Zafer KARLI
Neden Olmuyor? Nasıl Olmalı?
Savaştayken “Namazı sonra kılalım” diyenlere Hz. Ali’nin (r.a) cevabı: “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek savaşmanın hiçbir anlamı yoktur.”
Bu sözü okuduğumda bir kez daha gördüm ki, esas olan zahiren ilerlemek değil, öz ve esaslarda derinleşip hakikatte terakki etmektir.
Madem hakikat budur öyleyse;
-Çok okumaya değil, okuduğunu çok tatbik etmeye çalışmalıyız,
Okumanın fazla olması sayfa sayısı ile değil okunanların yaşantıya geçirilmesi ile ölçülür ki, buna kazanım denir.
-Fazla yapmaya değil, ihlasta derinleşmeye çalışmalıyız,
Allah’ın rızası çok ibadette değildir. Keza medar-ı necat ve halas yalnız ihlastır.
-Az yemeye değil, haram yememeye çalışmalıyız,
Tüketimi azaltmaktan daha önemlisi yediğinin haram olmamasına dikkat etmektir.
-İbadetlerde huşu ve haşyet yaşantımızda teslim ve tevekkülde derinleşmeye çalışmalıyız,
Zira ibadetlerin ruhu yoksa cansız bir cesetten öteye gitmeyecektir.
-Bilhassa namazı tadil-i erkana göre kılmaya çalışmalıyız,
Hayatta imandan sonra en büyük hakikat namazdır. Namaz ise dinin direğidir. Direkleri çürük olan binada kimse yaşamak istemez!
-Sünnet-i Seniyyeyi tatbikte sadakat, metanet ve sebat göstermeye çalışmalıyız,
Peygambere (asm) tabi olmadan Allah’ın rızası erişmenin, dini yaşamanın imkânsız olduğunu bilmek bizi sünnet-i seniyye sımsıkı sarılmayı netice vermelidir.
-Günahtan uzak durmanın sevap edinmekten daha önemli olduğunu idrak etmeliyiz,
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, ta nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevi yılan olarak kalbi ısırıyor. (Lem'alar, İkinci Lem'a)
-Güçlünün değil haklının yanında olmaya çalışmak,
"El-hükmü li'l-galib" hükmünün manası "Kuvvetli olan haklıdır, kuvvet kimin elinde ise hüküm ve hak onundur." demektir. Bu kaide inkârcı felsefenin savunduğu temel bir prensiptir. Bu felsefe hakkı değil, kuvveti esas alır, onu savunur, hakkı değil kuvveti teşvik eder.
İslam bunun aksini savunur; "Haklı olan kuvvetlidir, kuvvet haktadır." Hz. Ebu Bekir (ra) bu manaya işaret ederek şöyle söylemiştir: “Benim nezdimde sizin en kuvvetliniz, hakkını alıncaya kadar, zayıf olan kimsedir. En zayıfınız da ondan başkasının hakkı alınıncaya kadar, güçlü kimsedir.” (İbn-i Haceri’l-Askalânî, Münebbihât, s. 94-95)
-Kalbin derinliklerini Allah’ın rızasına uygun manalar ile kuşatmalıyız,
Zira Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir ve elbette O, kalplerin içindeki bütün gizli niyet ve düşünceleri de bilmektedir. (Bkz Fatır 38)
-Şükür ve hamdi, tövbe ve istiğfarı çoğaltmaya, malayani ile iştigali azaltmaya çalışmalıyız,
(Evet,) duâ ve tevekkül meyelân-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi meyelân-ı şerri keser, tecavüzâtını kırar. (26. Söz)
-Ahiretten taviz vererek kazanılan dünyanın eziyetten başka bir olmayacağını unutmamalıyız,
Peygamber Efendimizin (asm): "İnsanların hırsızlıkta en ileri olanı, kendi namazından çalan kimsedir."
"Ey Allah'ın Resulü, kişi namazından nasıl hırsızlık yapar?" denildi. Resulullah: "Rükûunu ve secdesini tam yapmaz. Bu namazdan çalmaktır. İnsanların en cimrisi de selâm (verip alma) da cimri davranandır." buyurdu. (Müsned-i Ahmed b. Hanbel, III/70).
-Vakit namazlarında mümkün olduğunca cemaate devam etmek,
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Üç kişi bir köyde veya kırda bulunur ve namazlarını cemaatle kılmazlarsa, şeytan onlara hâkim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer.” (Ebû Dâvûd, Salât, 47) buyurmaktadır.
-Düşmanının dahi kendisine haksızlık yapmayacağından emin olduğu kişi olmaya çalışmak,
Çünkü adâlet, başkalarının gelişigüzel istek ve telkinlerinden etkilenmeyen istikrarlı bir doğruluk ve ahlâk kanununa itaatle gerçekleşen ruhî denge ve ahlâkî kemaldir.
-Tüketmeye değil, üretmeye çalışmak,
Emek harcama çalışıp kazanma ve üretim yapma İslam ekonomisinde ibadet kabul edilmiştir. Zira insanın yeryüzündeki hilafet görevi yeryüzünü imar etmek, kendi neslini devam ettirmek ve insan, hayvan ve bitki tüm varlıklar arasında Allah’ın emirlerini uygulamaktan ibarettir.
-İktisat düsturlarını hayatın her aşamasına tatbik edip, israfa kapı açmayanlardan olmak,
İnsan, Allah’ın verdiği nimetlerden istifade ederken ve onları kullanırken şükretmekle muvazzaftır. Şükreden insan Allah'ın kendisine verdiği nimeti, onun kadrini bilerek ve diğer hem cinslerini de düşünerek, ihtiyacı ölçüsünde ve ihtiyacı nisbetinde kullanmalıdır.
-Allah’tan başkasından medet ummayan, korkmayan, yalnızca O’na güvenip dayanan bir mümin olmaya çalışmak,
Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temelluk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı onun yanında, herşeyin dizgini onun elindedir. Herşey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun." (Mektubat, Yirminci Mektup, Birinci Makam
-Sorumlu olduğu insanlar ve yakın çevresindekilerin halinden bihaber olmamak!
Peygamberimiz (asm) Allah'ın affetmeyeceği insan tiplerinden birisi, "diğer insanlara karşı yükümlü bulunduğu mesuliyetlerden bihaber olandır" diye buyurmaktadır.
-Kul hakkına girmekten, gıybet etmekten akrepten, yılandan kaçarcasına sakınmak,
Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim din kardeşinin şeref, onur ve haysiyetine veya malına yönelik bir haksızlık yapmışsa altın ve gümüşün fayda vermeyeceği kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Aksi takdirde yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınarak hak sahibine verilir. Şâyet sevabı yoksa hakkına girdiği kişinin günahlarından alınarak kendisine yüklenir” (Buhârî, Mezâlim, 10)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.