Şefaat, insanları tembelliğe, günahkarlığa düşürmez, umut etmesini sağlar

Şefaat, insanları tembelliğe, günahkarlığa düşürmez, umut etmesini sağlar

Şekercihan YouTube kanalındaki “Bir Bayramdır Ramazan” programının yirmisekizinci gün sohbeti “Kur’an’da Şefaat” başlığı altında Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Adem Eryiğit ile gerçekleşti

Haber: Mehmet Kaplan

Eryiğit, “Şefaat meselesi tartışmalı bir konu. Kelamcı olmamız hasebiyle böyle tartışmalı konular bize geliyor. Normaldir de, kelam ilmi zaten cedel ilmidir” diyerek başladığı sohbetini şu açıklamalarla sürdürdü:

TARİHTE İLK ŞEFAATİ REDDEDENLER HARİCİLER OLARAK KARŞIMIZA ÇIKIYOR

“Şefaat meselesi asırlardan beri üzerinde konuşulmuş, tartışılmış bir meseledir. Şefaati bir kısım alimler kabul etmemektedir, bir kısmı belli şartlara bağlayarak kabul etmekte, bir kısmı da Kur’an-ı Kerim’de ifade edilen, hadislerde ifade edilen şefaati kabul ediyorlar. Üzerinde ifrat ve tefritin sözkonusu olduğu kavramlardan biri olduğunu söyleyebiliriz.

Tarihte şefaati red veya inkâr edenlere baktığımızda, karşımıza Hariciler çıkıyor. Hariciler şefaatin olumsuz bir mana olduğunu, Kur’an’a aykırı olduğunu, Kur’an-ı Kerim’de açıkça şefaatin reddedildiğini ifade ederler. Allah’ın indirdiği hükmün dışında başkalarının hüküm koyucu olmayacağını -ki temel düşünceleri budur- söyleyerek, tam olarak şefaati reddetmektedirler. Şefaati onların kabul etmemeleri kendi mantıkları içinde anlamlı bir yerde duruyor. Bazı grupları hadisleri de tamamen reddediyorlar zaten.

Bunun dışında, şefaate bir derece olumsuz yaklaşan bir mezhep olarak Mu’tezile’yi görüyoruz. Mutezile alimlerinin içerisinde çok farklı görüşler var, ama Mu’tezilîlerin şefaati Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden dolayı tam olarak inkâr ettiğini söyleyemeyiz. Şefaati tam olarak reddetmezler, ancak belli şartlara bağlarlar. Mesela büyük günah işleyenin durumuyla ilgili olarak Mu’tezile’nin çok hassas olduğunu biliyoruz. Onlara göre büyük günah işleyen kişi imandan çıkmıştır, ama küfre de girmemiştir. İki menzil arasında bir yerdedir. Derler ki, büyük günah işleyen tövbe etmediği sürece şefaat ona fayda vermez. Bir kere o kişinin tövbe etmesi lazım derler.

Ehl-i Sünnete baktığımızda, Ehl-i Sünnet alimleri ittifak halinde şefaati kabul ederler. Yani Eş’arîler, Mâtürîdîler, selef alimleri, Ehl-i Hadis uleması… hepsinin görüşlerine baktığımızda, umumen, ittifak halinde şefaati kabul ettiklerini görürüz. Çünkü şefaat hadislerde çok daha detaylı bir şekilde ifade edilir. Ehl-i Sünnet de hadisleri her daim belli bir kıvamda kabul etmektedir. Ehl-i Sünnet içerisinde, Peygamberin yüzü suyu hürmetine dua edilmesi vuku bulmuştur. Bu konuları daha sonra İbn Teymiyye tartışmış; Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselam hayattayken kendisinden şefaat istenebilir, ama vefat ettiğinde doğrudan Peygamberden şefaat istenmesi caiz değildir, demiştir.

