Zindandan özgürlüğe

Bir atlı düşünün. Kendisi hayat dolu. Biliyor ki, hayat bir faaliyettir. Moral ise onu taşıyan bir araç gibidir. Gayretli atlı, “himmet”ini ayaklandırıyor.  Araç olarak, dört nala koşmaya hazır bir atı var. Durdurmak için zor tutuyor. Kuşanmış ve hedefine koşmak için tam siper yola revan oluyor.

Bu “şevk bineği”, sahibiyle hayattaki olumsuzluklarla mücadele  meydanına fırlıyor. Süvari, dolu dizgin maratona çıktığı için çok mutlu. Atı, dört nala koşmaya hazır. Şahlanmış bir vaziyette.

Süvari, tam bu esnada ilk hamlesini yapıyor. Ta uzaklara gözünü dikip “deh” diyerek mahmuzladığı at, tozu toprağa katarak gözden kaybolurcasına sıçrama yapacakken, evet tam bu anda etrafının sarıldığını görüyor.

Bir düşman ordusu sarıyor etrafını. ”Dur, gidemezsin, yapamazsın, olmaz...” diye engelliyorlar. “Himmet”inin başına vuruyor. Atından düşürmeye çalışıyor. Çaresiz, kuşatılmış ve çemberi yarma gücünün olmadığını hissettiren düşmanın saldırgan tavrı, ”Hiçbir yere bırakmam” tepkisi karşısında, içindeki “düşman-ı şedit olan yeis”, yani ümitsizlik, kaplıyor her yanını.

Dış müdahalenin başına vuran darbesi yetmiyormuşçasına, iç boğuşma yaşıyor dünyasında. Mücadele meydanına çıkmışken, şimdi kendisiyle mücadele içine girmişti. Etrafına örülen duvardan, engelden geçmesi gerektiğini de biliyordu. Tam bir kuşatma altındaydı. Ümidini kaybetmek üzereydi.

Karşı ses, ”hayır, bu çemberi kırmalısın. Uzun bir yolun var. İlk engelle bu kadar sarsılmamalısın. Ümidini kaybetme. Bu kuşatmayı aşacak potansiyele sahipsin. Bu gücünü ortaya koy. Hiçbir şey bitmiş değil. Zihninde bitirme. Tam tersine, yeni çıktın yola. İlk engelini aşma sınavındasın. Bu sınavda başarılı olman ve etrafını saran bu düşman kuvvetine yenilmeyip, yoluna devam etmen için bir parolaya ihtiyacın var. O parolayı bilip, kullandığın takdirde, içindeki  fırtına şahlanacak. Atın da şahlanacak” dedi. Ve, “Parolayı bilmelisin” sözünü daha yüksek bir ses tonu ile dedi. Çok etkili bulmuştu bu uyarıcı mesajı.

“Parolayı nasıl bilebilirim?” dedi. Bu kritik ve zor anında, böylesine hayati bir noktada parola ile düşman çemberini yarmak ve onları yok etmek çok müthiş bir etkiydi. Bunun sonuçlarına ulaştığında, içindeki ilk gayret ve koşunun daha da artacağını hissetmeye başlamıştı. Tahrik olmuştu.

İçinde, kendisini  kaybetmeye sürükleyen ve  zorlayan olumsuz fikirleri ile tekrar yüzleşti. Olumsuzluğun, kanser gibi ayrıca kendisini sarmaya çalıştığını ve dışarıdaki düşman kuvvetin bile masum kaldığını fark etti. Galiba tıkanma noktasını bulmuştu. Kendisini kilitleyen bu düşüncenin giderilmesi halinde, sıra ikinci çemberi yarmaya  gelecekti. İşi daha kolay olacaktı. İç donmasını sağlam tuttuğu takdirde, dış güçlerle uğraşması daha kolay olacaktı. Aşamalı başarı  dedikleri, böyle bir strateji ile mümkün olacaktı.

Birinci kuvvet, iç donanmasını harekete geçirmeli ve ümitsizlik düşmanını içinden atmalıydı. Bu dahili savaşı kazanmalıydı. İkinci kuvvet, birinci meydan muharebesini içerde kazanmış bu tecrübeli komutan için, dış çemberi kırma  hareketi olacaktı.

Hayatın durduğu, bütün varlığı ile yoğunlaştığı, kendisini ve etrafındaki çemberi saran halkanın kırılacağı anın fotoğraflandığı, Yaratıcısına sığınıp duanın gücü ile yardım istediği bir anı yaşıyordu. Zamanın uzadığı, saniyelerin sene olduğu bir hal. Yaprak kıpırdamıyordu adeta.

İki tarafta mevzilenmiş vaziyette. Savaşı başlatmak, bazen kaybetmeyi beraberinde getirebilirdi. İyi hesaplama ve zamanlama gerekiyordu. Düşman kuvvetine teslim olmadan, içindeki gerçek yıkıcı düşmanın ümit kırıcı olumsuzluğunu bertaraf etmeliydi.

Evet bir teslimiyet olmalıydı. Bu şerlere teslim olmamak için. Gerçek kuvvet ve kudret sahibine dayanmalıydı. Yoksa tek başına iç-dış kuşatma altında, direnmeye yetmeye bilirdi. Yeteceğine inandığında ise durumun kimyası değişecekti. Buna da çok inanmıştı. Son tetikleyen bu inancın serinliğini yaşadı birden. Sırılsıklam, ateş hattında esaretli halindeki kasavetli varlığından sıyrıldığının işaretlerini görmeye başladı.

Ellerini açıp, bütün kuvvetiyle nida edip, yalvarmaya başladı: “Allah’ım bana ümit ver. Beni yalnız bırakma. Beni içimdeki ve  dışımdaki bu ümitsizlik girdabına mahkum etme!” dediğinde, tebessümlü bir hal belirdi yüzünde.

Fıtrat dili, içindeki olumlu duyguyla birleşince, kuşatmayı yaracak parola  döküldü ağzından. Bu ilahi bir emirdi. İsteğine cevap veriyordu:
“Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez.”

Parola doğrulanmıştı bir anda. İç-dış darbecilerin bu ilk duraktaki saldırıları nihayet püskürtülmüştü. Kaçış başlamıştı. Yok olup gitti ümitsizlik askeri. “La teknetu...” emrinin eritici ve yok edici haşmeti karşısında.

At şahlanmış, yürek coşmuş, ümit tepeleri yakınlaşmıştı. Mahmuzlanan himmet, müspet düşüncenin ve hareketin müjdecisiydi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum