Abdulkadir MENEK
14 Mayıs demokrasi bayramı-2
Demokrat Parti’nin 14 Mayıs şafağında, milletin büyük bir teveccühüne mazhar olarak iktidara geldiği, icraatlarıyla milletin gönlünde büyük bir muhabbet kazandığı bu on yıllık iktidarın kanla sona erdirilmesinden sonra, millet bulduğu ilk fırsatta, bu ihtilalin yanında olmadığını göstermiştir. Zaten o zamanlar bazı yazarlar 1965 seçim sonuçlarını, 27 Mayıs Darbesine karşı milletin bir rövanşı olarak nitelemişlerdir. Bu sonuçlar, ihtilal sonrası halkın takındığı sessizliğinin tasvipten değil, devlete bir zarar gelme endişesinden kaynaklandığını göstermektedir.
9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in çıktığı bir televizyon programında söylediği kayda değer bir cümlesi vardı. ‘’ Türkiye’de Başbakanlar asılma korkusu yaşıyor.’’ Bu söz, katı laikçi ve bürokratik elitin Türkiye’deki etkisinin büyüklüğünü gösteren ve tecrübe sonucu söylenmiş bir sözdü. Sayın Demirel, Adnan Menderes’in idam edilmesinden sonra, O’nun mirasına sahip çıkarak iktidara gelen bir partinin genel başkanıydı ve muhtemelen bu duyguyu çok yoğun bir şekilde yaşamıştı. O’da 1965-1971 yılları arasında halktan büyük bir teveccüh görerek hükümet kurmuş ve yine bir muhtıra ile görevden uzaklaştırılmıştı. Hükümeti dönemince, maddi ve manevi kalkınma, büyük bir denge ile beraberce götürülebilmiş, yüzde beş enflasyon ve yüzde yedilik kalkınma hızı bir arada gerçekleşmiştir. İhtilallerden bu kadar büyük zarar gören bir misyonun yıllarca temsilciliğini yapan ve Cumhurbaşkanlığı makamına kadar bu çilekeş kitlenin oyları ile çıkmış bir şahsiyetin 28 Şubat ve sonrası takındığı garip tavır ne ile izah edilebilir? Antidemokratik zihniyet ile beraber olmayı ve onların bazı temsilcilerini destekleme gibi bir garabet, en basit bir ifadeyle Sayın Demirel’in ahir ömründe düştüğü vahim bir vaziyet olarak telakki edilebilir.
12 Mart Muhtırası, Türkiye’deki siyasi istikrarsızlığın da bir başlangıç noktası olmuştu. 1971-1980 yılları arasındaki dokuz yıllık dönemde, Türkiye’de on bir hükümet görev yapmıştır ve hükümetlerin ömrü, ortalama olarak on ay olmuştur. Altı yıllık tek başına iktidar döneminden sonra böyle bir girdabın içine giren Türkiye, 1980 yılının 12 Eylül’ünde kendini yeni kurtarıcıların kucağında bulmuştur. Türkiye daha sonraki yıllarda da 28 Şubat Postmodern darbe, 27 Nisan e-muhtırası ve 367 hukuk müdahalesi ile bu antidemokratik uygulamaların farklı versiyonlarını yaşadı.
14 Mayıs’ta başlayan Demokrasi Bayramı’nın hep böyle arızalarla kesintiye uğraması ve maalesef zaman zaman kan dökülerek sona erdirilmesi, bu zihniyetten kaynaklanmaktadır. Türkiye, önünü açacak tam demokratik bir yolu mutlaka bulmalıdır. Bu fasit daireye girilmesinde, ‘’Demokrasiyi küfür rejimi, demokratları da kafir’’ olarak gören zihniyetin çok büyük vebali vardır. Zaten katı laikçi ve jakoben kesim de bunun farkındadır. Onun içindir ki, Cüneyt Arcayürek’in yazdığına göre, 12 Mart Muhtırasından sonra İsviçre’ye yerleşen Erbakan’a, General Turgut Sunalp gönderilerek Türkiye’ye dönüp parti kurması istenmiş ve partisinin kapatılamayacağına dair de asker sözü verilmiştir.1973 seçimlerinden sonra başlayan kısır siyasi çekişmeler ve kadayıfın altının kızarmasıyla gelinen kaos ortamı, hep bu küçük hesapların sonucu olmuştur ve Türkiye bu acı tablonun faturasını ağır bir şekilde ödemiştir. Bu fatura, 28 Şubat sürecinde aynı zihniyetin gösterdiği basiretsiz ve haris tutumun sonucu, katmerli bir şekilde ödenmiştir.
Türkiye 14 Mayıs 1950’de yeni bir döneme başlamıştır. Bir kısım hürriyetlere sahip olunmuştur. Çok partili siyasi hayat eksikleriyle birlikte başlamıştır. Hiç mesafe kat edilmediğini söylemek hakperestlik değildir. Alınan mesafeler asla küçümsenemez. Farklı zamanlarda çok ağır bedeller de ödenmiştir.
İnsiyatifin nur talebelerinin elinde olduğu ve siyasal İslamcı olarak tabir edilen zihniyetin etkisinin nispeten az olduğu dönemlerde, Demokrat iktidarlar vasıtasıyla maddi ve manevi yönden çok büyük hizmetler yapılmıştır. Demokrasinin bütün kurum ve ilkeleriyle tam manasıyla uygulandığı bir ülkeye ulaşmak asla hayal değildir. Son yıllarda Ergenekon Örgütü ile ilgili olarak yaşanan gelişmeler, milletin ümitlerini yeniden canlandırmış ve tam demokratik bir ülkeye ulaşabilmenin önünde engel olmak için yolda pusu kurmuş eşkıyanın temizlenebileceğine dair inancını tazelemiştir. Bu kadar çile ve kayıp yıllardan sonra gelinen bu nokta asla küçümsenmemeli, korkulara kurban edilmeden sonuna kadar götürülmelidir. Milletin; İslam’ın, demokratik değerler ile beraberce yaşayabileceğine olan inancı ve güveninin sağlanması gerekir. Bediüzzaman’ın II.Meşrutiyet’in ilanında söylediği gibi ‘’Meşrutiyet’i meşruiyet olarak telkin ve telakki etmek lazımdır.’’ Hak ve hürriyetlerin en iyi bir şekilde uygulandığı bir zeminde, bundan en büyük yararı İslamiyet sağlayacaktır. 14 Mayıs Demokrasi Bayramı’nda, antidemokratik zihniyetlerin, bir daha yönetime müdahale etme cesareti gösteremeyecekleri bir Türkiye temennisi, çok güçlü ve kararlı bir şekilde ifade edilmelidir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.