EHL-İ SÜNNETE GÖRE İTTİFAKLA ŞEFAAT VARDIR

Ehl-i Sünnete göre ittifakla şefaat vardır. Bu bağlamda, peki şefaat nedir, kimler şefaat edebilir, kimlere şefaat edilebilir, şefaate mazhar olmak için ne yapmak lazım konularına gelirsek:

Şefaat kelimesinin aslı Arapçada şef’ kökünden gelmektedir. Şef’ ikil demek, yani tek olmayan. Vitr tek, şef’ ise iki, ikil olmak, iki şeyin yan yana gelmesi, tek iken bir şeyin iki hale gelmesi veya birinin diğeriyle birlikte olup ona yardımcı olması, onunla yan yana gelerek ona güç vermesi, kuvvet vermesi gibi anlamları ifade etmektedir. Bir insanın gözü bir şeyi iki görüyorsa buna da şef’ deniyor. Istılahi olarak ise, ahirette günahkâr müminler için peygamberlerin, meleklerin veya salih kimselerin Allah’a onların affedilmesi için niyazda bulunması şeklinde tanımlanıyor.”

ŞEFAAT BÜTÜN DİN VE İNANÇLARDA VARDIR

Mehmet Kaplan: “Hocam, şefaat aynı zamanda diğer dinlerde olan ve Cahiliye Araplarının da çok kullandığı bir kavram diye biliyorum. Kur’an bu kavrama nasıl bir kıvam verdi?”

Adem Eryiğit: “Zaten orası çok önemli düğüm noktalarından birisi. Eski inançlarda, hemen hemen bütün dinlerde şefaat anlayışı var. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta var. Hıristiyanlarda aşırı hale gelmiş. Onların inançlarına göre Hz. İsa aleyhisselam insanların günahları için çarmıhta acı çekmiştir. Mekke müşrikleri de ‘Allah’a inanın’ denildiğinde ‘Biz Allah’a inanıyoruz’ derler. ‘Pekâlâ bu putlara neden tapıyorsunuz?’ denildiğinde ise, ‘Bunlar bizi Allah’a yaklaştırır, bizi Allah’a yaklaştıran vesilelerdir’ diyorlar.

Kur’an-ı Kerim’e göre, geçerli olan şefaat ve geçersiz olan şefaat şeklinde şefaati anlamak daha doğru olacaktır. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda birinci hedefi tevhiddir ve toplumda tevhidi tesis etmektir. Dolayısıyla Hz. Peygamberin de üzerinde durduğu, ‘Ben ve benden önceki peygamberlerin söylediği en faziletli söz lâ ilahe illallah’tır’ manasındaki hadis bunu teyid eder.

Kur’an’da nehyedilen şefaat, Allah’tan başka ilah ittihaz etmekle ilişkilendiriliyor. Başka ilah ittihaz edenler, ittihaz ettikleri ilahların kendilerine bir şefaat edeceğini düşünüyorlarsa bu mümkün değil; Kur’an’da reddedilen şefaat budur. İlgili ayetler Mekke müşriklerinin şirklerini reddeder ve onların şefaat anlayışının bir reddi niteliğindedir. Keza, mesela Bakara sûresi 48. ayete baktığımızda, ‘Öyle bir günden korkun ki, o gün kimse başkası için bir şey ödeyemez; hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, hiçbir kimsenin yerine başkası kabul edilmez; onlara asla yardım da yapılmaz’ buyurulur. Bu ayete sibâkı ile baktığımızda, Yahudiler kastediliyor. Çünkü Yahudiler kendilerini ataları olan peygamberlerin kurtaracağını, onların şefaatçi olacağını söylüyorlar.

Allahu Teala’nın müminlere vereceği fırsatta da, dikkat edilirse biraz önce şefaati tanımlarken bir ifade kullandık, niyazda bulunmaktır diye. Yani şefaat nedir, ne değildir diye baktığımızda; şefaat, şefaat edicilerin Allah’a rağmen bir talepte veya hükümde bulunması değildir. Allah’a rağmen kullar üzerinde hükümde bulunması, kulları cehennemden çıkarması veya kulların günahını imha etmesi gibi bir şey değildir şefaat. Hiçbir zaman Allah’a rağmen değildir. Kur’an’da var olan, bahsedilen şefaat Allah’ın izni ile olur.”

