
Zeki KAMİLZÂDE
Che Guevara nasıl Mabel Matizci oldu?
Efendim, LGBT'ye desteğiyle meşhur popçularımızdan (Tabii, şimdi, 'Hangisi destek vermiyor ki Zeki kardeş?' diye soracaksınız haklı olarak...) Fatih Karaca, nâm-ı diğerle Mabel Matiz, yeni bir şarkı yapmış. (Aman da aman. Ne muvaffakiyet. Zaten tavuğun yumurtlaması hızında şarkı yapılıyor artık.) Ve bu şarkısında 'devrimci gençliğe' sahip çıkmış. Bülent Ersoy'un vaktiyle İbrahim Tatlıses'i kanatlarının altına alması gibi kanatlarının altına almış yani. Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasından sonra başlayan tantanayı da sahiplenmiş. Oy, oy, oy... Breh, breh, breh... Tey, tey, tey... Hele yiğidin dantellisine! Böyle haberler alınca "Devrimcilik ne hallere düştü arkadaş?" diye hafıylanmadan edemiyoruz muhterem kârîlerim. Evet. Zira gençlerin üzerlerinde, ne gariptir ki, Che Guevara tişörtleri var. Ve, bilindiği üzere, Che Guevara abileri 'cinsel sapkınlık' dediği bu tip şeylerden hoşlanır değildi. Hem kankası Castro da böyle şeylerden pek hazzetmezdi. Yaaa. Yalnız Google Hoca'ya şöyle bir sormakla bulduğum 'gavuristan menşeili' makaleden alıntı yapayım:
"Fidel Castro'nun, 1959'da, Küba'da iktidara gelmesinden sonra komünist bir toplum inşa etme sürecinde Che Guevara'nın sunduğu ve desteklediği fikirlerden biri de 'yeni insan' kavramıydı. (...) 'Yeni insan'dan sapan herkes 'karşı-devrimci' olarak görülüyordu. Guevara'nın 'cinsel sapıklar' olarak adlandırdığı eşcinsel erkekler için de durum böyleydi. Hem Guevara hem de Castro eşcinselliği 'bir burjuva dekadansı' olarak görüyordu. Castro, 1965'teki bir röportajında 'Bu tür bir sapma, militan bir komünistin nasıl olması gerektiğine dair sahip olduğumuz konseptle çelişiyor...' diye açıklamıştı. Che Guevara ayrıca 1960 yılında Guanahacabibes'te ilk Küba toplama kampının kurulmasına yardımcı oldu. Bu kamp daha birçok kampın ilkiydi. Küba hükümeti de Nazilerden, Auschwitz'in 'Çalışmak sizi özgürleştirir' sloganını 'Çalışmak sizi erkek yapar' olarak değiştirdi. Álvaro Vargas Llosa'ya göre, devrimci ahlaka karşı suç işlediğine inanılan eşcinseller, Yehova Şahitleri, Afro-Kübalı rahipler ve diğerleri, 'anti-sosyal davranışlarını' düzeltmek için bu kamplarda çalışmaya zorlanıyordu. Birçoğu öldü; diğerleri işkence gördü veya tecavüze uğradı." (Makalenin altındaysa şöyle yazıyor: "Bu haber ilk olarak The Huffington Post'ta yayınlandı." Son olarak da bende yayınlanmış oldu. Gelecekte başka başarılar dilerim.)
