Tatil

Tatil

Taha Çağlaroğlu'nun yazısı...

Rüzgâr denizden doğru estikçe sevgililerin, genç ve yaşlı çiftlerin, çocukların sesini bölüyor bu, saçları bazen alnına yapışan sahilde. Koca bir yıl, tâ geçen yazdan beri, bu beldenin hasretini çekti insanlar. Burayı düşledi, buradan söz etti başkalarına, tatil beldesi olarak burayı seçtiklerini ihsas ettirmek için. Dağınık duygular arasında, sayılı günler ne de hızlı geçiyor...

İnsan en çok bir tatil beldesinde anlıyor farkına varılmadan giden bir şeyleri sanki. Anlamaktan ziyade, derinlerinde hissediyor.

Umduğunu bulanların ve bulamayanların zamanın önünde bir sel gibi sürüklendiği mekânlar. Yakıcı güneşin altında serinletici deniz, ferahlık veren esintiler, balığın en tazesi, ızgara et, mis gibi mısır kokusu, karpuzun ve çerezin en iyisi, uzun uzun gece yürüyüşleri, nazlı bir zaman dilimi; unutmak, unutmak her derdi, unutmak ak düşen saçları, uzaklarda kalan ölümleri. İpeksi mutluluklar arasına bazen firak ve talan da düşüyor. Bir kapılgı, her imkânın ve fırsatın bulunduğu bu yerde bir öfke kıvılcımı, can sıkan bir olay, bir vefasızlık örneği, birdenbire geliveren bir rahatsızlık, bir flörtün soğuk yüzü, karşı cinsten sıkı bir arkadaş bulamamanın verdiği tedirginlik, bir muhabbetin nihayetsiz azaba çıkan kapısı, utanmayı yitirenlerin özgürlük adına sergilediği tuhaf görüntüler...

Sesler de kesilmiyor tatil beldesinde. Uzak veya yakın bir yerlerde bir pop, bir klasik Batı. Nostalji. Bir film müziğiyle gidilen eski zaman aşkları. Love Story. Düşler, düşler. Uçup giden umursamazlıklara takılıyor bir kahkahanın ucu. Kahkahalar sârî. Sessizliğin çoğaldığı vakitlerde sabahın nurunu farkeden az oluyor. Nedense bir boşluk duygusu kaplıyor içten içe, akşamdan kalan şarkıları, yarı ayık gezen kafaları. Bir tortu. Acımsı bir tat. Varlıktan nefret hissi gibi. Her şey boş görünüyor sanki. Pervane olunan sevgililerin, sevgilerin, şarkıların, rüzgârların, serin dalgaların bir bir yok oluşu; ertesi gün yeni bir tazeleniş ve coşkuyla yeni girişimler, yeni sevgiler; tekrar bitiş ve terk ediş.

Bu yok oluşlar değişik bir hüzün bırakıyor tatil beldesinin sakinlerine. Zaman kırıntılarında onlar için parıldayan güzergâhlar acı bir hüznün habercisi gibi. Yüzmeler, yürüyüşler, sohbetler, lezzetler, oyunlar, kendinden geçmeler, sızmalar, uzun uzun uyumalar, fısıltılar, bağırış çağırışlar.
Bu yoğunluk içinde zaman zaman birtakım düşüncelere de uzanıyor yorgun ve dinlenmekte olan gönüller. Ağaçlar, çiçekler, dalgalar, mehtap ve bulutlar arasından ‘yarın’ düşüncesi bürüyor bakışları. Ah, ne de çabuk geliyor yarınlar! Ne çabuk bitiyor bu tatil de. Ne çok insan vardı tatile hasret. Ne çabuk geçiyordu güzellikler. Ne kadar yalandı şu eğlenceler, ne de avutmasızdı. İşte şarkılar hep ‘yalan dünya’ diye bağırmıyor mu? Ne anlamsız kalıyordu bıraktığımız yerde tatil. Daha dün bin bir hevesle gelmedik mi bu yere? Şimdi ne dostluklar var yarıda kalan...

Tatil beldesinde hiç kimse başkalarına belli etmemeye çalışıyor ‘yarın’a ait düşüncelerini. Yarınlarla ilgili tutunacak dalları yokluyor sakinler. Her şey hiç bitmese? Hiç tükenmeyecek bir tatil beldesinin gizli arayışı âdeta bir yakarış gibi geziniyor kalplerde...