KUR’AN’DA REDDEDİLEN ŞEFAAT TEVHİDE AYKIRI, ŞİRKE BULAŞMIŞ OLAN ŞEFAATTİR

Metin Karabaşoğlu: “Yahudiler örneğindeki gibi ya da müşriklerin anladığı şekilde şefaatin kabul edilmeyeceğinin ayetlerde söylenmiş olması, onların yanlış bir uluhiyet anlayışına sahip olduklarının da isbatı gibi. Onların şefaat anlayışında hâşâ Allah’ı mecbur bilme var. Aracı olarak addettikleri şeylerin Allah’ın iradesinin üstünde bir iradeleri var gibi bir anlayış sözkonusu ve Allah’ın esma ve sıfatındaki kemale ilişen bir anlayış olduğu için o ayetlerde bu anlayış reddediliyor.”

Adem Eryiğit: “Kesinlikle, yani burada şirk manası söz konusu. Bir de yüce Allah’ın hükmünü hafife almak var. Allahu Teala’nın onlara cehennemi vaad etmesini hafife almak… Yani bizim atalarımız peygamberlerdir, onlar bize yardım ederler diye Allahu Teala’nın hükmünü hafife alıyorlar.

Oysa ancak Allah’ın izin verdikleri şefaat edebilirler. Burada da kim şefaat edebilir, kime şefaat edebilir soruları gündeme geliyor. Şefaate delâlet ettiğini düşündüğümüz ayet-i kerimelere geçip bakarsak, şefaatin var olduğunu göreceğiz ve kimlerin kimlere şefaat edeceği sorularına da cevaplarımızı buradan bulabileceğiz.

Sebe sûresi 23. ayeti: ‘Allah katında, O’nun izin verdiği kimselerden başkasının şefaati yarar sağlamaz. Sonunda kalplerinden korku giderilince, “Rabbiniz ne buyurdu?” derler. Onlar da şu cevabı verirler: “Hak olanı buyurdu. O yücedir, uludur.”’ Korku ve dehşet içerisindeki insanlar varken bazı kişilere şefaat hakkı verilince o korku ve tedirginlik halini bir nebze ortadan kaldırıyor. Bu gibi ayetler bize şefaatin olmadığını söylüyor değil, şefaatin mahiyeti hakkında bilgi veriyor. Allahu Teala kendisinin izni olmadan meydana gelecek bütün şefaatleri reddediyor. Olumsuz başlayarak, sonra da kendi izin verdiklerinin şefaat edebileceğini söyleyerek olumlu hale getiriyor.

Zuhruf sûresi 86. ayet: ‘Allah’ı bırakıp kendilerine dua ettikleri varlıklar asla şefaat edemezler; bilerek hakka tanıklık edenler başka.’ ‘Hakka şehadet/tanıklık edenler hariç’ diye burada da beyanda bulunuyor. Allah’ı bırakıp taptıkları şeylerin şefaati olmaz, onlar onlara fayda vermez. Alimlerin bir kısmı diyorlar ki, burada hakka şehadet etmek aslında kelime-şehadettir, yani müminlerdir. Mümin olan, yani tevhide şehadet edenler şefaat edebilmekteler.”

ŞEFAATİN MAHİYETİ ALLAH’A RAĞMEN HAREKET ETMEK DEĞİLDİR

Metin Karabaşoğlu: “Kâfirler ve müşrikler yanlış bir şefaat anlayışına sahip olmuşlar. Kur’an şefaati reddetmiyor, onların yanlış şefaat anlayışlarını düzeltiyor, onu görüyoruz. Şefaat istiyorsanız, o halde tevhide gelin, hakka şahitlik edin diyor Kur’an. Kur’an bize cehennemi anlatırken de aslında oraya gitmeyin diye anlatıyor. Burada da, şefaat istiyorsanız hakka şahitlik edin diyor.”

Adem Eryiğit: “Şefaatin mahiyeti Allah’a rağmen hareket etmek değildir. Müsaadesiyle hareket etmektir. Şefaat duadır desek yanlış yapmış olmayız. Dua istemek de birbirimizden şefaat değil midir? Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselamın dünyada çok duaları olmuş. Haliyle ahirette de dünyada birbirine dua etmiş olan müminler, Allah izin verdi ve razı olduysa, ahirette de zor durumda olan mümin kardeşine dua eder; bunda herhangi bir sakınca yoktur.