Hey gidi Mahir Çayan hey. Hey gidi Deniz Gezmiş hey. Hey yavrum hey. Pabucunuz dama atıldı demek sonunda. Enternasyonal Marşı'nın yerini yerli Elton Johnların yazdığı 'Gök Mavi'ler aldı. Kolay mı? Konuşurken 'Ayol!' demeyen bütün devrimciler mezarlarında ters dönmüşlerdir tabii. Nereden nereye? Sonuçları 'yumuşak' da olsa sert bir düşüş bu. Eh. "Küfür tek millettir!" hakikatine hakverdirir şekilde zamanla nüanslar kayboluveriyor işte! Kavgalar unutuluyor. Kırmızı çizgiler siliniyor. ex-sosyalistler reklamcılık yapıyorlar mesela. Küreselleşme güzelleniyor. Yılmaz Güney'in kadın dövdüğünü en feminist kadınlar bile hatırlamıyor. Neden? Zira 'kendisinden' sayıyor. İdolü görüyor. İmajının yara almasını, şahsının çürütülmesini, hele gözden düşmesini hiç kabullenemiyor. Putları devirirseniz putperestlik ayakta kalamaz. Zaten 'sol' dediğiniz şeyin Türkiye'deki ortak paydası, başka değil, sekülerleşmedir. Yani dünyevileşmedir. İşin içinde dünyevileşmek, yani dünyaperestleşmek, olduktan sonra bir şekilde illa uzlaşırlar. Aralarında uzlaşmasalar bile müslümanlara karşı uzlaşırlar. Gözümün nuru Bediüzzaman'ın, aşiretler misali üzerinden, 'müslümanlarda mutlaka bulunması gereken özellik' diye söylediği şeyi, dünyacılar, davaları adına pek güzel başarırlar. Yerinden de okuyalım:
"Medar-ı ibret bir hikâye... Bedevî aşiretlerinden Hasenan aşiretinin düşman iki kabilesi varmış. Birbirinden, belki elli adamdan fazla öldürdükleri halde, Sipkan veya Hayderan aşireti gibi bir kabile karşılarına çıktığı vakit, o iki düşman taife, eski adâveti unutup, omuz omuza verip, o haricî aşireti def edinceye kadar dahilî adâveti hatırlarına getirmezlerdi. İşte, ey mü'minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Herbirisine karşı tesanüd ederek, elele verip müdafaa vaziyeti almaya mecburken, onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârâne tarafgirlik ve adâvetkârâne inat, hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı?"
Fakat, bugün, solculuğun ahvali de 'ittifaklarının uyumsuzluğundan dolayı' bir parça 'karışık'tır. İdeolojik olarak ittifak ettikleri tek şey, İslamcılığa husumetten sonra tabii, Recep Tayyib Erdoğan nefretidir. Kinleri şimdilik hepsini birleştirmektedir. Nefretlerinde yanlarına gelecek, desteği dokunacak, herkesi de, herşeyi de, bir şekilde sinelerine basabilirler. 'Cık' demezler. Hatta, Erdoğan düşmanlığı öyle birleştirici bir zamktır ki, bazen dindar(!) kimseleri bile, LGBT'cilerle kolkola girmiş görebilirsiniz. Yine Bediüzzaman'a "(...) benlikten, hodfuruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lânet edecek gibi hâdisâtlar görünüyor. Hattâ, bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet ettiği; ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve taraftar olduğu için hararetle senâ ettiğini gördüm. Ve şeytandan kaçar gibi otuzbeş seneden beri siyaseti terkettim..." dedirten durum da tam olarak budur.
İmdi 'Kürt ulusalcılarını Türk ulusalcılarıyla' ya da 'ulusalcıları sosyalistlerle' yahut 'sosyalistleri liberallerle' veyahut da 'kimi dindarları sol gruplarla' kaynaştıran şey, ideolojik olarak bir barışmışlık değil, düşman konusundaki ittifaktır. Ancak, hepsinin altında, fırsat bulursa tebarüz eden bir İslam düşmanlığı sezilmektedir. Yoksa LGBT postunu Che Guevaracılara giydirmek kolay değildir. Ve Çav Bellacılar da kolay kolay Melek Davarcı olmazlar. Ama... Neyse ki, müjde, overlokçu ayağınıza geldi. Artık Erdoğan var. Japon yapıştırıcısı gibi adam. Hasmında Bally'den daha sağlam kafa yapıyor. Yuppi! Çözümsüz mevzuların çözümü mümkün olabilecek gibi. Kopan, kırılan, cırtlayan ideolojilerinizi getirin... Evet. İktidar İslamcılarda kaldığı sürece solun daha da kaynaşacağını ümit edebiliriz. Büyük husumet küçüğünü yutar. Belki bu nedenle Erdoğan'a Nobel Barış Ödülünü vermeyi bile düşünebilirler. Neden olmasın? Che Guevara tişörtüyle Mabel Matiz şarkısı söyletmeyi, Deniz Gezmiş gocuğuyla LGBT bayrağı sallatmayı, emperyalistlerle beraber sosyalistleri hoplamayı-zıplamayı başarmak kolay bir iş değildir. Erdoğan'ın üçüncü köprüden önce kurduğu bu köprü betonsuzdur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.