Abdulkadir MENEK
Veda yolculuğunuz (V)
Zalim ve ceberut zihniyet yeni bir karar vermişti.
Bu sefer de sizin ifadeniz ile Üçüncü Medrese-i Yusufiyeye yani Afyon Zindanına gönderildiniz.
Ülkede, dış şartların da etkisiyle hürriyet havaları esmeye başlamış, Süfyan yamakları da yönetimi terk etmeden önce, size ve hizmetinize büyük bir darbe vurmaya karar vermişlerdi.
İşte Afyon Zindanında size ve masum talebelerinize reva görülen zulüm ve işkenceler, böyle bir niyetin tezahürleri idi.
Büyük ve camları kırık bir koğuşa, Afyon’un ilikleri donduran kışında tek başına konulmanız ve sobanızın yakılmaması, zayıf ve ihtiyar bedeninize öldürücü darbeyi vurmak içindi.
Fakat bunlar hep yanlış hesap yapıyorlardı.
Her şeyin dizgini elinde ve her şeyin anahtarı yanında olan Sultan-ı Kâinat’ın eşsiz hıfz ve inayetini hiç hesaba katmamışlardı.
İnayet tecellileri sizin ve mütevekkil talebelerinizin üzerinde bütün haşmeti ile tecelli ediyordu.
Onlar bu inayet ve rahmet tecellilerini anlamazlardı.
Anlamaları da mümkün değildi.
Çünkü her şeyi maddede arayanların akılları gözlerine idi ve o gözler de maneviyatta kördü.
Böyle bir göz ile size ve talebelerinize bakanlar hayret ediyorlardı.
Tam yirmi ay, sizi bu mutlak tarassut altında beklettiler.
Sonra çaresiz ve perişan bir şekilde sizi tahliye etmek zorunda kaldılar.
Halktan korktukları için de, izdiham olmasın diye sabahın erken saatlerinde, namaz vaktinde bu zindandan çıkartılar.
Kısa bir Afyon ikametinin ardından, Emirdağ hayatının ikinci faslı başlamıştı.
Tek partinin müstebit mensupları, mecbur kalarak girdikleri seçimde, yıllarca kan kusturdukları halktan dehşetli bir şamar yemişlerdi.
Halkçılar, istemeye istemeye iktidarı Demokratlara devretmek zorunda kaldılar.
Kısa bir süre sonra bütün ülkede hürriyet havaları esmeye başlamıştı.
Fakat devletin bütün köşelerine ve önemli görevlerin hepsine kendi menhus emellerine hizmet edecek sadık adamlarını yerleştirmekten de geri durmadılar.
Her şeye rağmen bir şeyler değişiyordu.
Milletin bazı haklı taleplerine müspet cevaplar verecek Adnan Menderes gibi kahraman insanlar da vardı.
Tek parti zihniyetinin, millete tepeden bakan ve inançları ile alay eden icraatından rahatsız olan imanlı insanlar harekete geçtiler.
Bu milleti dininden ve inancından uzaklaştırma misyonunu üstlenen bütün şer güçlerin direnç ve muhalefetine rağmen, yirmi iki yıldır aslından ve manasından uzaklaştırılarak Türkçe olarak okutulan ezanı, hakiki şekline dönüştürerek çok hayırlı bir hizmete imza attılar.
Ezan-ı Muhammedi’nin(ASV) aslına dönmesi üzerine ne kadar da sevinmiş, adeta bayram yapmıştınız.
Bütün talebeleriniz ile birlikte Adnan Menderes gibi İslam kahramanı zatları da tebrik etmiştiniz.
Ezan-ı Muhammedi’nin (ASV) aslına döndürülmesi, yaptığınız büyük ve nurlu hizmetin adeta büyük bir zaferi olmuş ve çektiğiniz bunca çilenin hepsini unutturmuştu.
Zaten Türkçe ezan, yüzyıllarca İslam’ın bayraktarlığını yapan bu milletin vicdanında asla ma’kes bulamamıştı.
Bu çilekeş ve sabırlı millet, din adına ne varsa ortadan kaldırmak ve bütün din adamlarını ve âlimleri yok etmek için zulüm ve baskının her çeşidini uygulayan ceberut zihniyet mensuplarına, büyük bir sabır ve tahammül ile katlanmış, bugünleri inanç ve ümit ile beklemişti.
Bu dehşetli baskılardan da en çok siz ve talebeleriniz nasibini almıştı.
Siz ve şakirtleriniz sadece bu milletin imanını kurtarmaya odaklanmış ve hiçbir zaman sıkıntılara ve meşakkatlere önem vermemiştiniz.
İman kalesinin istikbali selamette olsa, şahsınıza bin kat daha fazla sıkıntı verilse bile, yine de hiç önem vermeyecektiniz.
‘’Cemiyetin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur’’ diyecek kadar engin bir şefkate ve hoşgörüye sahiptiniz efendim.
Ülkede esen bu hürriyet rüzgârları üzerine, sizler de nispeten rahat bir nefes almaya başlamıştınız.
Talebeleriniz, Risalelerinizi matbaalarda tab ettiriyor, dini neşriyat yeniden hayat buluyordu.
Hem Ankara ve hem de İstanbul’da hummalı bir faaliyet başlamıştı.
İstanbul’da Gençlik Rehberi basılmış ve tek parti kalıntıları bunu hazmedememişlerdi.
Aleyhinize hemen bir dava açılmış ve sizi İstanbul’a davet etmişlerdi.
En son yirmi altı yıl önce sürgüne giderken sizi getirdikleri İstanbul’a, bu sefer de Gençlik Rehberi mahkemesi için gidiyordunuz.
Fakat bu gidiş çok farklı olmuştu efendim.
Tam bir muzaffer kumandan ve bir fatih edası ile İslam mührünün ebediyen çıkmayacak şekilde bağrına vurulduğu bu şehre gitmiştiniz.
İstanbul, Sultan Muhammed Fatih tarafından fethedilmesinin üzerinde beş yüz yıl geçtikten sonra yeni bir Fatih tarafından bir kez daha fethedilecekti.
Bu fetih; nurla, imanla, İslam’la dolu mukaddes bir Feth-i Mübin’di efendim…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.