Tamamlanmamışlık hissi-2

"Hah, tamam oldu"yu bu dünyada unutmalı insan. Unutmalıyız. Bunun için erken. Daha vakit gelmedi. Henüz bu gezegenin misafirleriyiz.

Tamam, aziz birer misafiriz. Ama misafiriz. Her gün dolar boşalır bir misafirhane burası. Her daim tebeddül eder, halden hale çevrilir. Nasıl "tamam, oldu işte" diyebiliriz? Tamam dediğimiz anda kaçar gider elimizden. Havayı elimizle tutamazsak bu dünyayı da tutamayız. Giden gelmez, gelen gider. Kim misafirlikte rahat rahat oturabilir. "Tamam, oldu işte" diyebilir? Misafir demek hep bir yanı eksik demektir.

Burada, bu dünyadaki hayatımızda hep bir eksiklik hissederiz çünkü burada sadece numuneler vardır. Asıllar bir "diyar-ı aher"de bizi bekler. Gözlerini açıp bizi bekler. Bizi ister, bizi talep eder. Kâinatın değerli varlığını bekler. Tüm asıl sanatlar, nimetler bizi bekler. Sonsuza dek bizim tarafımızdan temaşa edilmek için. Sonsuza dek bizim tanıklığımız için.

Nasıl "hah tamam, oldu, tüm eksikliklerimiz yok oldu" diyebiliriz ki! "Kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur." (Ra'd: 28) O'nun dışındaki tüm anmalar kalplerimizi kasvete boğar. Burası bir imtihan yeridir. Bir tecrübe yeridir. Bir hizmet yeridir ancak. Şiddetle sınanırız. Sınav anında kim mutlak huzuru yakalayabilir? Evet, kalbimiz, ruhumuz ve vicdanımız vardır. Bizi her daim O'na sevk eden. Ama nefis ve şeytan da vardır. Üstelik "nefis ise şeytanı her vakit dinler".

Nasıl ipin iki ucunu bir araya getirebiliriz ki? Her daim önümüze yollar açılır. Hayırla şer, iyilikle kötülük, benlikle Hüda arasında seçimler yapmak zorunda olduğumuz bir hayatta nasıl "hah tamam, oldu, her şey tamamlandı, eksik gedik kalmadı" diyebiliriz! Bir ömür boyu, "emanet-i kübra"yı taşırız. O'na teslim etmemiz gereken büyük bir emanet varken, nasıl rahat edebiliriz!

Önümüz hep yoldur, katbekat açılan. Her yolun başka bir yola kavuştuğu bir yolculuksa dünya hayatı, hep bir şeyler eksiktir. Yolculuk demek, eksik olanın peşinde olmak demektir. Dünyada hakikatle aramızda perdeler vardır. Aşmamız gereken yollar vardır. Açmamız gereken örtüler vardır.

Dünyada kesret vardır. Dikkatimizi dağıtan. Nazarımızı O'ndan kendine celbetmeye çalışan. Dalgınlıklarımız vardır. Unutkanlıklarımız. Gafletimiz vardır. Kendimizi, bir nefse sahip olduğumuzu unuttuğumuz bir hayatın içinde nasıl tamamlanmışlık hissiyle dolarız ki? Bu hissi yakaladığımız kısa kısa anlar, kısa kısa yaşantılar vardır ancak. Bir an yakalarız. O'nu andığımız zaman kalbimiz nurla dolar. O'nun isimlerinin tecellisinin nuruyla. Nasıl bunu kesintisiz kılabiliriz ki? Gece ve gündüz gibi akar hayatlarımız. Kalbimiz, vicdanımızla nefsimiz ve benliğimiz arasında salınır dururuz. Biz buyuz. Biz hayatı en zor yaşayan varlıklarız. Biz kendine verilenlerle şaşkınlaşan varlıklarız. Ne yapacağını bilemeyen.

Nasıl olur da "tamamlandık" diyebiliriz. Deriz demesine de anlık parıldamalar gibi gelir geçer bu anlar. Biz arayışı, imtihanı ölene dek süren varlıklarız. "Hah tamam, olduk" dediğimiz yerde biz biz olur muyuz ki? Bizi O'na çeken, O'nu cazip hale getiren, O'na ihtiyaç duyuran, O'nsuzluğu cehenneme dönüştüren bu eksiklik hissimizdir. O'nsuzluğun bu dünyadaki cehennemi bizim cennetimizdir. Bizi sonsuz yaşama götürecek olan bu eksiklik hissidir. Bir türlü tamamlanamayan yanımızdır. En değerli yanımız budur aslında.

Dünya geçiciyse, devamsızsa, bîkararsa, kendi başına bir anlamı yoksa, bekasız ve nakıssa, nasıl olur da her şeyin tam olduğu hissini yaşayabiliriz? Biz ancak daimi, zevalin ve ayrılığın olmadığı, bir diyar-ı âherde tamamlanırız. Orada her şeyin asılları vardır artık. Suretler ve numunelerle değil, kalbimiz ancak asıllarla kesintisiz itminanı yakalar. Kalbimizle aramıza girecek bir şeytan yoktur artık. Ne vehim vardır ne vesvese. Sonsuz hakikatin perdesiz tecellisi vardır. Mutlak şekilde O'na teslim olmuş, terbiye olmuş bir nefsimiz vardır. Artık eksiğimiz gediğimiz yoktur.

Ve orada bu dünyada nefsimizde taşıdığımız hiçbir süfli duygu yoktur. Ne kin vardır, ne öfke, ne kızgınlık, ne kıskançlık, ne haset. Zaman zaman bu duygulara kıyısından köşesinden bulaştığımız bu hayatta nasıl olur da bir yanımız hep eksik kalmaz. Ama bu kötü değildir, şer değildir; bu hayat böyledir, biz böyleyiz.

İpin bir ucu bu dünya ise diğer ucu öte dünyadır, cennettir, ebedi olan diyardır. "Biz onları içlerinde kalmış olabilecek nahoş duygu ve düşüncelerden arındıracağız ve böylece birbirleriyle kardeş olarak mutluluk tahtları üzerinde karşılıklı oturacaklardır." (Hicr: 47)

İşte, iki yakamız ancak cennetin kapısında bir araya gelir, ipin iki ucu orada bağlanır. Sonsuza dek, hiç kopmamak üzere.

Zaman

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.