Açılımda alimler muhatap alınmalı
Şanlıurfa/Siverek’li işadamı Ramazan Altıntaş, demokratik açılımla ilgili RisaleHaber’e konuştu
Röportaj: Nurettin Huyut-RisaleHaber
Ramazan Altıntaş kimdir?
Ramazan Altıntaş, 1956’da Siverek’te doğdu, çiftçilikle hayata başladı. Sonra Şanlıurfa’ya taşında ve ticarete yöneldi.
1984 yılında Anavatan Partisi döneminde siyasete girdi. 1987’ye kadar siyasetle fiilen ilgilendi. Ama siyasetin çirkin yönünü kaldıramadığı için 1987’de hem partiden hem siyasetten istifa etti. Ticari işlerine devam ediyor.
Hükümetin “Demokratik açılım süreci” diye adlandırdığı açılımın zamanlamasını uygun buluyor musunuz? Hükümet böyle bir işe girişti, başarabilecek mi? Bu husustaki düşünceleriniz nelerdir?
İlk etapta açılımda ne var ne yok henüz açıklanmadı.
Şüpheliyiz, geçmişte aldığımız yaralar, darbeler bize güven vermiyor. 1978-80 arasında Siverek’te yaşadığım olayları unutamıyorum. Hilvan’da PKK’yı devlet doğurdu, Siverek’te büyüttüler, ondan sonra Türkiye’nin her tarafına yaydılar. Ondan sonra askeri darbeler oldu. Bunların hepsi bize bir tuzaktı. Güneydoğu’nun yarısını korucu yaptılar bir kısmını PKK yaptılar, dağa çıkarttılar, yani halk birbirine düşman oldu. Artık devlet iyi niyetle bir adım atabilir. Fakat bizim güvenimiz kalmadı.
Keşke bu samimi bir adım olsa. Geçmişte bir Şeyh Said isyanı oldu, aslında o bir Kürt isyanı değildi. Ama Kürtçülüğe mal ettiler. Alimleri katlettiler, katliamlar yaptılar, yine halkı birbirine düşman ettiler. Yani tarihe bakıyoruz güvenilir hiçbir şey yok.
Hükümet inşallah samimidir. Samimi olduğu zaman güzel bir adım olur. İnsan zararın neresinden dönerse kardır. Fakat hükümet öncelikle samimi olduğunu halka kabul ettirecek, inandıracak ki, “ben samimiyim” Bu da lafla olmaz ancak icraatla olur.
Peki, o zaman ne yapması lazım ki samimi olduğu anlaşılsın? Ne bekliyor Kürtler bu hükümetten?
Geçmiş bizim için ölçüdür. Tarihe dönüp baktığımızda bu gibi sorunlarda Osmanlı Devleti daima din adamlarını kullandığını görüyoruz. Alimleri dikkate almış ve onlarla sorunları çözmüş. Şimdi gene dikkate alıyorlar ama kullanıp bir kenara bırakıyorlar. Bu da sorunu çözmüyor. Samimi değiller. Bu memlekette bir problem çıktığında alimler devreye girer ve o problemi çözer. Devlet de öyle yapmalı bu “Kürt açılımında” alimleri dikkate almalı. Ama teröre karışmamış, ırkçılığa karşı, aklı selim insanları bulmalı ve onlarla bu işi çözmeli onlar olmadan bu işi çözemez. Onları yanına alırsa halk da destek olur. Duyduğum kadarıyla bu gibi din adamlarını devlet tespit etmiş onlar aracılığı ile bir şeyle yapmak istiyor. Ama henüz bir şey yok.
Bu yörenin alimlerini muhatap alsınlar, görüşlerini alsınlar. Bir tespit yapmak istiyorum. Bu yörede bulunan Kürt, Türk, Arap hepsi aynıdır. Hiç birinin diğerinden farkı yoktur. Hepsi Müslüman’dır. Ve bunların tek rehberi de Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerim’i en güzel anlatan ise alimlerimizdir. Değerli hocalarımızdır. O nedenle bu insanlardan faydalanmaları gerekir. Bu yolu neden terk ediyorlar? Anlamıyorum. Bir sanatçıyı bir meşhur kişiyi dinledikleri ve halka onları örnek gösterdikleri gibi, alimleri de dinleseler ve onların görüşlerini halka anlatmalarında yardımcı olsalar bu iş çözülür. Toplumsal yaşayışta mutlaka ve mutlaka alimleri muhatap almaları lazımdır. Ama onları kullanmayacak şekilde. Samimi bir yaklaşımla ve halkın temsilcileri sıfatı ile muhatap almalılar. Geçmiştekileri hep kullandılar.
Kullanamadıklarından biri Said Nursi’dir herhalde...
Evet, onda büyük bir güç vardı. Cenab-ı Hak Ona bir güç vermişti. Onu kullanamadılar. Ama onu devre dışı bırakmak için de ellerinden ne geldiyse yaptılar. Onu dinlemediler, dikkate almadılar ve halkın onu dinlemesini de engellediler.
Problemin çözümünde muhatap bulmakta hükümet sıkıntı çekiyor. Bu teklif uygun gibi geldi, umarız öyle olur...
Ama dediğim gibi samimi olacak. Doğu’nun ve Güneydoğunun din adamları, kanaat önderlerini muhatap alsa, bunlarla istişare etse. Bunlarla konuşsa meseleyi çözer.
Bu meseleyi aydınlığa kavuşturmak için, başka ne gibi teklifleriniz var?
