Mustafa ÖZCAN
Üç devir bir adam
Bediüzzaman’ın hayatı hadislerde belirtilen üç devreye tam tamına intibak ediyor. Bediüzzaman’ın hayatı, bir hadis vasıtasıyla dönemlendirilen İslam tarihinin üç dönemine tam tamına uygunluk arz ediyor. Hadislerde İslam tarihi beş ya da altı döneme bölünüyor. Osmanlı’nın yıkılışına kadar bu dönemlerden üçü geçiyor. Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte dördüncü döneme ve mutlak istibdat dönemine giriliyor. Ardından da haber verildiği gibi gül devrine ve İslam’ın baharına sıra geliyor. Belki de o günlerin arifesinde yaşıyoruz. Bediüzzaman bu döneme cennet-i asa bahar adını veriyor. Bazen fecr-i sadık olarak anıyor. Bazen de istibdat seddinin ve kalasının yıkılması olarak zikrediyor. Bu ifadeler tamamen hadisin gösterdiği yol haritasına ve tanımına, diline uygun düşüyor. Bediüzzaman iki devr-i istibdattan bahsediyor. Hadiste de zaten sadece iki devr-i istibdattan bahsedilmektedir. Bediüzzaman her ikisini de bizzat yaşıyor. Bediüzzaman İkinci Abdulhamid döneminde hadiste belirtilen İslam devrelerinden üçüncüsünü yaşıyor. Bu devre ‘melik-i ad’ yani ısırıcı kraliyet devridir. Bu devrenin özelliği saltanatın babadan oğula geçmesi ve mezalime açık keyfi idare şeklidir. Buna saltanat veya otoriter yönetimler devresi de diyoruz. İkinci Abdulhamid zor bir zamanda iktidara geliyor. Mazlum padişah( şartların mazlumu) tevarüs ettiği saltanatı ve Osmanlı mülkünü koruyabilmek için mecburen zayıf bir istibdada yöneliyor, istinat ediyor. Adeta sığınıyor. Lakin devir hürriyet rüzgarlarının estiği ve bu yönde akılların tutulduğu bir dönemdir. Dönemin kuvvetli cereyanı hürriyettir. Bu dönemin aydınları genel olarak asıl koyu istibdadın veya istibdat-ı mutlaka’nın atide olduğunu göremezler. Bu hususta Bediüzzaman tam tamına hadis diline uygun olarak şöyle bir tahlilde bulunur:” “Sultan Abdülhamid’in mecbur olduğu istibdâdı…” Münazarat’ın bazı yerlerinde II. Abdülhamit devri kastedilerek eleştirilere konu yapılmıştır. Ayrıca, daha sonraki yıllarda İttihat ve Terakki’nin ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nın baskı rejimleri yaşanırken, II. Abdülhamid devri’ndeki istibdatla çeşitli kıyaslamalar yapılmıştır: Elhasıl: Şedit bir istibdat ve tahakküm, cehalet cihetiyle şimdi hükümfermadır. Güya istibdat ve hafiyelik tenâsuh etmiş. Ve maksat da Sultan Abdülhamid’den istirdad-ı hürriyet değilmiş. Belki hafif ve az istibdadı, şiddetli ve kesretli yapmakmış!
Bediüzzaman, zayıf istibdat dediği (otoriter sistem) İkinci Abdulhamid Han ve padişahlık devresinden sonra mutlak istibdadın sökün ettiğini görür ve bu durumu yaşar. Arada geçiş devresi vardır. Bu da İttihat ve Terakki iktidarıdır. Hilafet döneminden melik-i adlık yani ısırıcı kraliyet veya saltanat dönemine geçiş de Muaviye İbni Ebi Süfyan (r.a.) iktidarı sonrasına rastlıyor. Yani hilafet ile melik-i adlık dönemi arasında 19-20 yıllık bir geçiş süreci vardır. Hicri 40 veya 41 ile hicri 59-60 yılları arasındaki devre geçiş devresidir. Yezid’le hicri 60 tarihinde başlayan süreç ise hadis diliyle ifade edilen melik-i adlık dönemidir. Melik-i adlık döneminden çıkış ise İkinci Abdulhamid Han’ın iktidarının yıkılmasıyla ve İttihatçıların iktidara gelmesiyle birlikte başlamıştır. Bu arada dönem mutlak istibdat dönemine geçişi temsil eder. Bu hususta Bediüzzaman şunları söyler:” ‘istibdad-ı mutlaka cumhuriyet nâmını verir, irtidad-ı mutlakı rejim altına alır, sefahat-i mutlaka medeniyet ismi verir, cebr-i keyfî-i küfrîye kanun ismini takarsanız’ (Nursî, Şuâlar, s. 242)…”
Hazreti Ömer’in de ifade ettiği gibi, meşruti veya anayasal veya hilafet, ölçülü sistemin adıdır. Derece derece olan istibdat ise keyfi yönetimin adıdır. Bediüzzaman istibdat-ı mutlaka’nın aynı zamanda Deccaliyet sistemi ve devresi olduğunu ve bu devrenin de üç bölümden müteşekkil olduğuna dikkat çeker. Deccal'ın hem islâm Deccalı'nın üç devre-i istibdatları mânasında üç eyyam var.
