamet dairesine girsen iman nuruyla göreceksin ki; o geçmiş zaman-ı mazi madum ve herşeyi çürüten bir mezaristan değil, belki mevcud ve istikbale inkılab eden nurani bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle değil elem, belki imanın kuvvetine göre Cennet’in bir nevi manevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi; gelecek istikbal zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık, belki iman gözüyle görünür ki; saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahman-ı Rahîm-i Zülcelali Ve’l-ikram’ın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var diye iman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi lezzetini hissedebilir. " (Ş: 199)
  • “Fakat ona mukabil manevî bir cihad-ı dinî, iman-ı tahkikî kılıncıyla olacak. " (Ş: 271)
  • “Çünki kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler; maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevablı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar. " (Ş: 295)
  • “İman-ı tahkikî ile hüsn-ü hatime ve şirket-i maneviye ile yüzer adam kadar a’mal-i sâliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden, bu iki neticenin fiatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır. " (Ş: 316)
  • “Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur’aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek, o iman-ı tahkikîyi taşıyan hâlis ve sadık şakirdleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde -hizmet-i imaniye itibariyle- âdeta birer gizli kutub gibi, mü’minlerin manevî birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadları cesur birer zabit gibi, kuvve-i maneviyeyi ehl-i imanın kalblerine verip, mü’minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar. " (Ş: 749)
  • İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü’min, çok mü’minlere bir nokta-i istinad olur ki; şuursuz olarak avam-ı mü’minîn o iman-ı" (B: 250)

İMAN, TAHKİKİ HALE NASIL GELİR

İslam dinini ne zaman kaal dilinden hal diline geçirdiğimizde tahkiki iman ve ihlasla “Yaşanan Kuran”ı gerçekleştirilecektir.

İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle isbat ediyorlar. " (Ş: 295)

Bunun için:

  • İmanımızı inkişaf ettirerek, delillerle kuvvetlendireceğiz.
  • Niyet ve nazarlarımızı değiştirerek mana-yı harfle kainat okumalarını gerçekleştireceğiz.
  • Acz, fakr, şefkat ve tefekkür hatvelerine önem vereceğiz.
  • Ehl-i gaflet ve ehl-i hidayet karşılaştırma bahisleri okuyarak nefis muhasebesini yapacağız.
  • Dimağın mertebelerini vazife-i aslilerinde kullanmak ve irademizi ibadetlerle, zihnimizi marifetullahla, hissimizi muhabbetullahla donatacağız.
  • Cevşen gibi münacatlarla tahkiki imanda gezineceğiz.
  • İlmi çalışmalara ağırlık vereceğiz. Konuları araştırma, delil, ispat tetkik edeceğiz. Şüphe ve tereddütleri bertaraf edeceğiz.
  • Okumak, okumak, okumak. Alemimizi, alemlerimizi, kainatı ve kitapları okumak.

Üstad Bediüzzaman, Pencereler Risalesi için şöyle der: “ Şu Otuzüç Pencereli olan Otuzüçüncü Mektub, îmanı olmayanı inşâallah îmana getirir. Îmânı zayıf olanın îmanını kuvvetlentirir. Îmânı kavî ve taklidî olanın îmânını tahkikî yapar. Îmanı tahkikî olanın îmânını genişlendirir. Îmânı geniş olana bütün kemalât-ı hakîkiyyenin medarı ve esası olan mârifetullahta terakkiyat verir; daha nuranî, daha parlak manzaraları açar. ” Si‎rac’i‎n-Nur, Altınbaşak Neşriyat, s, 166

Ayet’el Kübra Risalesi için de şöyle der: [Bu risale] sair erkân-ı îmaniyeyi dahi içinde kuvvetli ispat etmekle beraber ihtiva ettiği bütün hakikatların icma'ı ve ittifakı ile îmanımızı taklitten tahkike ve tahkikten ilmelyakîne ve ilmelyakînden aynelyakîne ve aynelyakînden hakkalyakîne çıkarıyor. Şualar, Altı‎nbaşak Neşriyat, s, 159

ÖZETLE

  1. İman, taklidi ve tahkiki olmak üzere ikiye ayrılır.
  2. Taklidi iman;mahluklar üzerindeki ilahi damga ve mühürlerinin okunamadığı, mevcutların iman hakikatlerine yaptığı delalet ve şehadetin anlaşılamadığı bir imandır.
  3. Tahkiki iman; her varlıkta tecelli eden isimlerin okunduğu, onların lisani hallerde yaptıkları şehadetin işitildiği ve her iman hakikatlerinin delilleriyle bilindiği bir hakikattir.
  4. Tahkiki iman; ilmel- aynel –hakkal yakın üçe ayrılır. Her kısmında binlerce esma- hünsanın isim sıfat mertebeleri vardır.

“Ehl-i dünya bir siyasette ve bir san’atta ve bir vazifede, ya bir hayat-ı içtimaiyeye ait bir hizmette ve hususî bir nevi ticarette bulunan herbir taifenin bir nevi kongrede toplanması ve müzakeresi gibi; iman-ı tahkikî hizmet-i kudsiyesinde bulunan Nur talebeleri dahi kader-i İlahiyenin emriyle ve inayet-i Rabbaniyenin tensibi ve sevkiyle bu Medrese-i Yusufiye kongresine gelmesinde inşâallah pek çok kıymetdar manevî faide ve ehemmiyetli neticeler ihsan edilecek ve Nur’un erkânları herbiri bir elif gibi tek başına bir yerde bir kıymeti varsa, bir elif üç elifle omuz omuza verip halen görüşse binyüzonbir olması gibi, bu içtimada kıymeti ve inşâallah kudsî hizmeti ve sevabı bin olur.. " (Ş: 491)

Rabbim bizlere; taklidi imanı tahkiki imana dönüştür ve kuvveti imani tahkiki’yi ver. İlmel yakın mertebesinden hakkal yakın mertebesine ulaştır. Kainatında bulunan vahdaniyet sikke, mühür ve hatem damgalarını okumayı, görmeyi, işitmeyi, hissetmeyi ve lezzet alıp tadarak, yaşamayı nasip et. Kudsi hizmetinde birlik beraberliğimizi muhafaza eyle. Dünyadan Hüsnü hatime ile ayrılalım. Amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.