27 Mayıs'ın darbeci başı Cemal Gürsel: Said Nursi'yi niçin Urfa'ya gömdünüz?
Darbecilerin ilk gündemlerinden biri Said Nursi'nin mezarıydı
RİSALEHABER
61 yıl önce bugün, Türkiye’de darbeler dönemi başladı. 27 Mayıs 1960’ta, Türk Silahlı Kuvvetleri adına yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi (MBK) TBMM ve hükümeti feshederek her türlü siyasal faaliyeti yasakladı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, TBMM Başkanı Refik Koraltan ile bütün bakanlar kurulu üyeleri ve Demokrat Parti’nin önde gelen yöneticileri hemen tutuklandılar.
28 Mayıs’ta MBK, Orgeneral Cemal Gürsel’e MBK başkanlığının yanı sıra, başbakanlık, milli savunma bakanlığı ve başkumandanlık görevlerini de verdi. Gürsel asker ve sivil üyelerden oluşan bakanlar kurulu listesini aynı gün ilan etti.
Birinci Cemal Gürsel Hükümeti’nde (30 Mayıs 1960 – 5 Ocak 1961) görev alan üyelerin sayısı, yapılan değişikliklerle beraber otuzdu. Bu hükümette beş asker ve asker kökenli üye bulunuyordu. Başbakan da dahil olmak üzere toplam üç asker üye, aynı zamanda yasama yetkisini üzerine almış olan MBK’nın da (Milli Birlik Komitesi) üyeleriydi. Beş asker üyenin arasında, iki orgeneral, bir emekli korgeneral ve bir de tuğgeneral vardı. Sözü edilen üyeler Orgeneral Cemal Gürsel, Orgeneral Fahri Özdilek, Tümgeneral İhsan Kızıloğlu, kısa bir süre sonra tümgeneralliğe terfi edecek olan Tuğgeneral Sıtkı Ulay ve emekli Korgeneral Hüseyin Ataman’dı. Diğer üyeler arasına üniversite öğretim görevlileri, yargı mensupları, değişik bakanlıklardan gelenler ve bir de işadamı vardı.
Darbe sonrasının ilk Bakanlar Kurulu, 2 Haziran 1960’ta gerçekleştirildi…
"27 Mayıs Bakanlar Kurulu Tutanakları"nda ilginç detaylar yer alıyor. Yapı Kredi Yayınları, steno ile tutulup daktilo edilen, 2 Haziran 1960-16 Kasım 1961 tarihleri arasındaki 123 Bakanlar Kurulu tutanağından ulaşılabilen 111’ini kısaltmadan ve hiçbir sansüre uğratmadan yayımladı. Prof. Cemil Koçak’ın özenli çalışmasıyla hazırlanan kitap, yakın dönem siyasi tarihimize açılan çok önemli bir kapı niteliğinde.
İşte tutanaklardaki Said Nursi bölümü:
DARBECİ BAŞININ ISRARI: SAİD NURSİ ISPARTA'DA ÖLDÜ!
20 Haziran 1960 tarihli 5. Bakanlar Kurulu toplantısında Nurcular konusu ve Said-i Nursi'nin cenazesi gündeme gelir. Konuyu Başbakan Yardımcısı Fahri Özdilek gündeme getirir. Cemal Gürsel ise Isparta'da ölen Said-i Nursi'nin Urfa'ya gömülmesine tepki gösterir ve şunları söyler: "Niçin oraya gömdünüz' diye sordum. 'Orada öldü, gömdük' dediler. 'Hayır' dedim. 'Isparta'da öldü, Urfa'da gömüldü. Orası yarın Kürtlüğün merkezi haline gelecek. Siz büyük günah yaptınız' dedim. Hatta dedim ki 'Ben sizin yerinizde olsam, bir rüyada bu adam kendisinin Isparta'ya naklini istemiş' der ve oraya naklederim. Bu yapılmış bir hatadır. İşlerimiz rahatladıktan sonra bunu düşüneceğiz."
Said-i Nursi'nin cenazesi Isparta'ya naklediliyor
8 Temmuz 1960 tarihli Bakanlar Kurulu Toplantısında Said-i Nursi'nin cenazesinin nakli tartışılır. İçişleri Bakanı İhsan Kızıloğlu, Said-i Nursi'nin Konya'da yaşayan kardeşi Abdülmecid Ünlükul'un dilekçe ile cenazenin yakınlarında bulunan Emirdağı ya da Isparta'ya naklini istediğini aktarır ve Emirdağı'nı önerir, çünkü Isparta'da Nurcular fazladır.
