Himmet UÇ
Zerrenin hareketi üzerinde bir seyyahat
Bediüzzaman’ın Zerre / Atom Risalesi felsefe ve bilim tarihindeki atomu söz konusu eden çok ileri düzeyde büyük araştırmalara ve yorumlara dayanan azametli bir eserdir. Felsefe tarihinde milattan önce 500’lü yıllarda başlayan atomcular diye daha sonra anılan ve günümüze kadar devam eder bir dalalet ve şer mesleğinin eleştirisidir bu büyük eser. Milattan önce 500’lü yıllarda yaşamış olan Demokrit isimli Yunan filozofu atomun hareketi konusunda fikirler öne sürmüş o gün bugün bu fikir üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır. O ve onun gibiler şöyle der: “Atomları hareket ettiren, ne dıştan, ne de içten bir neden vardır. Atomlar sonsuz uzayda dalgalanırlar ve orada doğal bir hareketle sonsuz bir surette sürüklenip giderler. Bu nedenle ebedi olarak varolanın ne nedeni cause ne de hikmeti vardır raison.“ (CS 1495)
Atom veya Ene Risalesi ayrıntılı okunursa Bediüzzaman’ın bu fizik, kimya, biyoloji, bilim ve felsefe tarihini ilgilendiren bahsi çok ayrıntılı ve derinden okuduğu ve incelediği görülür. Çünkü eleştirilen konu çok müdakkikane okunmazsa eleştiri yapılamaz. Eser bir tenkidi eserdir, cümlelerin birçoğunda bu eleştirel dil görülür.
Bediüzzaman hareketi ezeli nakkaşın yani Allah’ın kudret kaleminin kainat kitabına yazdığı vücudi ayetlerin yani varlıkların yazılışı sırasında kaleminin hareketi ve cevelanıdır. “Tahavvülatı zerrat Nakkaş-ı ezelinin kalem-i kudreti kitab-ı kainatta yazdığı ayat-ı tekviniyenin hengamındaki ihtizazatı ve cevelanıdır. Yoksa maddiyyun ve tabiiyyunların natüralist tevehhüm ettikleri, zannettikleri gibi tesadüf oyuncağı ve karışık manasız bir hareket değildir.“ (Sözler 532)
Atomları, bu materyalistler ne sebebi ne de hikmeti olan ancak sürüklenip giden bir hareket olarak görürler.
Bediüzzaman bu materyalistlere cevap verir: “Evet akılları gözlerine sükut etmiş maddiyunların hikmetsiz hikmetleri abesiyet esasına istinad eden felsefeleri nazarında tesadüfe bağlı olan tahavvülatı zerratı bütün düsturlarına üssülesas tutup masnuat-ı ilahiyeye mastar göstermişler. Nihayetsiz hikmetlerle müzeyyen masnuatı hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye isnad etmeleri ne kadar hilaf-ı akıl olduğunu zerre miktar şuuru bulunan bilir.“ (Sözler 536)
Bunlarınki hikmetsiz hikmettir, abesiyet üzerine kurulmuştur, tesadüfe bağlıdır, tesadüfü Allah’ın sanatına mastar göstermişler.
Bediüzzaman ruhları model olarak kabul eder, zerreler bir sanatçının model üzerinde çalışıp ona en uygun elbiseyi giydirmesi gibi Allah ta zerreleri bu model ruhlar üzerinde kullanarak bu canlıları yapar, ama model kelimesi sanatlı olduğunu gösterir. Dünyadaki nihayetsiz mahlukat ve masnuatını Allah zerreler ile inşa eder, orada ekip biçip sanatını gösterir. Zerreler bu serseri hareketlerle masnuatı yani sanatlı yapılan canlıları inşa edemezler, sanatlı bir şey serseri bir tavırla inşa edilmez. Hem sanatlı hem de nakış olan bu canlılar tam bir hikmetle yaratılmaktadırlar. Üstelik bu sanatlı canlılar her yeni dönemde aynı özelliklerini korurlar ama sanatları ve görünüşleri başka başka süslenirler.
Dünya diğer uhrevi alemler için mahsulat, süs ve tezyinat ve gerekli şeyleri hazırlar, bunlar bu dünyada zerrelerin hikmetli hareketleri ile sağlanır. İnsanın ahiret evindeki evinin ve ona ait yerlerin süsü, levazımatı, mahsulatı dünyadaki amellerinin zerreleri ile meydana getirilir, burada yerinde kullanılan zerreler burada ibadeti veya tavrı şekillendirmenin ötesinde ahirette o şahsa ait varlıkları da hazırlarlar. Adeta kazanılan şeylerin biriktirilip daha sonra kullanılması gibi.
Varlığın üç görüntüsü vardır, insan bu celal ve cemal ve kemal görüntülerine karşı aldığı tavırlar ile onların görüntülerine uygun durumlar sergiler işte zerreler, atomlar bu işte kullanılır ve o görüntülere şuurlu tavırları sergilerler. Bediüzzaman birkaç hikmetini saydığı bu zerrelerin, atomların hareketi konusunda yine bu materyalist filozoflara çatar: “Zerratın tahavvülatını o akılsız feylesoflar hikmetsiz zannetmişler ve hakikatta biri enfüsi, diğeri afaki iki hareket-i cezbesakanede zikir ve tesbih-i ilahi ile Mevlevi gibi zikreden ve deverana kalkan o zerreleri kendi kendine sersem gibi dönüp oynuyorlar zannetmişler. İşte bundan anlaşılıyor ki onların ilimleri ilim değil cehildir. Hikmetleri hikmetsizliktir.” (Sözler 538)
Zerreler her girdiği yerde o şeyin nizamına ve onun içinde dahil olduğu umumi düzene uygun hareket ediyor. Bir parmağa gelen zerre o parmakta en uygun yeri alıyor onun nizamını biliyor ve eldeki, koldaki bütün vücuttaki nizamı bozmuyor. Bu aciz güçsüz ve cansız, camit atom bunu nasıl yapabilir? “Zerre kimin ise bütün gezdiği yerler de onundur” veciz sözüyle bunu anlatmış olur.
