'Zâlimlere meyletmeyin!' ikâzı
Günlük Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
(Zâlimlere meyletmeyin. Aksi halde ateş size de dokunur. (Hûd Sûresi: 113)
âyet-i kerimesi fermanıyla, zulme değil yalnız Âlet olanı ve taraftar olanı, belki ednâ bir meyil edenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü, rıza-yı küfür küfür olduğu gibi, zulme rıza da zulümdür.
İşte, bir ehl-i kemal, kâmilâne, şu âyetin çok cevâhirinden bir cevherini şöyle tabir etmiştir:
Muîn-i zalimîn dünyada erbâb-ı denâettir,
Köpektir zevk alan seyyâd-ı bî-insâfa hizmetten.
Evet, bazıları yılanlık ediyor, bazıları köpeklik ediyor. Böyle mübarek bir gecede, mübarek bir misafirin, mübarek bir duada iken, hafiyelik edip, güya cinayet yapıyormuşuz gibi ihbar eden ve taarruz eden, elbette bu şiirin meâlindeki tokada müstehaktır. (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, s.345)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
FERMÂN : Emir, buyruk, tebliğ.
ZULÜM : Haksızlık, eziyet.
ÂLET : Fakir. * Dağda ve tarlada yaptıkları künbet.
BELKİ : Kesinlikle, şüphesiz.
EDNÂ : en âdi, en aşağı, en alçak, en basit, en küçük.
MEYİL : Yönelme, eğilim, arzu.
RIZÂ-İ KÜFÜR : Küfre rızâ göstermek.
EHL-İ KEMÂL : Kemâl sâhipleri, olgun kimseler.
KÂMİLÂNE : Olgunluk ve mükemmellik içinde.
CEVÂHİR : Cevherler. Kıymetli taş ve madenler. Mayalar, özler.
TÂBİR : Mânâsı olan söz, deyim, terim.
MUÎN-İ ZÂLİMÎN : Zâlimlere yardımcı olan.
ERBÂB-I DENÂET : Alçak ve rezil kimseler.
SEYYAD-I Bİ-İNSAF : İnsafsız avcı.
HAFİYE : Gizli çalışan, casus.
GÜYÂ : Sanki.
CİNÂYET : Öldürme, katl.
İHBÂR : Haber vermek.
TAARRUZ : Sataşmak, ilişmek, saldırmak.
MEÂL : Kısaca mânası.
MÜSTEHAK : Hak eden, hak etmiş, kendisi kazanmış.