Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Vatan, Millet, İman, Nur Şehitleri-1
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
- 7 Ocak 1961 gecesi kafası karakol duvarına çarpılarak şehid edilen, şehidler şehidi aziz Mehmed Oğuz'un anısına-
Âl-i İmrân / 157. Ayet
وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
"Allah yolunda öldürülseniz ya da başka bir şekilde ölseniz, şunu bilin ki, hiç şüphesiz Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, kâfirlerin dünyada kalıp topladıkları her türlü menfaatten daha hayırlıdır."
“Şehit olmayı Yüce Allah'tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehitlerin derecesine eriştirir.” (Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn Mâce, Cihâd, 15)
"Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar.” (Mektubat)
Hükmen/ Manevi Şehidlik
"Normal trafik kazasında ölenler şehitlik sevabına eren hükmi şehittirler. Kendi evi dışında gurbette ölen, kanser gibi amansız hastalıktan ıstırap çekerek ölen, yangında, depremde, göçük altında kalarak ölen ve benzeri kazalarda can veren insanlar hep şehit sevabına ererler.
Ancak bu mertebeye erebilmek için bu kimselerin inançlı, dini bütün Müslüman olmaları, en azından kuşkusuz bir imanla Allah’a bağlı bulunmaları gerekir."
Ayrıca; doğrudan Allah, din, iman yolunda kaza yapanlar; atla düşmana saldıran müminin şehid düşmesi gibi gerçek şehittir inşaallah.
1- Şehid Molla Habip/ Gevaş Müdaafası şehidi- Mayıs 1915
Molla Habib, Gevaş Müdaafası'nda Üstad’ın yanında çarpışırken, şehid düşer. Mezarı Gevaş merkezi dışında Hacı Zübeyr Kümbeti’ndedir.
"O muharebe zamanlarında (Pasinler/ Köprüköy Savunması 1915) sipere döndüğü vakit kıymettar talebesi Molla Habib ile İşarat-ül İ’caz namındaki tefsirini te’lif ediyordu. Bazen avcı hattında, bazen at üzerinde, bazen de sipere girdikleri zaman kendisi söylüyor, Molla Habib de yazıyordu. İşarat-ül İ’caz’ın büyük bir kısmı da bu vaziyette te’lif edilmiştir. (Tarihçe-i Hayat)
Van Özalp Ağzıkara Köyü'nde yaşayan merhum şehid Molla Habib'in torunu Abdurrahman Atalay, eğitimci yazar Mustafa Öztürkçü ile.
2- Şehid Ubeyd- 3 Mart 1916 Bitlis Müdaafası şehidi.
Bediüzzaman'ın en büyük kardeşi Düriye'nin tek oğlu, öksüz ve bekar. Annesi 1. Dünya Savaşı'ndan önce Nurs Deresi'ne düşerek vefat ediyor.
Bitlis Rus/ Ermeni askerlerince işgal edilince, (3 Mart 1916) Bitlis'i en son terkederlerken, geceyarısı Rus askerleriyle çarpışırken üstadın yanında şehid oldu.
Bitlis Savunması'nda üstad Nursi ile birlikte olan rahmetli gazi Ali Çavuş (Aras), şehit Ubeyd’le ilgili hatıralarını şöyle anlatır:
“Üstadın yeğeni merhum Ubeyd, benim yanımdaydı. Gecenin çok yağışlı ve karanlık oluşundan diğer arkadaşlarımızı pek seçemiyorduk. Üstad bozuk tüfekle ateş etmeye çalışıyor ama tüm çabalarına rağmen tüfek bir türlü çalışmıyordu. Bu arada Üstada birkaç mermi isabet etti. Biri hançerine, biri sigara tabakasına, diğeri omuzuna değdi.
Kurşunlar kendisine değip isabet ettikten sonra Üstad çok kızarak tüfeğin namlusundan tutup taşa vurdu tüfek kırıldı, bu anda üstad kötü söz söyledi. Bu sefer kılıcını çekti ve çembere doğru saldırıya geçti. Ben peşinden gittim.
Ubeyd de benim peşimden geldi. Diğer arkadaşlar arkada kaldılar ve karanlığın da etkisinden bizi kaybetmişlerdi. Üstad bir şeyler okuyordu ve kılıcını sallayarak çemberi yarıyordu. O arada yağmur gibi gelen kurşunlar, ne hikmetse bize hiç değmiyordu. Hatta çember o kadar daralmıştı ki, isteseydiler bizi elle bile tutabilirlerdi.
O hâlâ saldırmaya devam ederken birden Ubeyd vuruldu. Ubeyd bana ‘Ali ben vuruldum’ dedi. Ben de Üstad’a; ‘Üstadım Ubeyd vuruldu’ dedim. Üstadımız ne döndü, ne de cevap verdi. O hâlâ okuyup kılıcı sallamaya devam ediyordu.
Ubeyd birkaç adım daha atarak yere düştü. ‘Ali’ dedi. ‘Benim kemerimde biraz para var, gel onları al’ dedi. Ben de şimdi onun zamanı değil deyip Üstada; ‘Üstadım Ubeyd düştü ve düştüğü yere yıkılıp kaldı’ dedim. Üstad yine bana cevap vermedi.
Ben Üstadı takip etmeye devam ettim. O hâl bir saate yakın devam etti. Daha sonra çemberi yarmayı başardık. Gecenin karanlığından dolayı farkında olmadan yüksek bir kayanın üzerine çıkmıştık. Üstad bulunduğu yere oturarak kılıcı yere vurup iki eliyle kabzasından tuttu ve kafasını üstüne bırakıp daldı.