Şefaati kabul ve red konusunda ifrat ve tefriti de gözden kaçırmamak lazım. Şefaat yoktur diye reddedenlerin karşısında, bir de bazı tasavvuf erbabında, tarikat ehlinde şeyhinin kendisini cehennemden çıkartacağı, kurtaracağı konuşuluyor. Böyle bir şefaatin varlığından bahsetmiyoruz. Salih kimseler niyazda bulunacaklar bazı müminler için, ancak bunu kabul etmek yine Allah’ın hikmetine tâbi, ona rağmen değil.”

şefaat insanları tembelliğe ve günahkarlığa düşürmez, bilakis günahkâr insanların, umut etmesini sağlar

Mehmet Kaplan: “Eskiden şefaati kabul etmeyen ve şefaatin olmadığının tebliğini yapan insanlarla karşılaşıyorduk. Şöyle bir iddiada bulunuyorlardı: ‘Şefaati kabul ederseniz lâkayt Müslümanlar olursunuz.’ Dini yaşamaya ve dindar bir hayata engelmiş gibi anlatanlar ve bundan dolayı şefaate karşı olanlarla karşılaşıyorduk. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?”

Adem Eryiğit: “Şefaate itiraz eden bazılarının argümanlarından birisi de bu. İnsanların tembelliğe alışması, şefaate güvenerek günaha girmesi, harama girmesi gibi. Hatta hadislerde buyuruluyor: ‘Benim şefaatim büyük günah sahipleri içindir’ diye, buradan yola çıkarak diyorlar, Peygamber bize şefaat edecek, Peygamber bizi kurtaracak diye düşünürler ve büyük günah işlerler, kötü iş yaparlar, işte tembelliğe vesile olur gibi bir yorum yapılıyor. Bu yorum çok temelsiz bir yorum olarak geliyor bana.

Metin Karabaşoğlu: “Adem hocam, aynı ihtimal üzerinden gidersek, tam tersini de dikkate almaları lâzım değil mi? ‘Ben affedilmeyeceğime göre bari bu dünyada kafama göre yaşayayım, öbür taraf zaten cehennem.’ O zaman böyle de der insanlar. Şefaati kabul etmeyenler niye işin bu tarafını düşünmüyor?”

Adem Eryiğit: “Çok güzel işaret ettiniz. Şefaatin, aslında onların dediğinin tam tersi bir anlamı var. Yani şefaat insanları tembelliğe ve günahkârlığa düşürmez, bilakis günahkâr insanların umut etmesini sağlar. Günahı olan kimselerin; hatası, kusuru olan kimselerin kurtulacağına dair bir ümit taşımasına vesile olur şefaat düşüncesi. Büyük günahları işlemiş, hayatına bakınca hiçbir hayır hasenat görmeyen birisinin hayra yönelebilmesi için bir umut kapısıdır şefaat anlayışı.”

ŞEFAAT, GÜNAH SARMALINA KARŞI KALPTE PARLAYAN BİR NURDUR

Metin Karabaşoğlu: “Programa çalışırken ifrat ve tefritin, şefaati reddedenler ile şefaati torpil gibi anlayan iki uç yaklaşımın uzağında meseleyi dengeli yaklaşan çok güzel makaleler okudum. Onlardan biri Yasin Pişgin’e aitti. Kur’an’daki o manayı çok güzel izah ettiğini düşünüyorum. En sondaki kısmını okuyayım: ‘Şefaat adeta yeniden bir dönüş ve dirilişi zora sokan günah sarmalının kalpte umut ışığını söndürmesine ve insanı büsbütün karanlıklara gark etmesine karşı kalpte parlayan bir nurdur.’ Kur’an’da niye şefaatten bahsediliyor, hikmeti bu cümlede özetlenmiş diye düşünüyorum.”

“Bir Bayramdır Ramazan” programını, Ramazan ayı boyunca her gün saat 18.00’de Şekercihan YouTube kanalından takip edebilirsiniz.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.