Dolayısıyla, Bediüzzaman’ın hayatı hadiste beyan edilen İslam tarihinin üç dönemine tekabül eder. İkisine hayatıyla tanıklık eder üçüncüsüne de öngörüsüyle ve fikirleriyle öncülük eder. Bu dönemlerden birisi İkinci Abdulhamid Han’ın devre-i iktidarına tekabül eden melik-i adlık veya ısırıcı saltanat devrinin sonudur. Ardından geçiş devriyle birlikte istibdat-ı mutlak veya Deccaliyet devri. Diğeri ise müjdelemiş olduğu cenneti asa bahar devri. Veya hadis diliyle peygamberlik metodu üzerine hilafetin yeniden ihyasıdır. Müsned-i İmam Ahmed Bin Hanbel’de Huzeyfe radiyallahu anh’dan merfuan rivayet edilen bir hadiste İslam ümmetinin tarihi dönemleri ve devreleri hadis diliyle şöyle anlatılır:” Sizde nübüvvet Allah’ın dilediği kadar hayat bulur. Allah dilediğinde ise bu dönemi kapatır. Sonra peygamberlik üzerine hilafet dönemi baş gösterir ve onu da dilediği kadar yaşatır ve dilediğinde de kaldırır. Sonra melik-i adlık dönemi (ısırıcı kraliyet) dönemi baş gösterir. Allah onu da dilediği kadar yaşatır ve dilediğinde de kaldırır. Sonrasında melik-i cebriyye dönemi baş gösterir. Allah’ın dilediği kadar yaşar ve Allah dilediğinde de perdelerini indirir. Sonrasında peygamberlik metodu üzerine hilafet dönemi gelir. (Ve ardından sukut eder)…” Bediüzzaman’ın zayıf istibdat dediği dönem bir başka anlamda otoriter yönetim olarak da adlandırılan padişahlık devresidir. İstibdat-ı mutlak dediği ise bir anlamda darbelerle işbaşına gelen ve tek parti ve ordu ile işbaşında kalan totaliter yönetimdir ki buna Bediüzzaman cumhuriyet manası verilmiş istibdat-ı mutlaka demektedir. Tam da hadis diliyle ifade edilen melik cebriyyedir. Bediüzzaman İkinci Abdulhamid devriyle birlikte melik adlık dönemine yetişmiştir. Bu zayıf istibdat döneminden hemen sonra İttihatçılar işbaşına gelmiş ve zayıf istibdadı kesif ve şedit istibdatla değiştirmişlerdir. Adeta İkinci Abdulhamid dönemine rahmet okutmuşlardır.
Muhammed Muhammed Hüseyin, 1924 yılında hilafetin (peygamberlik metodu üzerine olmayan saltanat) yıkılmasıyla birlikte hadiste belirtilen dördüncü devreye girildiğini beyan etmektedir (1). Said Havva da Cündullah adlı eserinde aynen bu yoruma iştirak etmektedir. Birinci dönemdeki halifelere hadis diliyle hulafa-i raşidin el mehdiyyin denildiği gibi istibdat-ı mutlaka’dan sonra veya melik cebriyeden sonra gelecek yeni bahar döneminin temsilcilerine de hem halife hem de mehdi denilmesi sezadır. Said Havva gibiler Mehdi’den önce yeni bir hilafet döneminin ikamesine mani bir hal olmadığını söyleseler de bu sadece bir faraziyedir. Bu anlamda elbette ki sıfat olarak Hazreti İsa da Mehdi’dir. Lakin hadis alimlerince ıstılahi Mehdi değildir. Bediüzzaman son dönemi müjdelemiştir. Yemen ulemasından Abdulmecid Zindani ise Arap Baharının beşinci devrenin açılışı mesabesinde olduğunu beyan etmektedir. İrhasatı olduğunu savunmaktadır. En doğrusunu Allah bilir. Altıncı ve son devre ise kıyamet sahnesidir.
1-El Mehdi: Devletü’l İslam el kadime ve’l hilafetü’l ahire ala minhaci’n nübüvve. Adil Zeki, Daru İbni Hazm, s: 18-19
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.