Mustafa ÖZCAN
Tesaffi asrına giriş
Papa niye istifa etti? Birçok nedeni var ya da olmalı! Kişisel nedenler ve kurumsal nedenler gibi. Selefi II. John Paul her ne kadar Ratzinger’den (16’ıncı Benediktus) daha yaşlı belki de daha az sağlıklı olmasına rağmen ölümüne kadar makamında kaldı. Öyle ise Ratzinger niye istifa etti?
Elbette ilerlemiş yaşı ve sağlığı istifasının temel nedenleri arasında geliyor. Selefi kadar yaşlı olmasa bile bugüne kadar gelen geçen papalar arasında yine de ekseriyetinden daha yaşlı bir konumda bulunuyordu. Yaşlılıkla birlikte sağlık sorunlarını da ilave etmemiz lazım. Bazıları yaşlılığa nazaran daha sağlıklı olabilir ve bu da görev yapmasına mani teşkil etmez. 16’ıncı Benediktus ise yaşının yanında sağlık sorunlarından da muzdaripti. Uzun yıllardan beri kalp ritimlerini düzenleyen bir pille yaşıyor. İstifası sürpriz olsa da nedenleri ortada. Her şeyden evvel zoraki bir papaydı. Selefi John Paul’un kendisini ısrarla halefi olarak görmek istemesine rağmen bu makamda gözü olmadığı söyleniyordu. Selefi mistik bir tabiata haizdi. Bu yüzden Mesih edalı ve melih sözlü idi. Bu nedenle olmalı, dünya tarafından ve Kilisenin müntesipleri tarafından da bir aziz gibi itibar görüyor ve seviliyordu.
Mehmet Ali Ağca tarafından yaralanması onu daha olgunlaştırmış ve mistik yönünü daha da derinleştirmişti. Adeta selefiyle kendisi Clinton ile oğul Bush terkibini andırıyordu. Bush hoyratça 'medeniyetimiz üstün' derken Ratzinger de 'dinimiz üstün' diyordu. Ratzinger birçok dil bilen lakin kuru bir kelamcılıktan öte gitmeyen doktrin tutkunu birisiydi. Çağına yabancıydı. Yanlış bir zaman ve yanlış bir mekanda dünyaya gelmişti. Uful eden bir dönemi simgeliyordu. Bundan dolayı çağıyla uyumlu değildi. Kilisenin zemini kayıyordu ve bunu geri getirmek adeta mümkün değildi. Papa 16’ıncı Benediktus çağına ayak uyduramayanlardan birisiydi. Ama tutunamayanlar gibi çaresiz de değildi.
Kilise zamanın ruhunun dışında seyrediyordu. Adeta dört duvar arasına kısılmıştı. Esasında ‘celibacy’ olarak da ifade edilen ruhbanlık insanın fıtratına aykırı olduğu gibi aynı zamanda tarih dışında veya anakronik fezada gezinmek anlamına da geliyor. Bunun zararlarıyla yüzleşmek Ratzinger’e düştü. Zira kilise sübyancılık-pedofoli davalarından dolayı yüzlerce ve binlerce davayla yüzleşmek zorunda kaldı. Bu sistem skandallara neden olduğu gibi ayrıca fiiliyatta da yürümüyor. Polonya gibi Katolik ülkelerde papazlar ya gayri resmi veya gizlice evleniyor ya da bu sisteme tam intibak edemiyorlar. Ruhbanlık fıtrat kanunuyla fiilen aşılmış bir sistem. Pedofoli hem Kilisenin imajına zarar veriyor hem de tazminat davaları üzerinden mali açıdan iflasın eşiğine getiriyor. Belki de bu skandallar Ratzinger’e yeter demeye iten sebepler arasında sayılabilir.
85 yaşında dünyaya veda eden eski kardinallerden Carlo Maria vefatından evvel Corriere della Sera’ya yaptığı bir değerlendirmede Kilisenin skolastik bataklığından çıkamadığını ve hala 200 yıl geriden seyrettiğini ifade ediyor. Galile’yi affediyor ama tarih Kiliseyi affetmiyordu. Köhnemiş ve çürümüş bir yapı arz ediyordu. Kardinal Carlo Maria adeta Kilise içinde bir reforma ve bir günah çıkarmaya çağırıyor ve Kilise içinde adeta Glasnost ve Perestroika çığırına davet ediyordu. Bu çığır geciktikçe de eski yapının gıcırtı sesleri artıyor. İtalyan gazetesine şöyle içini döküyor veya dertleşiyordu: ”Kültürümüz yaşlandı. Bizim kiliselerimiz pek büyük ve içi boş. Kilise bürokrasisi çok ağır ve yavaş. Ritüel ve kıyafetlerimiz çok şatafatlı. Kilise hata ettiğini itiraf etmeli ve radikal değişimlere gitmeli. Papadan başlamalı ve piskoposlara kadar inmeli. Pedofoli skandalları değişim saati için çanların çaldığını gösteriyor.” Kardinal Carlo Maria fazlasıyla liberal bir cenahtan geliyordu. Sadece boşanma meselesi değil aynı zamanda eşcinsel evlilikler noktasında da Kilisenin çizgisini eleştiren ve katı bulanlardandı. Kilise geriden o da çok ileriden gidiyor belki de bütün zamanları ve mekanları aşıyor. Kendisine de yabancılaşıyordu.
