‘Acz ve Fakr Şuuru ile Bismillah’ semineri

‘Acz ve Fakr Şuuru ile Bismillah’ semineri

Diyarbakır Kültür Merkezi'nde düzenlenen seminer

Diyarbakır Kültür Merkezi tarafından hazırlanan üniversite seminerleri yeni sezona, Muhammed Hünerli’nin, “Acz ve Fakr Şuuru ile Bismillah” konulu semineri ile başladı. Seminerin başlıkları “Hürriyet ve enaniyet asrında Acz ile Fakr”, “Kainat ve İnsan Mekteplerinden Acz İle Fakr Dersi”, “İslami ve İmani Terbiyede Acz İle Fakrın Rolü” ve “Acz ve Fakrın Lisanen İlanı; Bismillah” olurken seminerin içeriği ise şu şekilde oldu:

Nurun her bir kavramı, her bir meselesi tüm Risale-i nuru ilgilendiriyor. Çünkü adeta her bir bahis iman zincirinin bir halkasını yahut iman binasının bir tuğlasını teşkil etmekte. Bu sebeple bu derste tefekkür etmeye çalışacağımız iman binasının acz ve fakr tuğlaları da pek çok bahis ile iç içedir. Ancak bu tefekkür dersimizde konumuzu bu dört başlık ile sınırlandırdık. Çerçeveyi bu şekilde çizdik.

1. Hürriyet ve Enaniyet Asrında Acz ile fakr

Kâinat ülkesinin arz memleketinde imtihana tabi olan bizler, çeşitli şekiller ve vasıtalarla hayat yolculuğunun her anında çetin sınavlarda ter akıtıp ahiret yurduna hazırlık yapmaktayız.  Ahirette biçilecek olan ömür tarlasına ekilenlerin nitelik ve şekli şüphesiz içinde bulunulan asra ve asrın özelliklerine göre çeşitlilik gösterir.

Hasbelkader misafiri olduğumuz bu ahir zamanda da, şeytan ve içimizdeki yardımcısı nefsin en büyük araç ve silahlarından ikisi şunlardır;

1. Sefahat ve rezaletin ilanı şeklini alan nefse köle kılınmış hürriyet

2. Bencillik, egoizm, kibirlenme, had bilmeme şekillerinde topluma kök salan enaniyet

Enaniyetin küfrün bir parçası olduğunu cehenneme ait bulunduğunu kanıtlayan durumlardan bazılarını hayretle izlemekteyiz. Mezhep kabul etmeyip kendini içtihada ehil görenlerden, sünnet-i seniyyeyi reddedenlere; Kendini sahabeler ile kıyaslamaktan çekinmeyip, sinsice nurları tahrif ederek kendine mal etmeye çalışanlara kadar.

Bu hengâmın tarifinde ele alınabilecek bu hastalıklara bir de helaket ve felaket asrının dehşetli oyunlarla kendini gösteren imansızlık cereyanı eklenince durumun ciddiyetini tüm çıplaklığı ile görmemiz mümkün olmakta.

Hatta ve hatta bu 2 tuzak sadece ehli küfür için değil bizatihi yaşadığımız ve gördüğümüz üzere ehli iman ve bizler içinde küçük yahut büyük düzeyde imtihan vesilesidir. Her birimiz belli düzeylerde kardeş olan bu iki düşmanla mücadele etmekteyiz.

Kızgın çölde kavrulan, susuzluktan yanan insanın suya şiddetle ihtiyaç duyması misali bu enaniyet ve hürriyet çölünde dünyevi ve uhrevi manada yanıp kavrulan âdemoğluna da bir ilaç gerekir.

İşte bu ilacı ve tedavi yöntemini talebesi olmaya gayret ettiğimiz Bediüzzaman hazretleri hürriyet ve enaniyet uçurumundan düşmekle karşı karşıya olan bizlere sunmaktadır.

Bu ilaçlar acz ve fakrdır.

6000 sayfa ve 130 parçalık nur külliyatı ve bu külliyatın yaşayan hali olarak Üstad hazretlerinin ömrü bir acz ve fakr fakültesidir. Nitekim acz ve fakr nurların misyon ve programını oluşturan iki önemli değerdir. Nurun birbirini tamamlayan dört esasından ikisidir. Bizlere de bu fakülteye öğrenci olmak iradesini göstermek ve acz ve fakrı dünya ve ahiret saadeti için şefaatçi yapmak düşmektedir.

