Toplumsal problemlerin çözümü
Toplum, fertlerden meydana gelir. Ve tarih boyunca insan ferdinin/fertlerinin olduğu her yerde problem ve sıkıntılar olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Önemli olan, bu sıkıntı ve problemlerin merkezde çözülmesi ve problemin dağılmasına fırsat verilmemesidir.
Evet, fert kendini kendi içinde çözemez, sağlam bir kafa ve kalp yapısına sahip olamaz ise onun, zinâya, hırsızlığa, spekülasyona, devletine ve milletine ihanete meyledip elli bin türlü sahtekârlık irtikâp etmesi kaçınılmazdır. Vatanını, milletini ve devletini sevip insanlığa hizmet etmeyi isteyen herkes bu problemleri kendi türleri içinde çözmeye çalışmalıdır. Şunu rahatlıkla ifade etmek gerekir ki insanların mizaç ve karakterlerine göre davranıp, problemleri onun kafa ve kalbinde çözmek suretiyle, üstesinden asla gelinemeyecek zannedilen problemler bile rahatlıkla halledilebilir.
Problemler Kalp ve Kafada Biter
Bir insana ait dört veya beş problemin olduğunu varsayalım. Öncelikle, bu problemleri onun beyninde ve gönlünde bitirmek gerekir. Aksi takdirde değişik mualeceler bir pansuman tedbirdir ve bu tedbirlerle bir yere varılsa da tedavilerin yeterli olması beklenemez. Mesela, bir insanın beyninde küçük bir ur olduğunu düşünelim. Muhakkak ki bu ur insanı rahatsız edecek ve onun ya başı dönecek, ya gözleri kararacak, ya elleri titreyecek ya da bağırsak fonksiyonlarında bozukluk olacaktır. Yani birbirine yakın olan merkezler birbirine etki edeceklerdir. İşte bu rahatsızlık eğer merkezde çözülmezse iç kulağa veya oradan da beyinciğe girerek saydığımız bütün bu azaların üzerinden insanı adeta esir alacaktır. Bu azalardaki arızalar beyinde yok edilmediği takdirde lokal çözümler devreye sokulacak ve teker teker ellerin titremesine, gözlerin kararmasına, başın dönmesine, ayakların titremesine, iştah kesikliğine, mide bozukluğuna, bağırsak rahatsızlığına karşı geçici ve meseleyi kökten halletmeyen lokal tedavilerde bulunulmuş olacaktır. Neticede de mesele iyice dağılacak ve kökten halledilmesi gereken bir mesele dallanıp budaklanacak ve iş içinden iyice çıkılmaz bir hal alacaktır.
Ziya Paşa ne güzel der:
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye derman mı sanırsın?
En ummadığın keşfeder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın.
İşte toplum da böyle komplike bir insan gibidir. Toplumdaki kültür, inanç, değer ve tarihî dinamikler onun beynini oluşturur. Toplum bunlarla sarıp sarmalanır ve korunmaya alınırsa o toplum içindeki problemlerin çoğu evvela böyle bir yaklaşımla büyük ölçüde halledilebilir. Böyle bir toplumda ihtimal zecrî tedbire ihtiyaç duyulacak çok az bir sınıf insan kalır.
Bu tür insanların çok olduğu toplumlarda ticaret kanunları içinde dünya kadar spekülasyondan bahsedilir. Ekonomistler ve ticaret erbabı bütün bunların hepsini teker teker çözmek için pek çok esas ortaya koyarlar ve çare olabilecek tedbirler ihdas ederler ama nafiledir. Mesela “İnsanlardan nasıl vergi toplayalım? Bu vergiyi nasıl dağıtalım? Zenginden mi daha çok alalım? Yoksa herkesten eşit mi alalım?” gibi konular üzerinde etraflıca durup bütün mesailerini bunun çözüm yollarını araştırmakta harcarlar da yine de problemi tam çözemezler. Oysa olgun, kâmil ve kıvamında fertlerden teşekkül etmiş bir toplum bunu milletine, vatanına, devletine, yani kendisine karşı bir sorumluluk hissederek, seve seve ve ibadet neşvesi içinde yerine getirir; nasıl bir matrahla karşı karşıya bulunuyorsa onu vazifesi ve sorumluluğu kabul edip, yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışır.
Netice itibarı ile denebilir ki, merkezde meseleyi çözmemek, meselenin dağılmasına ve dolayısı ile çözülmez hale gelmesine sebep olmaktadır.
