Safa MÜRSEL
Toplumların gücü adaletinde saklı
Adalet terazisinde insanlık vicdanının tartılmasına şahitlik ediyoruz. Bunu, ABD’nin yeni Başkanına borçluyuz.
Trump, Başkanlık koltuğuna oturur-oturmaz, başta Suriye olmak üzere, yedi İslam ülkesi vatandaşlarına vize yasağı getirdi.
Yasak kararının açıklanmasıyla insanlık vicdanı anında harekete geçti ve küresel bir tepkiye dönüştü. Yasağa karşı ABD içinde ve dışında milyonlarca imza toplandı; onbinler, protesto için ülkelerinin meydanlarını doldurdu.
İlk kişisel ve bir o kadar cesur tepki, Adalet Bakanlığını vekaleten yürüten bayan Yates’ten geldi. “Biz adaletsizliği ilke edinemeyiz” sözleriyle görevden alınmayı göze aldı ve koltuğunu kaybetmeyi hiç dert edinmedi. Bununla da yetinmedi, Yüksek Mahkemede devleti savunacak bakanlık avukatlarına, “yasağın iptalini sağlamak” için, “tavizsizce adaletten yana olmaları” uyarısında bulundu.
Bugünkü varlığını göçmen politika ve potansiyeline borçlu bir ülkenin, ırkçılık, dini ayrımcılık ve nefret kokan göçmen yasak kararı, insanlık dışı özelliği kadar, yargı alanında da ilginç gelişmelere sahne oluyor.
Göçmen yasağı kararnamesi, yayınlandığından 48 saat içinde yargıç kararıyla askıya alındı. “Sözde hakim” ve “gülünç karar” diyerek, yargıcı aşağılayan Başkan, konuyu temyize taşıdı. Federal Mahkeme, yargıcın kararını oy birliği ile onaylayarak Başkan’ın temyiz talebini reddetti.
Başkan’ın yasağını askıya alan yargıç, kararını vermeden önce, Başkan’a şu soruyu soruyor:
“Sınırdışı ederek Suriye’ye gönderdiğin insanın can güvenliğini garanti edebilir misin?”
Devlet Başkanına sorduğu bu soruya karşı, “tatminkar cevap alamadım” diyen yargıç, “yasak kararının uygulamasını askıya alma” kararı vermekte hiç teredddüt etmedi.
İnsanı ve insaniyeti koruma kaygısı taşıyan bu tutumu, mesleğini adalete adayan hakperest bir “hakim” sergileyebilirdi ve öyle de oldu.
Bağımsız ve tarafsız yargı kavramları, bir ülkede meslek haysiyetini her şeyin üstünde tutan böyle hakimlerin cesaretiyle hayat buluyor. Devlet Başkanına, adalet adına hesap soran bir iradeye dönüşüyor.
Batı’nın, insanlık ve hukuk açısından eleştirilecek elbette çok yönleri var. Fakat Batı’da hak saygısına sahip, “adalet ve hakkaniyete hizmet eden” “insaniyetperver” bir “yüzün” bulunduğu da bir gerçektir. ABD yönetiminin göçmen yasağına karşı, Batı kamuoyunda gösterilen insani tepki, basit ve münferid bir örnek değildir. Batı’nın sessiz çoğunluğunda, bu insani damarın güçlü olduğunu, yasak kararına karşı gösterilen toplumsal tepkilerde yakinen gördük. O dereceki, ülkelerinin meydanlarını dolduran farklı ırk, dil ve dinden on binlerce insan, “hepimiz Müslümanız” diyerek, insaniyet paydasında, anlamlı bir dayanışma sergiledi.
İslamiyet üzerinde, terör istismarının maksatlı ve hoyratça yapıldığı günümüzde, terörü dinden ayırmayı bilen bu sağduyulu insani damarın güçlenmesine şiddetle ihtiyaç var. Göçmen sorunu ancak böyle bir zeminde çözülebilir. Halbuki günümüzde, bu insani damarı genişletmek bir tarafa, çatışmayı kaşıyarak göçmen sorunu üreten iki yüzlü politikacılar kol geziyor. Bütün amacı seçim kazanıp, dünyayı sömürmek olan politikacıların gerçeği görmek gibi bir kaygıları yok. Fakat sonunda “hak” galip gelecektir.
Göçe ihtiyaç duyulmayan, terörsüz bir dünya için öncelikle vicdanlı ve adil olmak gerekiyor. ABD yargısı, göçmen yasağı konusunda, adalet ve hakkaniyet sınavını başarıyla veriyor. Yeni teröristler üretmeden, insaniyeti yüceltme görevi, şimdi siyaset kurumunu bekliyor.
Bir yargıcın şahsında ABD yargısındaki bu “adil yargılama” anlayışı, bizim için de anlam ifade etmelidir.
Zira, son senelerde dini meşrep ve siyasi temayüllere servis vermeye mahkum ve mecbur edilmek istenen, savrulmalara maruz kalmış bu ülke yargısı için, Federal yargıç ve temyiz makamının tavrı, “bağımsız yargı” konusunda cesur bir örnek olabilir.
Kaldı ki, “adil ve bağımsız yargı” için, ta Amerikalara gidip örnek getirmeye ihtiyaç yoktur. ABD’de yaşanan olay, adalet saygısına güncel ve güzel bir örnek olduğu için nazara verilebilir. Kendi tarihimizden adil ve cesur yargının sayısız örneklerini bulmamız mümkündür. Çünkü biz, aynı zamanda, hakka saygıyı esas alan bir “adalet medeniyetinin” mirasçılarıyız. Hukuku üstün tutmak için, öncelikle bu mirasın takipçisi olmalıyız. Bunun sınavını verdiğimizin, acaba ne kadar farkındayız?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.