Abdullah YARGI
Türkiye'deki yeni ırkçılık dalgası
İkinci dünya savaşı sırasında Almanya’da 11 milyon Yahudi, Amerika’da savaş öncesi ve sonrasındaki 300 yıllık süreçte milyonlarca kızılderili ve siyahi öldürüldü.
İkinci dünya savaşı sonrasındaki insan hakları dalgalanmaları 'ırka bağlı ırkçılığın' bastırılmasına sebep olsa da tam anlamıyla söndüremedi. Küresel lanete boyun eğen ırkçılar niyetlerini kamufle eden daha soft (yumuşak) bir ideolojiye kaydı: Balibar'ın deyimiyle 'ırksız bir ırkçılık' olan 'vatandaşlık' temelli milliyetçilik ya da tabir-i diğerle ulusalcılık.
Yeni ırkçılık / soft ırkçılık / milliyetçilik ya da ulusalcılık, masa başında çizilen sınırların kutsandığı, o sınırlar içerisinde doğmuş olmanın ‘hakim etnik unsura’ (Örn: Almanlar, Türkler vb.) itaat etmeyi zaruri kıldığı, bastırılmışlıkların ve tutarsızlıkların başa baş gittiği meş'um bir vasatı yarattı.
Katı ırkçılığın günümüze uyarlanarak kodlanmış bu hali, yaşadığımız ülke Türkiye'de de kendini oldukça güçlü bir şekilde göstermeye başladı. Dînî ve örfî tarihinde bu rasist tavrı barındırmayan Anadolu'da yeni nesil ırkçılığın ivmelenmesi 'Kürd sorunu' ile birlikte başladı. Kimilerine göre Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında Bedirhanzadelerin isyanıyla başlamış olsa da, halkın nazarında umumi bir milliyetçi infiale neden olmadığı için 1980 sonrası baslayan PKK hareketi meselenin asıl dönüm noktasıydı.
Doğu vilayetlerinde masum Kürdlerin öldürülmesi, ırzlarına tasallut edilmesi bir "reaksiyon" olarak Kürd Milliyetçiliğinin gelişimine zemin hazırladı. Bazı yakın tarihçiler, 20. yüzyılın başlarında yaşanan Ermeni-Kürd mukatelesi/karşılıklı vuruşmasının devamı olarak PKK'nın bir Ermeni hareketi ve asıl hedefinin Kürdler olduğunu iddia etse de örgütün temel argümanının Kürd halkı ve hakları eksenli olması bu iddiayı gölgelemiştir. Başlangıçta böyle olsa bile el-an Kürd hareketi ve milliyetçiligi, PKK/HDP üzerinden yürütülmekte ve Kürd halkının neredeyse yarısında karşılık bulmaktadır.
Başlangıçta yapılan büyük zulümlere rağmen referansı Marksist felsefe olmasından dolayı dindar Kürd halkının büyük bir kısmının desteğini kendine celb edemeyen PKK, şimdi ne olmuştu da Kürd halkının sözcüsü durumuna gelmişti?
Yazının başında girizgah yapmaya çalıştığımız 'yeni ırkçılık dalgası', Osmanlı’nın son zamanlarında global ölçekte ulus-devlet vakıasında çekirdeklendi. Katı milliyetçilikten farklı olarak etnik kimliği ya da deri rengini doğrudan vurgulamayan, vatandaşlık simgesini mutlaklaştıran bir anlayışla, üstünlük referansını salt etnik kimlikten 'kanunlarla belirlenmiş ulusal kimliğe' taşıdı.
PKK reaksiyonu sonrası, Türkiye'de Türk milliyetçiliğinin tabii temsilcisi konumunda olan Milliyetçi Hareket'in, 'devlet, vatan, bayrak vb.' kavramların mutlak temsilcisi olarak pozisyon almasıyla, Kürd-Türk ilişkilerindeki komşuluk ve din kardeşligi temelli anlayış, 90' sonrasında birbirlerine karşı diş bileyen iki farklı etnik kimliğin gizli kavgasına dönüştü.
'En iyi Kürd, ölü Kürd!' sloganıyla zaman zaman katı ırkçılığa kayan anlayış Türk halkının çoğunluğundan destek bulamasa da yakın donemde yasanacak olan ırkçı çatışmanın sinyallerini veriyordu. AKP hükümetleri ile milliyetçi/ulusalcı tavırdan vazgeçip Kürdlere yaklaşan devlet, haksal bazda iyileştirme yapsa da, Kürdler eksen olarak ümmetçilikten milliyetçiliğe kaymıştı. Menşei hakkında türlü iddialar bulunan Marksist PKK, son tahlilde Müslüman Kürdlerin bir kısmının temsilcisi olmuştu; tıpkı MHP'nin bazı Müslüman Türklerin temsilcisi olduğu gibi...
Anadolu'nun iki büyük etnik grubu arasında cari olan ve 'soğuk savaşa' benzeyen bu milliyetçi çatışma bugün Türkiye’yi bölmek için önemli bir enstrüman olarak kullanılıyor. PKK’nın şehir merkezlerinde bombalar patlatması, Türk görünen provokatörlerin Güneydoğu eksenli ‘asalım, keselim!’ yaygaraları büyük bir tehlikenin eşiğinde olduğumuzun habercisi.
Tüm bu olan biten karşısında akl-ı selim ile eşyâyı olması gerektiği gibi tarif etmek ve olması gerektiği yere koymak olan adaletin esas alındığı bir tavra ve anlayışa olan ihtiyacımız elzem görünüyor.
Bu minvalde, kendi çapımca yazımda ihtisâren Türk-Kürd meselesinin ana hatlarını anlatmaya çalıştım. Bundan sonraki yazılarımda ise Âlem-i İslam’ın bu iki büyük unsuru arasındaki ihtilafın esasları olan devlet, vatan, Türklük gibi kavramları İslamî açıdan ele almaya çalışacağım.