Dursun SİVRİ
Van Medresetüzzehra Sempozyumundan Notlar–II
İki gündür on dokuz oturum doksanın üzerinde tebliğlerde bu mübarek kelime o kadar tezekkür ve tekrar edildi ki, dem ve damarlarımıza kadar işledi.
Bir ara parantez şu bilgi notu olarak şunu belirteyim. Benim nüfus kâğıdımda ana adı: ”Zehra” yazıyor. Yani annemin adı “Zehra”. Merhum validemin isminin tekrarı ayrıca kalbimde ve ruhumda yaptığı yansıma bir başka oluyor anlarsınız ya… İsmin dişi ismi olmasının anlamı, şefkat ve üretkenliğin simgesi oluşu vs.. Biz de zaten iki üç değil yedi kardeşiz… Asgari üç falan değil yani… Ah merhum anacığım ah!!! Herkes senin adından bahsediyor mezarından duyuyor musun?
Neyse sadede dönelim.
Efendim yüzü aşkın âlim, uzman, akademisyen tebliğcilerin yanında uzun yıllar Risale-i Nur hizmetinde bulunmuş o kadar insan var ki, en az tebliğciler –bazen daha fazla- tecrübe ve birikime sahip hizmet ehli ağabeyler de katılımcılar arasındaydı. Eş zamanlı dört salon ağzına kadar dolu. Van ahalisinden Türkiye’nin dört bir ilinden katılanlar kaynıyor kaynaşıyor.
Sempozyum yeni hizmete açılan beş yıldızlı otelin nezih muazzam bir ortamında gerçekleşiyor.
Bir oturum bir buçuk saat sürüyor. Her bir tebliğ on beş dakika. Soru cevap faslı içinde. Salondan salona koşuşturup sunumlardan notlar tespitler çıkarmaya çalıştık. Oturum aralarında çay-kahve faslı vesilesi ile ayak üstü yakaladığımız, kısa röportaj yapma gayretleriyle bir şeyler kaydetmek nasip oldu.
Bazı kişileri kahvaltıda, yemek sırasında bile rahat bırakmadık. Meselâ Yazar Yusuf Kaplan’la sabah kahvaltıda henüz oturum başlamadan en az yarım saat konuştuk. Çünkü zaman darlığında kimi nerede yakalarsan fırsatı değerlendirmek zorundasınız.
Çünkü Yusuf Kaplan son zamanlarda Bediüzzaman medeniyet inşası konusunu gündeme getirmekle kırk yıllık nurcuların ezberini bozdu. Sonra beyanlarını aktaracağım.
Yazar M. Ali Bulut, “Can Boğazdan Çıkar” diye bir kitap yazdı. Çok okunanlar arasında.
Kan gruplarına göre beslenme esasına dayanıyor. AB grubunun listesi o kadar dar ki, ne yiyeceğimizi şaşırdık ya… Bir yemek sırasında habersiz sessiz masasına arkadan yanaştım masasının resmini çektim. Tavuk, pilav vsi şeyler vardı.
Dedim “hocanın dediğini yap yaptığını yapma” gibi oldu. Sizi ifşa edeceğim. Bize tavuk yemeği yasak dersin kendin götürüyorsun.
"Ben “A” grubuyum bana yasak değil, AB grubu olarak sana yasak" dedi. Sonra o da bizim masaya yaklaştı “ya o çektiğin resmi bana kaça satarsın?” dedi. Yoooo satmam çok kıymetli bir haber malzemesi yakaladım diye latife yaptık.
İşin magazin anları yazıyı uzattık kusursa bakmayın
Sual olarak şunları sordum her yakaladığım sözü beyanını önemli gördüklerime;
-Üstad Bediüzzaman’ın gerçekleştirmek istediği Medresetüzzehra hayalinin şu an neresinde, hangi safhadayız?
-İleriye yönelik süreç nasıl seyreder? Düşünceleriniz nedir?