İmana dair olan her bir konu iki vecihle incelenebilir; İlkin bu bahis itikadi yönüyle bir mana içerir. Bu anlamda İspat yönü ile işlenip bu zamanın en büyük vazifelerinden olan taklitten tahkike geçişe katkı sağlanabilir. İkinci olarak da söz konusu imani hakikat Mümin’in ahiretin mezrası olan dünya hayatını hayatlandırır. Sosyal hayatı terbiye ve takviye eder. Tefekkür dersimizin sıradaki alt başlıklarında bu prensibi gözetmeye çalıştık.

2. Kainat ve İnsan Mekteplerinden Acz İle Fakr Dersi

İlk olarak insanın mahiyetini tarif eden ve önceki başlıkta tetkik ettiğimiz hastalıklara çare olacak olan acz ve fakr kavramlarına değinmek gerekirse;

Acz ve fakr temel manada insanın noksan oluşunun, kusurluluğunun ve zayıflığının ifadesidir.

Bu anlamda acz, fakr, zaaf, kusur gibi kavramlar birbirini tamamlayarak pekiştiren terimlerdir.  Adeta nefsimiz, kusur hamuru ve acz-fakr mayası ile yoğrulmuştur. Dolaysıyla acz ve fakr 7. Sözdeki tabir ile iki yaradır.

Fakirliği ifade eden fakr; İnsanın yoksulluğunu, ihtiyaç sahibi olduğunu, her daim muhtaç konumda bulunduğunu anlatır. Öyle ki her ne ki elde yoktur ihtiyaçta vardır. İnsan fıtrat olarak her bir şeye muhtaç olarak yaratılmıştır. Nitekim insan fabrikasının doğru işlemesi kâinat fabrikasının çarklarının doğru dönmesine bağlıdır.

İşte hadsiz fakir olan insan her ihtiyacını hissettiğinde ihtiyacı olmayan ve tüm bu ihtiyaçları geciktirmeden, unutmadan, aksatmadan gideren hadsiz zenginlik sahibi Allah’ı görebilir. Her neye ihtiyaç duyarsa oradaki fakirlik penceresinden nihayet derecede zengin olan Cenab-ı Hakk’ı görebilir. Rahim, Kerim ve Gani olan Allah’ı bu isimleri ile tanır.

Aynı şekilde büyük ölçekte de kâinatı tefekkür ile incelediğimizde tüm mahlûkat hadsiz fakirlik içinde olmasına karşın her birinin tam bir şefkatle beslendiği görülür. Buradan da Allah Esması ile tanınarak marifetullah kesp edilir.

Acizliği ifade eden acz; İnsanın kuvvetsiz, güçsüz, iktidarsız olduğunu anlatır. Bir boyutuyla hadsiz fakir olan insanın bu ihtiyaçlarını karşılayacak kudretten yoksun olduğunu ifade eder. Öteki boyutu ile de nihayetsiz düşman ve sıkıntıları olmasına rağmen bunlara karşı koyacak kuvvet ve güce sahip olmadığının ifadesidir. Burada altı çizilmesi gereken nokta iktidarsızlıktır.

İnsanın bu nitelikleri ile birlikte gerek insanda gerekse kâinatta görünen insanın tesir edemediği muhteşem tasarruflar Kadir olan Allah’ı gösterir ve Allah’ı Kudret sıfatı ile tanıtır.

Üstad hazretleri kâinattaki her bir varlığın acz ve fakr lisanı ile Allah’ın varlığı ve vahdetini anlattıklarını belirtir. Dolayısıyla insan ve büyük insan olan kâinat Allah’ın isim ve sıfatlarının okunabileceği birer marifetullah mektebidirler.

Ayna parlak ve temiz olduğu ölçüde güzel gösterir, nimetin lezzeti açlığın şiddeti ölçüsünde hissedilir, aydınlık karanlık bilindikçe tanınır. Aynen öylede acz ve fakr aynalarımızın parlaklığı ve tam anlaşılması ölçüsünde Allah’ı İsim ve sıfatları ile tanıyabiliriz.