Doğunun en önemli sorunları bellidir. Öncelikle ekonomik sorun var. Onun çözülmesi lazımdır.
Eğitim sorunu çözülmelidir. Kendi ana dilinde eğitimden çok, yani eğitim dili Türkçe olsun fark etmez, önemli olan eğitimin kalitesidir. Batıdaki kalite ile doğudaki eğitim kalitesi aynı değil. Doğudaki eğitimin kalitesi batıya göre çok düşüktür. Bunu yükseltmek için gerekli tedbirleri almalı.
Bu bölgeye eğitimden önce ne kadar para girerse girsin işe yaramaz, boşa gider. Bir insan parayı kullanmayı bilmezse ona para verdiğiniz zaman o para onu yoldan çıkarır, bozar düzene girmez.
Bilgili birinin eline para geçtiği zaman onu nasıl kullanacağını gayet iyi bilir. Önce çocuklarının eğitimine harcar artarsa uygun yatırımlara girişir memleketine faydalı iş alanları açar. Onun için özellikle birinci problem ekonomi ise de asıl problem eğitimdir.
Söylemek isteyeceğim çok şeyler var. Ama ne söylesek fayda vermiyor. Her şey hazır da olsa sorulan ilk soru, güven var mı? Yok mu? Oluyor.
Birde kafamızda farklı kuşkular da var. Ortadoğu da dönen oyunlar hep İslamiyet üzerine dönüyor. Çıktı bir Obama, babası Müslüman, adı Hüseyin. Cumhurbaşkanımızı biliyoruz, dindardır. Başbakanın geçmişini biliyoruz o da aynı, yani bu bölgede dindarları iktidar yapıyorlar. Benim kafamda soru işaretleri bırakıyor.
Başbakan’ın Ahmet Türk’le görüşmesine ne diyorsunuz? TRT-6’yı da açtılar, bunlar güven vermiyor mu?
Ahmet Türk’le görüşmesine hiç güvenmiyorum. Ahmet Türk için çıktı dedi “O PKK’ya terörist demeyinceye kadar onunla görüşmem, elini sıkmam.” Ama Ahmet Türk bunu yapmadı demedi. “PKK terör örgütüdür” ilan etmedi.
Ama sonra ne oldu? Neden görüştü? Perde arkasında konuştular “olumlu geçti” dediler. Fakat, kimseyi tatmin etmedi…
Partilerin tutumunu nasıl buluyorsunuz?
DTP dağdan inmek istemiyor. Kendi isteği üzerine hareket edemiyor. Bu nedenle o parti ile çözüm çok zor. MHP zaten ırkçı olduğu için bu işe kökten karşı. Kalıyor CHP o da maalesef her zaman muhalefet yapacağım diye karşı çıkıyor. Ondan da bir hayır gelmiyor.
Gönül istiyor ki bu olaylar bitsin, her kes huzur içinde yaşasın, kimseni canı yanmasın. Güvenimiz yok derken şunu kastetmiştim. Bir misal vereyim 1980’li yıllarda benim kardeşim İstanbul’da eczacılık fakültesini okuyordu duyduk bitirmiş. Daha sonra bir baktık Antep’te trafik kazası yapmış. Biz vefatını üç gün sonra duyduk. Cenazeyi alıp Siverek’e getirmişler. Evimiz o zaman Siverek’teydi. Biz ancak o zaman haber almış olduk. Camiye yıkamaya götürmek zorundayız. Ev müsait değil kalabalık oluyor. Bir duyduk Caminin etrafını PKK’lılar sarmış, camiyi kurşunlayacaklar. Düşünüyoruz bizim düşmanımız değil, ne PKK’ya karışmışız, ne de orduya destek vermişiz. Kendi halimizde her iki tarafında oyun olduğunu bildiğimiz için yerimizde oturuyoruz. Ama birileri o zaman onları bizim üstümüze saldı. Veya onların adına birileri bu tezgâhı kurdu, sonradan öğrendik. Amaç bizi devlete taraf yapmak…
Yani biz aile olarak o güne kadar PKK’ya karışmamışız, kimseyi öldürmemişiz, diyoruz… “Ya Rabbi birisinin katli bizim boynumuza yüklenecekse önce bizim emaneti al biz katil olarak huzuruna çıkmayalım.” diye dua ediyoruz. Yani birini öldürmektense ölmeyi tercih ediyoruz. O kadar Allah’tan korkan insanlarız. Ama buna rağmen neden bu böyle oluyor diye düşünmeden de edemiyoruz. Sonra ister istemez birçok soru aklımıza geliyor.
Mesela ben çocukken çok iyi hatırlıyorum. Jandarma gelir bizim köyün tüm kadınlarını erkeklerini köy meydanına toplardı. Hepimizi sıraya geçirirdi. Kadınlar bir tarafta sıraya girer erkekler diğer tarafta. Ondan sonra erkeklere “soyunun” derlerdi. Hepimizi anadan üryan soyundururlardı. (Şu anda bunu anlatırken hayli utanıyorum) O kadar insanın içinde at koşturmak için yapılmış çubuk ile bize vururlardı. Öyle acı verirdi ki, anlatmak mümkün değil. O acıyı biz unuturduk ama soyunup herkesin içinde çırılçıplak edilmeyi unutamıyorduk.
Şimdi bunları yaşamış biri olarak nasıl güveneyim. Net bir şey yapmadıkları sürece güvenimiz olmaz. Ama her şeye rağmen ümitliyiz ki, artık bu gibi şeyler geçmişte kaldı bundan sonra olmaz.