Ratzinger’e gelince kendisi aşırı muhafazakar bir cenahtan geliyor. Doktrin adamı ve üstadı. Lakin Kilisede doktrin zemini kalmamıştı. Dolayısıyla Vatikan duvarları arasında kendisini fazlasıyla yabancı hissetmiş olabilir. 'İçi beni, dışı seni yakar' hesabı. Vatikan onun için altın bir kafes mesabesinde olmalı. Kilise belki de 200 yıl geriden gidiyor olabilir lakin Ratzinger’e kalsa belki de bütün gücüyle skolastik asırlara dönmek isterdi. Bundan dolayı Kilise’de ikinci defa bir istifaya imza atmış oldu ve Kiliseyi 600 yıl geriye döndürdü. Papa makamına oturduğunda ilk yaptığı iş II. Vatikan Konsili kararlarına ters dönmekti. İslam dünyasıyla ilişkileri gerilim içine attı. Regensburg’daki talihsiz ve tarihi konuşmasında düşmanca bir dil kullandı. Yahudilere bu kadar insafsız değildi. Belki de kendi dünyasında ve kurumu adına tutarlıydı. Lakin tarihin akrep ve yelkovanlarını geriye döndürmek ne mümkün!
Yaşadığımız dönem dünya için olduğu kadar Kilise için de ahirzaman olmalı. Yalnızlığı açısından Kilisenin duvarları arasında kim bilir ne kadar acı çekti. Zamanımız niceliğin egemenlik asrı. Niteliğin geride kaldığı bir dönem. Yine quantum fiziğinin revaçta olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Post modern bir dünya. Doktrin adamı Ratzinger’in aradığı mutlak hakikatin dışlandığı bir dünya. Mutlak otorite mutlakiyet dönemlerinde kaldığı gibi ‘mutlak hakikat’ de yine eski asırlarda kaldı. Yerini izafi hakikat aldı. Çoğulculuk, izafiyet ve dijital çağda yaşıyoruz. Ratzinger anlamak istemese de II. Vatikan Konsili kararları bunu gösteriyor. Ratzinger bunları teğet geçmek istedi ama zaman önünü kesti. O da zamana meydan okudu fakat açığa düştü. İstifası onu göstermekte. Aslında, Ratzinger ilcaat-ı zaman karşısında yenildi. İstifasının tali nedenleri ne olursa olsun gerçek nedeni budur. ‘Dictatorship of relativism’den bahsediyordu. Nispiliğin egemenliğini diktatörlük olarak yaftalıyordu. Gri dünyadan nefret ediyordu. İsa’nın yolu dışında başka dinlere de kurtuluş kapısının açık olması bu doktrinle şekillenmiş kafasına uymuyordu. Zamanı tersine çevirmek istedi ama altında ezildi.
AB ayakları üzerine doğrulamadan o AB’ye Hıristiyan aşısı yapmak istedi. Fransa eski Cumhurbaşkanı Valéry Marie René Giscard d'Estaing’in rahip yüzüydü. İkisi de dini nedenlerden dolayı Türkiye’yi Avrupa’dan dışlamak istiyorlardı. Medeniyetler çatışması tezini üreten Huntington ile aynı kapıya çıkıyordu. Türkiye’yi dışlamak ve Avrupa’yı Hıristiyan bir kale yapmak için bu uğurda birisi dinsiz ve diğeri Yahudi olan iki fanatikle işbirliği yapmaktan kaçınmamıştır. Bernard Lewis ile Oriana Fallaci’yi kastediyoruz. Üç fanatik İslam karşısında ortak cephe kurmuşlardı. Kaddafi de hariçten onlara gazel okuyordu.
Papa Avrupa’yı İslam’a kapatmak istiyordu. Zamanın çarklarını geri döndürmeye azimliydi. Halbuki, çağımız kabul etsek de etmesek de gerçek manada izafiyet çağıdır. Cemaleddin Kasimi gibiler de İslam dairesi içinde doktrin bazında çoğulculuğa veya izafiyete geçit ve cevaz veriyorlar. O ise dışlamacıydı. Yine de Papa’nın gelenekçilikle modern zekayı mezcettiği tasavvur ediliyor. Sabık Papa zihinlerde 'Allah’ın Rottweiler’ı ve 'Panzer papa' olarak yer etmeye ve hatırlanmaya devam edecek.
600 yıl sonra istifa ile gelen bu kırılma belki de bir tesaffi sürecinin izlerini taşıyor. Bir milat ve dönüm noktası. Belki de ahirzamanda tesaffi ve durulma kapısını yeniden açacaktır. Papa 16’ıncı Benediktus’un istifasının muhakkak ki Şam’da Beyaz Minare ile yakın bir münasebeti olmalı. 11 ve 28 Şubat tarihleri tesadüf olmadığı gibi istifasından saatler sonra St. Peter’in Bazilikasının tavanına ve kubbesine yıldırım isabet etmesi ilahi bir işaret olarak algılanmıştır (http://www.cbc.ca/news/ yourcommunity/ 2013/02/lightning-strikes-st-
Bu istifa, Emevi Camii’nin izlerini ve İsa’nın nefesini ve nefahatını taşıyor. İnşaallah, göklerin ve yerin bayramına az kaldı.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.