Aziz dostlar bu kadar hoca, ulema, alim akademisyenlerin görüşleri arasında o kadar ifrat ve tefrit diyebileceğimiz uçlarda görüşler var ki, insanın kafası karışıyor. İyi oluyor söylenmedik söylenecek söz kalmadı…
Mardin Sempozyumunda da tebliğ sunan Prof. Dr. Servet Armağan; “Medresetüzzehra bir yönüyle nur dersaneleri olarak fiilen faaliyette” diyor. Fen bilimleri okuyan bir talebe, dersanede de Risale-i Nurla din ilimlerini de tahsil etmiş oluyor diyor özetle.
Daha önce Isparta sempozyumunda “sahih metin” konusunda röportaj yaptığımız Risale-i Nur'un Hukukunu Muhafaza Derneği Başkanı Muhammed Salar çıtayı oldukça yüksek tutuyor. “Daha gerçekleşmemiştir. Ortak bir komisyon kurulmalı, proje ve inşasına başlamalı” diyor.
Yusuf Kaplan ve Nihat Derindere ise Medresetüzzehra “ideallerde kalmalı müşahhas olarak inşa edilmemeli” diyenlerden.
Bu uçların ortası da var elbet. Somut bir üniversite, küresel çapta model olabilecek, eğitim müfredatından, uygulanacak eğitim-öğretim metodlarına kadar detayları bile tanımlanmış sunumlar da vardı.
Sunumlar sırasında soru veya katkı sunanların vesile olduğu elektriklenmeler, tansiyon yükselmeleri de oluyor. Gündemdeki konular ve bölgede yaşanan sorunların gölgesi düşüyor, olay Kürt meselesine indirgeniveriyor.
Molla Feyzi Güzelsoy, hem sunum yaptı hem bir ara sordum. “Nasıl görüyorsunuz” diye? “Bölgede yaşanan soruna kader cihetiyle de bakmak lazım. Eğer bu sorun olmasa Kemalizmin uygulanan sistemini bize şeriat diye uygulatmaya devam edeceklerdi. Üstad demiyor mu? Bu memleketin hükümeti, bütün çarelere baş vuracaklar Risale-i Nura mecbur kalacaklar. İşte kaldılar” dedi.
Yazar Ramazan Balcı, sakin bir mizaç.
“Bu tür bilimsel toplantılara katılanlar ister istemez siyasi gündemin etkisinde kalıyor” dedi. Ancak gelinen nokta ve ileriye yönelik iyimser olabilecek çok mesafe alınmış olduğunu söyledi
İzleyici katılımcılardan bazı heyecanlı gençler “yıllardır bu Medresetüzzehra projesi niye gerçekleşmedi” diye adeta feveran ederek sordu.
Tecrübeli eğitimci, eski milli eğitim müdürlerinden ve Siirt milletvekilliği yapmış Öner Ergenç, gençlerin bilmediği bir realiteyi nazara verdi. “Mevcut YÖK yasası, anayasal bir kurum olması ve yürürlükteki tevhid-i tedrisat kanunu çerçevesinde Medresetüzzehra projesini uygulamak mümkün olmadığı için gerçekleşmemiştir.”
Bir anaokulunda dahi bir takım sınırlamalar var.
Mümtazer Türköne sunumunda imam hatip okullarının geçmişte önemli neticelere vesile olduğunu söyledi. “Kuruluşunda ve müfredatında “Atatürk ilkelerine göre din adamı yetiştirmek” yazılı. Fakat toplum bundan farklı sonuçlar çıkardı” dedi. Eğitim sisteminin planlanışı hedeflenen kurgu, resmi ideolojinin engelleri ve labirentlerinden Medresetüzzehrada ön görülen programı uygulamak mümkün olmadığının altı çizildi.
Sosyolog Müfit Yüksel Medresetüzzehranın mevcut medrese sisteminin üzerine Risale-i Nur yaklaşımını oturtarak din merkezli bir eğitim kurumu olması üzerinde durdu.
