Afife ARTIK
Zehir serbest, panzehir yasak
Yirmiyedinci Emirdağ Lahikası Müzakeresi Notları
Evhamın aynı yerindeki mu’cize
- Bediüzzaman Ankebût Sûresinin 41. Ayeti olan bu ayeti okurken kendisine bir vehim gelir ve taharriye başlar:
- “مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتاًۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ” Bu taharri neticesinde evhamın aynı yerinde bir mucize görür. Bu ayetin aynı zamanda bir gaybî ihtar olarak mağarada Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın düşmanlarından bir örümcek ağı vesilesi ile korunmasından haber verdiğini anlar. O müşrikler eğer kendilerinin böyle en zayıf bir hayvana mağlub olacağını eğer bilseler idi bu cinayete kalkışmayacaklardı manasını ayetten fehmeder. Gelen vehmin ve acılan i’caz bahsinin yeri sadece iki harften müteşekkil “لَوْ” (eğer) kelimesidir. Bediüzzaman “bu, ayetin belagatına münasib değil mi” diyerek peşine düştüğü bu iki harfin neticesinde böyle bir i’cazı görmekle Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükretmiş ve böyle demiştir: “Kur’an’ın surelerinde ve ayetlerinde hatta cümlelerinde ve kelimelerinde de i’caz lem’aları olduğu gibi harflerinde de vardır bildim.”[ii]
Ertelenen mahkemenin hikmeti
- Bediüzzaman, Nurcuların mahkemesi ertelenmesinde ve tam serbestiyet verilmemesindeki hikmeti böyle îzah ediyor: Eğer tam serbestiyet verilse idi Âlem-i İslam’da “onların siyasileri Avrupalılaşmak meyli gösterip İslam’ın şiarına zıt gitmek ile Avrupa’ya bir rüşvet verdikleri gibi Nurcular da mı bu fikirdeler? yoksa zaaf mı gösteriyorlar ki bu tavizlere ses çıkartmıyorlar?” gibi akla gelebilecek bir itimatsızlığa mani olur. (ifadeler mektubda geçen ifadeler değildirler manasını oradan almışlar)[iii]
Yirmi yıl evvelinden atılan taşa başını uzatan adam
- Bediüzzaman, ahir zamanla ilgili bir hadisi tevil ederken başlara zorla şapka koyduracak ve secdeye mani olmak isteyecek bir kumandandan haber verir. Bundan yirmi sene sonra o adam çıkıp icraatını yapar. Elbette hadisin îzahında isim yoktur fakat hadiste tarif edilenleri tamı tamına yaptığı için o adamın kim olduğu âşikardır. Mahkemeler de Bediüzzaman’ı o adama ilişmekle itham ederler. Halbuki bu parça o adamın o işleri yapmasından yirmi sene evvel telif edilmiştir. Hem Üstad Emirdağ’da iken o adam çoktan ölüp gitmiş ve geçmişteki başlar hakkında gazeteler de sürekli aleyhte serbestçe yayın yapmaktadır. Demek mesele o adamı korumak değil o adamı korumak perdesi altında din aleyhindeki rejimi devam ettirmektir.
Zehir serbest, panzehir yasak
- Risale-i Nur’un müsadere edilmesi, kitapların aylar bazen de yıllarca mahkemelerde alı koyulması haksız bir zulüm ve gadirdir. Din aleyhinde olan kitapların serbestçe intişarına izin verilirken yani; toplumun ahlakına zehir olacak kitaplar rahatça okunurken fevkalade bir panzehir olan Risale-i Nur Mecmuaları yasaklanmaktadır.
- Risale-i Nur’u ne âlimler ne de filozoflar tenkit edememeleri ve içindeki hakaiki cerh edememeleri içindekilerin mahza hakikat olduğuna delildirler. Mehkemeler ve siyasiler ise içindeki sadece iki meseleyi sebeb göstererek kitabları alıkoymakta ve muhakeme etmektedirler. Tesettüre dair bir bahis ve o kumandana dair bahis bahane edilerek kitaplar hapsedilmektedir. Bediüzzaman bunun vatana bir suikast olduğunu söyler.
