Suna DURMAZ.
23 yıllık diktatörlüğe son veren “Yasemin Devrimi”nin hazin öyküsü
Tunus’un Sidi Buzîd şehrinde ikamet eden 26 yaşındaki Muhammed Buazizi, zor hayat şartlarına rağmen haline şükredebilen mülâyim bir insandı. Yaz-kış demeden ölesiye çalışmasına rağmen, şikâyet etmiyordu. Çok zor şartlarda da olsa eve ekmek getirmek, annesinin ve kardeşlerinin ihtiyacını görmek, dünyada yaşanabilecek en büyük mutluluktu onun için. Güneş doğarken çıktığı eve, yorgunluktan ayakları şişmiş bir şekilde ancak akşam dönebiliyordu. Onun bu bitkin halini gören annesi “Oğlum bizim için çok yoruluyorsun Allah senden razı olsun” diye duâ ediyordu.
Annesinin bu şekilde duâ etmesi Muhammed’e yorgunluğunu unutturuyor, hayatı bu minvalde devam edip gidiyordu...
Rutin günlerinden bir gündü. Kahvaltıda ağzına birkaç lokma atan Muhammed, başına geleceklerden habersiz bir şekilde elini takvim yapraklarına doğru uzattı. Tarih 17 Aralık 2010’u gösteriyordu. “Okusam mı?” diye içinden geçirse de, işe geç kalmak istemediğinden takvim yaprağını okumadan yırtıp attı. Oysa yırtıp attığı bu yaprak, kendisine emanet olarak verilen hayat defterinin son yaprağıydı!
Çocukluğundan beridir ailesinin geçimini üstlenmiş olan Muhammed, sabah erkenden el arabasına yüklediği sebze ve meyveleri sokak aralarında satarak ekmek parasını çıkarıyordu. Düzenli bir iş değildi; ama olsun, günün sonunda eve ekmek götürebildiği için Rabbine hamd ediyordu. Çünkü yaklaşık 11 milyon nüfuslu Tunus’ta, on binlerce üniversite mezunu genç işsizdi. Tunus el-Hadra (Yeşil Tunus) olarak meşhur olan Akdeniz kıyısındaki Tunus, tabiî güzellikleri ve verimli topraklarıyla bir Cennet olması gerekirken, fakirliğin diz boyu olduğu bir ülke olmuştu maalesef...
Her türlü zorluğa katlanmasını bilen Muhammed’in tek şikâyeti zabıtalardı. Zabıtalar seyyar satıcılara aman vermiyorlardı. Yakaladıkları gibi, arabadaki sebze ve meyveleri döküyorlar; araba ve teraziye de el koyuyorlardı. Yıllardır zabıtalarla köşe bucak saklambaç oynayan Muhammed, her seferinde zar-zor da olsa paçayı kurtarabilmişti. Ama ne yazık ki, bu sefer yakayı ele vermişti. El arabasına hâciz koyan zabıtalar, bir de ceza kesmişlerdi.
“Ne olur yapmayın! O benim ekmek tezgâhım. Annem ve kardeşlerim ekmek bekliyorlar. Benden başka kimseleri yok; aç kalacaklar!” diye zabıtalara yalvarsa da dinletememişti.
Zabıtalar: “Boşuna ağlayıp yalvarıyorsun. Sokak aralarında sebze satmak yasak!” diyorlar, başka bir şey demiyorlardı. İçlerinde bir de kadın zabıta memuru vardı. “Kadınlar yaradılıştan şefkatlidirler. Erkeklere oranla acıma duygusu kadınlarda daha kuvvetlidir” diye düşünen Muhammed, “Lütfen hanımefendi! Siz kadınsınız; belki de annesiniz. Çocukların halini tahmin edersiniz; küçücük olduklarından açlığa dayanamazlar. Onların benden başka kimseleri yok. Ne olur bırakın beni şu meyve ve sebzeleri satayım!” diye yalvardı. Bu acı yalvarmalara şefkat duyacağına tam tersi çok rahatsız olan kadın memur, yetmezmiş gibi aniden Muhammed’in yüzüne bir de tokat patlattı!
Beklemediği bir anda yüzüne tokat yiyen Muhammed’in aklı başından gitmişti. Dünyası yıkılmıştı sanki! Erkeklerin içinde bir kadından tokat yemekten çılgına dönen Muhammed “Belediyeye gidip seni âmirine şikâyet edeceğim!” diye bağırdı. Muhammed’in bu meydan okumasından iyice rahatsız olan kadın zâbıta “Hadi oradan! Git gidebildiğin yere kadar. İstersen valiye git; istersen Başbakana şikâyet et! Hadi durma git!” diye bas bas bağırdı.