Bölge insanı olan Mehmet Emin Değer, “medreseler Osmanlı zamanında perişan olmuş, aradan o kadar rejimin tahribatı geçmiş neyin üzerine bina edeceksin” diye farklı yaklaşanlardan. “Kökten yeniden inşa etmek lazım” diyor.
Tebliğ sunanlardan aykırı bir ses dikkatimi çekti. İbrahim Akgün.
Selef ulema Kur’an’dan ve hadislerden çıkarımlar yapmış, yorumlar yapmış. Çok hizmetleri olmuş. Onlarla iftihar ediyoruz tamam.
Günümüze gelince niye Kur’an’dan yeni şeyler çıkarılamıyor. Hadisler yorumlanamıyor? Entelektüel yetişmiyor. Neden yetiştiremiyoruz diye soruyor.
Bir tehlike var ki, Bediüzzaman’ı da tekrar etmek gibi bir tehlike var. Yeni mesajlar çıkarılması gerekmez mi? Dr. Levent Bilgi ve ikimiz sunum sonrası İbrahim beyi markaja aldık. Tam bizim kafadan birini bulduk diye. Üçlü epey fikir alışverişinde bulunduk. Konuştuklarımı yazarsam kırmızı çizgiler veya mayına basmış oluruz.
Özetle, Medresetüzzehra tasavvuru, ideali, vizyonu için daha alınacak uzun ince bir yol olduğu kanaati bana ait. Rabbim bulutlu bir havayı kısa sürede günlük güneşlik yapma kudretini, fiilini faaliyetini gösterdiği gibi hikmeti iktiza ederse tahmin edemeyeceğimiz kısa sürede vücut bulur. Amenna.
Vali Münir Karaloğlu’nun dediği gibi bir araya gelinmesi bile çok şeydir. Bütün nur gruplarının sorumluluk sahipleri, karar verici konumda olanları bir araya geldiler. İki gün kaynaştılar. Akşam oldu grup grup dersanelere derslere gidildi. Suad Alkan’ı ağabeyin yıllar önce İstanbul’da talebe iken ilgilendiği şimdi Eğitimci Hüseyin Ayça arabası ile bizi bir dersaneye derse götürdü. Ders salonu mozaik her gruptan her memleketten simalar. Birinci dersi Safa Mürsel okudu. İkinci dersi Doç. Dr. Ahmet Yıldız okudu.
Adapazarı’ndan Federal Elektrik sahibi Mustafa Nurdoğan, Necmettin Şahiner’le Isparta’da ailece geçirdikleri kazayı anlattı. 1982 yılları. Sav köyünden geçerlerken Şahiner, “Size üstadın mezarını göstereyim mi der demez araç takla attı. Hepimiz bir tarafa savrulduk. Kaza sonrası Şahiner’in hafızasında Risale-i Nur dışındaki bilgiler silinmişti” dedi. Anlarsınız ya. İzin verilmemiş.
Batman’dan Hacı Said Dolgun. Kırk yıldır tanırım. O belki elli yıldır Risale-i Nur hizmetinin içinde .
Van depremi sonrası Sincan’da misafir kalan öğretim üyesi Emrullah bey, bize ayrıca çok yakın ilgi gösterdi.
Daha neler neler. Her anı, dakikası dolu dolu şevke medar olan zamanlar.
Cumartesi akşamı belki on-onbeş yerde ders vardı. Aynı kitaplar okundu. Bazı arkadaşlar cami ziyaret eder gibi birinci dersi bir yerde ikinciyi bizim bulunduğumuz yerde katıldıklarını söylediler. Ne kadar muazzam bir manzara.
Ders sonu otel lobisinde yine sohbetler sohbetler. Gece saat sıfır biri geçmişti odamıza yatmak için geçtiğimizde. Dedim ya her saniyesi istifadeli geçti diye.
Pazar günü kapanış oturumu ve değerlendirmeleri üçüncü yazımızda aktaralım inşallah.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.