Felsefe-i insaniye ile bilim ile ilgilenenlere bir hakikat dersi
- Bediüzzaman, genç üniversiteli Nurculara radyoyu misal göstererek hava sahifesi üzerinden fevkalade ve akılları hayrette bırakan bir ders veriyor ki bütün ehl-i ilim ve felsefe bu derse muhtaçtırlar. Felsefe-i insaniye Cenab-ı Hakk’ın Kudret-i İlâhiyesinin cilvesi ile olan fevkalade tasarrufatına “âdiyat” adı takmış. O harikulade ve fevkalade tasarruf daimi olduğundan sanki –hâşâ- âdi ve olağan bir iş gibi onlara bakıyor. Nerede kanundan çıkmış “şaz” (çoğulu:şuzuzât) bir fert varsa (iki başlı, üç ayaklı bir insan gibi) ona dikkat nazarlarını çeker. Böylece külli şükrün kapısını kapar. Rahmetin mucizelerini görmüyor ki şükretsin ve Rahmanürrahîm’i tanıyarak mukabele etsin. İşte Bediüzzaman üniversite talebelerine, o radyodaki bir parça hava, Kudretin tecellisi ile nasıl da bütün küre-i hava kadar iş gördüğünü, kırk bin başlı ve her bir başında kırk bin dili olan bir melaike misalini de hadisten getirerek ders verir. Hikmet-i Kur’aniyenin nasıl âdiyat perdesini yırtarak insanı bu âlemdeki tasarrufa ve o tasarrufun sahibine müştak ve muhatap ederek ahsen i takvim’e çıkarttığını anlatır.[iv]
- Bediüzzaman üniversiteli Nurculara bazı keşşafların keşfettikleri hep Allah’ın yarattıkları olup o keşşaflar yalnız fiili duaları ile insanların istifadesine vesile olduklarını da ders veriyor. Dikkate değer bir gabî işaret olabilir ki; beşerin kafasını okumak için bir madde bulmaya çalıştıklarını da haber vermiştir. Belki de kısmen bu haber tahakkuk etmiş…
Kim kimi neye dayanarak ve kimin huzurunda muhakeme etti?
- Mahkemelerde sureten yargılanan Said Nursî’dir. Peki hakikatte yargılanan kim ve yargılayan kimdir? Mahkeme müdafaalarını tetkik ettiğimizde umumî vicdan nazarında Said Nursî zalimleri yargılamış ve onların zalimane hükümlerini ehl-i insafın ve bütün insaf dünyasının nazarında idam etmiştir. Mahkeme-i Kübra-i Haşir’de bu hatalarının sebebi sorulacağını ikaz ederek onların bu büyük zulümleri karşısında حَسْبُناَ اللّهُ و نِعْمَ الْوَكِيلُ kal’asına sığınmıştır. Müdafaalar o zamanki mahkemelere sunulmuş görülmekle beraber Risale-i Nur’u ve müellifini ebede kadar aklamıştır.
- Mahkemelerde, zalimlerin zulmü karşısında Bediüzzaman’ın tavrı fevkaladedir. Peygamber varisleri olan âlimler Peygamberlere tavırları ve mukabeleleri ile de iktida ettiklerinden zulüm karşısında Bediüzzaman da hem üslubu hem savunması ile harikulade tarzını gözlere göstermektedir. Fevkalade metaneti ve fevkalade sabrı ve karşısındakilerin tüm kışkırtmalarına rağmen bütün kuvveti ile asayişi muhafaza etmesi eşine ender rastlanan bir tarzdır. Talebeleri de o dehşetli zamanda asayişi ihlal edecek hiçbir vukuat göstermemeleri Nur’un intişarı önünde bir set olmamasına vesile olmuştur.
- Bediüzzaman’ı yargılayanlar her şeyi kendi siyasetlerine alet etmişler ve asayişi bugün dahi bozan tohumlar atmışlardır. Gariptir ki Bediüzzaman için suç unsuru olarak gösterdikleri ne var ise kendileri insaf dünyası nazarında o suçları bilfiil işlemişlerdir ve o zihniyetin devamı asayişi bozmaya, kalbleri ifsad etmeye, fitne ateşlerini yandırmaya, gençleri hevesata teşvik etmeye hülasa bozgunculuğa devam etmektedir.
- Bediüzzaman’ın savunmalarını okuyanlar ve insaf, hak ve adalet çerçevesinde bakanlar vicdanlarında kimi beraat ettirip kimi mahkum edeceklerine elbette çok rahat karar vereceklerdir. Ve elbette bütün sahifelerin bütün füruatı ile neşredileceği gün haktır ve gelecektir. Bütün sahih hükümler de o gün aşikâr olacaktır.[v]
[i] “Allah’dan başka dostlar edinenlerin misali kendine ev yapan örümceğin misali gibidir ki evlerin en çürüğü örümceğin evidir. Eğer bilselerdi.”
[ii] Emirdağ Lahikası 2, erisale 86. Mektub, Envar N. s.127
[iii] Emirdağ lahikası 2 79.mektub, s.107
[iv] Emirdağ Lahikası 2 85.mektub s.124-126
[v] Bu son üç madde 130.sahifede yer alan 88.mektub muvacehesinde yazılmıştır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.