Cemal Gürsel de Konya Valisi'ne bu konuda kendisinin talimat verdiğini belirtir. İçişleri Bakanı Kızıloğlu, cenaze nakil işlemine kardeşinin de katılacağını, daha sonra basına da haber vereceklerini belirtir. Gürsel ise basına nakil işlemi bittikten sonra haber verilmesini söyler.
Kızıloğlu 3 gün sonra yapılacak toplantıda Said-i Nursi'nin cenaze nakil işleminin uçakla Diyarbakır'a, oradan da Isparta'ya taşındığı bilgisini verir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız. Kahhar bir el ile, cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tard edilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız. Arkamdan, pek çabuk sizin nemrutlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlâhîde yakalarını tutacağım. Adalet-i İlâhiye onları esfel-i sâfilîne atmakla intikamımı alacağım. - Mektubat -
Yanıtla (2) (0)silahın mantığıdır siyasetin mantığı ise silahla ilgili değildir, kelimeler kurşundur, tabancalar değll , bade harabil basra.Bediüzzaman dinin de askerin de siyasetin dışında olmasını istemiştir, bunu en iler ülkelerin siyaset tarihçilerinden daha ileri düşünmüştür, bizde ideolojiler de askeri yapı kazanmıştır güç olduğu an devleti revize etmeyi düşünür, dün de böyle oldu, fetö dini reviye etmek için kullandı, Türkeş te milliyeti , ikisinin sonu da felaket, gelde anlat. Bediüzzaman sohbet-i siyasiyeyi yazaklamıştır, gel de anlat. Okullar politize olmuştur, sınıfları militanlar idare eder dün de öyle bu gün de , iktidar rüya görüyor, biri iki eli silahhı terörist üldürünce iş bitti sanıyor, memleketi gez de gör kimler dağa adam hazırlıyor hazırlıyanlarla ilgili bir şey yok, kültür seferberliği yok, din tarih milliyet dengesi yok, gelde anlat.
Yanıtla (1) (0)Aynen Hocam. Devlet 3 ayak üzerine durur: Mülkiye, İlmiye, Askeriye... Askeriye, devletin gücüdür. Güç, idareci olursa; öfke zulüm doğurur. Herkes vazifesini yapmakla mükelleftir. İdarecilik bir ilimdir. Mülkiye bu sahanın adamlarını yetiştirir. İdarecilikte ehliyet ve liyakati olmayan askeriye mensuplarının siyasete karışmaları sadece baskı doğurur. Târihen sabit. Sınır bekçisinden devlet idarecisi olabilir mi? Hakikate ve hikmete zıt. Devlet, savaş değil ki askerî ve örfî idare işi ele alsın. Devlet merhamettir, sanattır, himayedir, şefkattir, adalettir, hürriyettir, muvazenedir. Asker mantığı bu bin bir yönü göremez. Göremeyince âcizliğinden dolayı istibdad yaypmaya mecbur olur.
Yanıtla (1) (0)ya ha ısparta ha urfa ne farkeder netice vatan toprağı olsun yeter.
Yanıtla (0) (4)Bediüzzaman'ın mübarek - cansız bedeninden korkan k.p.klr..! mahşerde karşılaşınca..ne yapacaksınız!
Yanıtla (3) (1)Dünya ve Türk siyasi tarihinin bir kanunudur, asker vatanı müdafaa eder, ama siyaset yapamaz. Askerin siyasete karıştığı ülkede kaos olur ve öyle olmuştur. Bizim siyasi tarihimiz Osmanlıdan beri siyasi vesayet altındadır.Çünkü siyasetin yapısallığı siyaseyin geometrisi ile çatışır, Yeniçeri ocağı o kadar belirleyici olur ki Osmanlı zararları çok olmakla birlikte ocağı kaldırmak zorunda kalır, çünkü istemezük dediği anda çok zulümler işlenmiş onların kucağına devlet adamları yem olarak atılmıştır, ülkeyi savaş meydanlarına taşıyan zaferlere koşturan ocak başa bela olmuştur, bizde de altmış ihtilaline hatta daha sonraki tarihlere kadar böyle devam etmiştir. Celal Bayarı bir iki asker aşağı indirmiş silahını çekmiş intihar edecekmiş bir ülkenin cumhur başkanı iki askerin zümnına girmiştir, daha sonra Demirel'e kadar böyle devam etmiş, Ali Fuat Beşgil cumhurbaşkanı olmasın diye meclisin etrafı askerlerle çevrilmiştir velhasıl asker siyasetten uzak durmalıdır. gel de anlat.Akerin mantığı
Yanıtla (2) (0)