Çünkü o “harekatında nizamat-ı umumiye Tevfik-i hareket eder.” Umumi nizama uygun hareket eder. Aciz ve camid ama yaptığı iş ne kadar alimane. Her zerre bir terkibin içinde yer alır, mürekkebatın içinde uygun yerinde yani birbiri içindeki terkiplerde uygun yeri alması bunu gösterir. İç içe terpillerde yer alan zerrenin bu durumunu izah eder.
“Bütün o cismin büzün azasını icad eden bir zat o zerreyi o yerde yerleştirebilir.” (Sözler 539)
Bir atom parmaktaki yerini gördüğü gibi vücuttaki yerini de görür, hem yanındakinin yanında yer alır ona mahkum hem de bütün içindeki yerini görür o da hakimiyetidir.
Ayasofya örneğini verir. “Ayasofya’nın kubbesindeki taşlar eğer mimarının emrine ve sanatına tabi olmazlarsa herbir taşı Mimar Sinan gibi dülgerlik sanatında bir mahareti ve sair taşlara hem mahkum hem hakim olmak yani geliniz düşmemek, sukut etmemek için başbaşa vereceğiz diye bir hüküm sahibi olması lazımdır.“ (Sözler 539)
Atomlar Ayasofya kubbesinden binler defa daha sanatlıdırlar. Onlar kainat ustasının emrine tabidirler. O zaman usta da o kadar büyüktür.
Yine Bediüzzaman materyalistlere kızar, üstelik onlara hem zındık hem maddiyyun hem de gavur der. “Feya sübhanallah Zındık maddiyyun gavurlar bir Vacib ül Vücudu kabul etmediklerinden zerrat adedince batıl aliheleri kabul etmeğe mezheplerine göre muztar kalıyorlar. İşte bu cihette münkir kafir ne kadar feylesof alim de olsa nihayet derecede bir cehli azim içindedir, bir eçhel-i mutlaktır.” Bu cümlede sayısız materyalist nihilist ve ateist filozoflara hitap edilmiştir. İsim vermez ama onları tanır.
Zerrelerin bir görevi de kendilerini nurlandırmak ahiret alemlerine oradaki uhrevi manalara uygun zerreler (yani tuğlalar) olmak için burada bir misafirhanede bir mektepte, bir kışlada çalışıp oraya uygun hale gelirler.
Yunus cehennem dediğin ateşi yoktur
Herkes ateşini kendi götürür
Şöyle denir;
Cennette köşk yoktur, herkes köşkünü burda yapar
Cennette saray yoktur herkes sarayını burda yapar
Ahirete uygun zerreleri olmayanların orada ne köşkü vardır ne de sarayı, o buradaki saraylarını süslesin.
Bu kadar zerre dünyada güzel işlerde kullanılırsa onları ahirete taşıyınca onlara ahiret binasında yer almak gibi bir ödül verilir. Ayrıca zerreler, atomlar sürekli çalışarak makamlarını yükseltir yine o kişiyi ahirette temsil ederler. Zerrelerle alınan güzel vaziyetler güzellik ve cemal kanununun gereğini yaparlar ve dünyada güzellikleri temsil eder, ahirette de onun gibi güzellikler meydan getirirler.
Materyalistler ne kadar saçma iddialar öne sürerler. “Hareketin yönü çarpım karşı çarpım ve çeviri eşit olmayan kütleler halindeki atomların hareketlerini yaratır ki bundan bugün evrensel evrim dediğimiz olaylar meydana gelir. Ve bu hareketin hiçbir belli yönü yoktur. Yani rastgele tesadüfle hareket ederler.” Bundan hareketin hiçbir maksadı yoktur, sonucu çıkar.
Lange bu hareketi şöyle açıklar. “Atomların türlü şekilleri olduğu için ve genel kural olarak çarpım merkezsel olamaz. Bundan bu küçük parçaların kendi eksenleri etrafında dönmeleri ve yanal lateral hareket yapmaları sonucu çıkar ki bugünkü bilgilerimiz de bu sonuç ile çelişik değildir. Özet olarak denebilir ki Demokrit tesadüfü eşyanın kalbine koymuştur.“ (ÇS 1. 496)
Özet de gayet veciz bir anlatımdır.
“Sair mecvudat gibi şu dünyadaki tahvvülat-ı zerrat dahi gayet ali hikmetler için kaderin çizdiği hudut üzerine kudretin verdiği evamir-i tekviniyeye göre hassas bir mizan-ı ilmi ile cevelan ediyorlar. Adeta başka yüksek bir aleme gitmeye hazırlanıyorlar. Öyle ise zihayat canlı cisimler o seyyah zerrelere güya birer mektep birer kışla birer misafirhane-i terbiye hükmündedir.“ (Sözler 543)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.