Bize Ait Değerler
Genel olarak toplumda gördüğümüz problem ve arızaların temelinde zannediyorum bize ait değerlerden uzak kalma yatmaktadır. Evet, bu arızalara esas teşkil edebilecek hususlardan biri hiç şüphesiz inançta çok iyi beslenememe, insanı gerektiği şekilde ele alamama konuları ve ruhun ihmalidir. Bu itibarla da öncelikle insan, içinde yaşadığı toplumun temel değerleriyle ele alınarak kucaklanmalı, daha sonra ondaki arızalar ve o arızaları üreten merkezler yok edilmelidir.
Evet, o yasakçıyı gönüllere yerleştirmedikten ve bir yönüyle insanları kendi muhasebeleriyle meşgul hale getirmedikten, dahası onları birer murakabe insanı olmaya dönüştürmedikten sonra, bu arızalar her zaman zuhur etmeye devam edecektir. Eğer toplum içindeki gerilimlerin aşılması isteniyorsa, bu millete asırlarca kaynaklık etmiş olan temel dinamikleri bir kere daha gözden geçirmek lâzımdır. Bu milletin içinde var olan veya sonradan yerleşmiş bulunan hususlardan neyi almamız ve neyi atmamız gerektiğine bakmamız gerekmektedir. Temiz toplumu arzu edenler, doğru şeyler yapmalı ve mutlaka derdi teşhis ettikten sonra arızaların üzerine gitmelidirler. Hatta bu yolda demokratik bütün haklar sonuna kadar kullanılmalı ve böylece milletin hissiyatı, onları idare edenlere dilekçeler halinde taşınmalıdır. Ancak bütün bunlar yapılırken de kanaat-i âcizânemce temkin ve dikkate fevkalade ihtiyaç vardır. Bütün bu uğraşıların sonucunda toplum içindeki arızalı insanları düzeltmek ve toplumun arızalarını temelden gidermek mümkün olmuyorsa, toplumu düzeltmeyi düşünenler işte o zaman eksiği-gediği nefislerinde görerek kendi içlerine yönelmeli ve mutlaka kendilerinde derinleşmelidirler.
Arızaları Temelde Giderme
Toplumun huzuru bulması, ondaki arızaların doğru olarak tespitine ve bu arızaların temelden giderilmesine bağlıdır. Konuyla alakalı olarak diyebiliriz ki, mekteplerde, iyi ve faziletli nesiller yetiştirilmesi esas alınarak ona göre müfredat programları yapılmalıdır. Evet, okullarda okutulan yavrularımızın ilmin yanında fazilete, millî ruh ve düşünceye, mana köklerimize yönlendirilmesi elzemdir. Ben öyle zannediyorum ki bu dinamikler milletimizin içinde hâlâ diri olarak bulunmaktadır. Allah’ın inayet ve keremiyle, bu dinamiklere sahip olan milletimize hafif bir aşı yapılınca arkadan hemen sürgünler boy atacaktır. Bu itibarla da toplumumuzu ıslah edecek, pak ve tertemiz bir toplum haline getirebilecek ve aynı zamanda milletin ruhunda potansiyel olarak bulunan dinamikleri harekete geçirmek gerekmektedir.
Evet, toplumumuz her zaman kendisini yenileyebilir. Her zaman için söz konusu olan bir kısım dejenere olmuş unsurlar onun içinde eriyip ter ü taze bir hal alabilir. Zeki insanımız, bütün zekâ, kabiliyet ve istidadını başkalarının peşinden gitmekte ve hep onlara imrenmekte harcayacak ve kullanacak olursa, toplumdaki sıkıntılarla hiçbir zaman başa çıkmak mümkün olmayacaktır. Akıl ve zekâmızı problemlerin temeline inmekte ve alternatif çözümler üretmekte kullanmalıyız. Yoksa çıkarılacak kanun ve müeyyidelerle toplumun en fazla yüzde yirmisini durdurabilmek söz konusudur. Toplumun yüzde altmış veya yetmişini vicdanı, duyguları ve murakabe hissi ile bağlamak lazımdır ki, kanunî müeyyide, kovuşturma ve soruşturmalar, toplumun kalanını düzeltmede bir işe yarasın. Aksi takdirde toplumun büyük çoğunluğu –bağışlayın- zıvanadan çıkmışsa böyle bir toplumu ıslah etmek çok zor olacaktır.
- Problemleri kafalarda ve kalplerde çözmek suretiyle, üstesinden gelinemeyecek zannedilen problemler bile rahatlıkla halledilebilir.
- Okullarda okutulan yavrularımızın ilmin yanında fazilete, millî ruh ve düşünceye, mana köklerimize yönlendirilmesi elzemdir.
- Genel olarak toplumda gördüğümüz problem ve arızaların temelinde bize ait değerlerden uzak kalma yatmaktadır.
Zaman