Sonra kafasını birden kaldırarak iki elini yukarı kaldırıp; ‘Oh, oh, Elhamdülillah Ubeyd yerini buldu’ dedi.”
“Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehit olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rüya-yı sadıkada, tahte’l-arz [yeraltı] bir menzil sûretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm. O beni ölmüş biliyormuş; benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor. Fakat Rus’un istilâsından çekindiği için, yeraltında kendine güzel bir menzil yapmış.” (Mektûbât, s. 33)
3- Binbaşı Mehmed Asım Bey (Önerdem)
(1887- İzmit, 7 Mayıs 1935, Isparta Sorgu Hakimliği koridoru)
"Binbaşı merhum Âsım Bey isticvap edildi; eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, 'Yâ Rab, canımı al!' diyerek, on dakikada teslim-i ruh eyledi. İstikamet şehidi oldu." Tarihçe-i Hayat
Isparta'da Terzi Mehmed Babacan:
"Binbaşı Âsım Bey (Isparta Sorgu Hakimliği'nde sorgulanırken "Ya Rab canımı al!" dedikten sonra kalp krizi geçirip şehid oldu).
Cenazesini eşi merhume Nigar Hanım yıkadı, çocukları yoktu. Isparta Ulu Cami'nde yedi-sekiz kişi ancak cenaze namazını kılabildik. Cenaze namazını Refet Bey'in (Barutçu) kayınpederi Hacı Mülâzım Efendi kıldırmıştı. Binbaşı Âsım Bey Alâeddin Mezarlığı'na gömüldü." (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler-I)
4- Hafız Ali Ergün/ Nur fabrikası nam sahibi.
1898 Isparta/ İslamköy-17 Mart 1944 Denizli Hastanesi.
1944 yılı Mart ayı başlarında, tifüs aşısı bahanesiyle Denizli’de hücre hapsinde tutulan Üstad Bediüzzaman'ı zehirlediler.
Bu öldürücü zehrin tesiriyle komaya giren Üstad, tecrit odasında ölümle pençeleşirken bunu bilen Hafız Ali, cemaatle kılınan namazın ardından yapmış olduğu duâda, Cenâb-ı Hak'tan kendi canının Üstadına fedâ edilmesi niyazında bulunur, cemat de amin der ve kaldırıldığı Denizli Hastanesi'nde şehid olur.
"Hafız Ali'yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Benim yerime hasta oldu ve benim yerime vefat etti."
"Ben, merhum Hâfız Ali'yi aynen hayattaki gibi Risâle–i Nur'la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum." (Şuâlar)
Denizli İlbade Mezarlığı'ındaki mezar taşında, “Mahkeme-i Kübra-yı Haşrî’de, Risale-i Nur Talebelerinin Bayraktarı, Şehid Merhum Hâfız Ali. Rahmetullâh-i Aleyh. Ebeden Dâima. Said Nursi” yazılıdır.
5- Muallim şair Hasan Feyzi Üreğil, Denizli 1895.
Denizli 1946. İlbade Mezarlığı, 253. Sokak 31 numaralı kabrinde yatmaktadır
1946'da Said Nursi yemeğine katılan zehirle zehirlenir ve kurtulur. Aynı gün Hasan Feyzi rh Denizli’de rahatsızlanır. 13 Kasım 1946’da şehid olur.
Üstad Emirdağ'da zehirlenince ilk vasiyetini yapar:
"Kardeşlerim, bu vasiyetten telâş etmeyiniz. Ben, teessürattan ve dokuz defa zehirlenmekten, pek çok zaif olmakla beraber gizli münafıkların desiselerle müteaddit suikastları için bu vasiyeti yazdım. Merak etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye ve hıfz-ı İlâhî devam ediyor. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Kardeşiniz Said Nursi.
Şehid Hasan Feyzi, "Sizi buldum ya Üstadım” demiş ve ekleyivermiş “dahi nezrim (adağım) o ki, canım sana kurban olacak.” ihlâsı dilinden dökülüp adağı kabul olmuş, aziz Üstadının yerine şehid olmuştur.
6-Şehid merhum Sabri Arseven/ Santral Sabri
1893 Atabey-1954 Bedre/ Beydere
Barla Lahikası:
"Sabri kardeşimiz de dördüncü olmak üzere ve ömrünü kabilse bana vermek, nefis ve kalbini ikna edip bana yazıyor. Ben, bu pek eski ve sarsılmaz ve Nurlar için hayatı çok faydalı kardeşime binler barekâllah deyip, bana verdiği ömrünü kabul edip, ona aynen muallim Ahmed Fuad gibi, o bâkî kalan iki ömrümü, o iki kardeşime ve o iki yeni Said’e emanet verip benim bedelime hizmet-i imaniyede ve Nuriyede hizmet etsinler.”
Nitekim bu mektubun üzerinden çok geçmeden Eğirdir'in Pazar köyünden Bedre'ye dönerken, 1954 yılı 20 Şubat Cumartesi günü bindiği kamyonun devrilmesiyle bu muradı gerçekleşiyor.
Rahmetli Sungur Abi; "Üstad Barla'ya gidip gelirken Bedre'ye geldiğimizde mutlaka, Sabri efendiye Fatiha okur, hizmetini yad eder ve akrabalarını sorup selam söylerdi" der.
Mübarek ruhlarına El Fatiha.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.