Bu lâflar üzerine durumu anlatmak için belediyeye, hatta valiliğe kadar başvuran Muhammed, umduğunu bulamamıştı. Kimse derdini dinlememişti. Çaldığı kapılar bir bir yüzüne kapanmıştı.
“Gururum ve şerefim incindi. Biz bu ülkede köle gibiyiz! Hürriyetimiz yok; hak ve hukukumuz yok. Üniversite mezunu olduğum halde iş bulamıyorum. Hayatım işportacılık yapmakla geçti. Açlığa ve susuzluğa tahammül ederim, ama köle gibi aşağılanmaya asla tahammül edemem” diye bağırarak sinir krizleri geçiren Muhammed, en yakındaki benzinciye koşup bir bidon benzin aldı ve üzerine döküp çakmağı yaktı. Ağır bir şekilde yanan Muhammed, yoldan geçenler tarafından hastahaneye kaldırıldı. Ancak, kurtarılması için gösterilen bütün çabalara rağmen, çok geçmeden tedavi gördüğü hastahanede vefat etti.
İnançlı bir genç olarak bilindiği halde, resmî makamlar tarafından aşağılanmanın sebep olduğu ruhî bunalımın etkisiyle, bir Müslümanın asla yapmaması gereken intihar fiiline başvurarak hazin bir şekilde hayatına son veren zavallı Muhammed’in hikâyesi, kısa sürede bütün ülkeye yayıldı. Zorba rejimden bunalan binlerce Tunuslu genç, galeyâna gelip sokaklara döküldüler. Polisin göstericilere müdahale etmesi sebebiyle onlarca insan öldü. 3 hafta boyunca süren gösterilerin daha da şiddetleneceğini sezen 74 yaşındaki Zeynelabidin bin Ali, 14 Ocak.2011 tarihinde ülkeyi kaos içinde bırakıp kaçtı! Başta Fransa olmak üzere dost bildiği ülkeler, kendisinin sığınma isteğini kabul etmedi. Sonunda, Suudi Arabistan’a şartlı siyasî mülteci olarak sığındı. 16 Ocak 2011 tarihli Kuveyt el-Vatan gazetesindeki bir habere göre, sığınmanın önüne konulan şart şuydu: Zeynelabidin bin Ali, akraba ve yandaşları ile görüşmeyecek ve dış ülkelerdeki hesaplarından S. Arabistan’a para nakletmeyecekti. Arabistan hükümetinin kendisine tayin edeceği bir maaşla yetinmesi gerekmekteydi.
Böylece; Tunus’un bağımsızlıktan sonraki ilk başkanı olan Habib Burgiba döneminde istihbarat subaylığı, Güvenlik, İçişleri ve Başbakanlık yaptıktan sonra 1987 kansız bir darbeyle Başkan Habib Burgiba’yı devrip Tunus’un başına geçen Zeynelabidin bin Ali, 23 yıl boyunca yatlara, saraylara ve özel uçaklara sahip olunan şatafatlı bir yaşantının içinde sürdürdüğü siyasî hayatını acı bir şekilde bitirmiş oldu.
Bir çok Arap ülkesi diktatörlükle yönetiliyor. Baskı rejimlerinin sonucu olarak fakirlik ve cahillik içinde kıvranan halklar bunalım içinde olduklarından, Tunus’ta olduğu gibi ufak bir kıvılcım neticesinde her an patlayabilirler. Bunu ilk fark eden Mısır oldu. Tunus’ta yapılan “Yasemin Devrimi”nin Mısır’a sıçramasını istemeyen 82 yaşındaki Hüsnü Mübarek, hükümetten, başta gıda olmak üzere çeşitli tüketim malzemelerine yapılması öngörülen zamların iptal edilmesini ve güvenlik birimlerinin sokaktaki Mısır halkına karşı daha yumuşak davranmalarını istedi. Geç kalmış sayılan bu açıklama, 30 yıldır Mısır’a hükmeden Hüsnü Mübarek’in daha fazla idarede kalmasını sağlayacak mı? Bunu zaman gösterecek.
Ancak şurası bir gerçek ki; Ortadoğu’daki domino taşları yerinden oynamış durumda. Yakın geleceğin büyük olaylara gebe olduğu ayân beyan ortadadır.
Yeni Asya
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.