Bu amaca hizmet için Kâinat ve insandan Allah’ın vücup ve vahdetine şehadet eden acz ve fakr örneklerine bakalım;

Evet, insan psikolojik, sosyolojik, ekonomik, toplumsal ve benzeri boyutları ile acz ve fakr dersi verir.

Mesela psikolojik boyutu ile ele aldığımızda;

Sadi-i Şirazinin dediği gibi; “İnsan çist yek katre-i honest hazar endişe.”-“İnsan nedir, bir damla su, bin bir endişe.” söylemi tam bir hakikattir.

Aynı şekilde insan o kadar acizdir ki edna bir keder küçük bir gam ile başı döner sersemleşir. Ölüm ve biraderleri olan firak ile zevalle karşılaştığında bu tokatlar ile sarsıldığında küçücük başına kocaman dünya yıkılır. Geçmişin pişmanlıkları geleceğin endişesi insanı yer bitirir.

Biyolojik boyutu ile tahkik edildiğinde;

Kendimizin olduğunu düşündüğümüz düşünmek, söylemek, yemek gibi fiillerde bile hissemiz ancak %1 olabilmekte geri kalan kısım tamamen muamma bizim dışımızda gelişmekte.

Mesela konuşmak mucizesini ele alırsak;  Şuan yaptığım bu konuşmada dahi tesirimin çok cüzi olduğunu anlıyorum çünkü manalar ile konuşuyorum. Her cümlemi, kelimemi düşünüp te tasarlayarak sunmuyorum. Adeta kelimelerimiz, şu ankiler dahi zihin fabrikamızda acip ve garip bir tarzda üretiliyor. Ağızda satış elemanı olarak sizlere satıyor. Benim/bizim hissemizde ancak cüz-i ihtiyarimize bakan %1’lik kısım oluyor.

Küçük bir kısmını irdelediğimiz böyle hastalıklara giriftar olan insan hangi akla-akılsızlığa dayanarak enaniyet davasında bulunabilir. Hangi vehim ile kendini bir şey zanneder? Bu duruma düşenlerin aklına şaşılır.

İşte bu gibi noktalardan hareketle bu hastalıklardan yola çıkarak insan mektebi okunduğunda Kadir ve Rahim olan Allah bilinebilir. Allah’a iman ve ahirete iman acz ve fakr kaynaklı tüm bu hastalıklara derman olur. Aslında yara olan acz ve fakr tam bir muallim şefkatli bir şefaatçi olur. Nitekim her bir insanın vicdanında acz ve fakr namında Kadir ve Rahim olan Allah’ı gösteren iki pencere vardır.

Aynı şekilde kâinat kitabı kebiri de incelendiğinde acz ve fakr dersi alınır. Her bir mahluk acizliği ve fakirliği ile beraber gördüğü yüklendiği harika vazifelerle Allah’ı tanıtır.

Mesela tüm acizliği ve fakirliği ile beraber Hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesinden çıkar; durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsıyla vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harb gibi meharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yen dünyaya gelen mahlûka bu san'atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san'atını kim öğretmiş ve nerede öğrenmiş?

Ya da mesela arı, örümcek ve yuvasını çorap gibi yapan bülbül gibi hayvanlar ile tüm nebatat tüm aczi ve fakirlikleri birlikte muhteşem işler görürler.

İşte bu durum açık bir şeklide şehadet eder ki bu işleri onlara yaptıran, onlara ilhamen bildiren ve Kadir-i Rahim olan Allah var.

Aynı şekilde şuursuz, kör, sağır olan mahlûkat arasında cereyan eden iştirak, yardım ve alışverişte Allah’ı vahdetiyle tanıtır.

Mesela; bulut ile arz arasında cereyan eden su alış-verişine bakınız ki, arz suyu buhar şeklinde buluta veriyor, bulut da kendi fabrikalarında lâzım gelen ameliyatı yaptıktan sonra buz, kar, yağmur şeklinde iade ediyor. Sanki o camid cirmler, lisan-ı halleriyle telsiz telgraf gibi birbiriyle konuşur ve yekdiğerine arz-ı ihtiyaç ediyorlar.

İşte bu gibi noktalar tefekkür edilirse bu cansız, aciz, fakir varlıkların bu faaliyet ve dayanışma bilincinden uzaklığı fark edilerek Kadir olan Allah’ın vücubu anlaşılır vahidiyeti bilinir.

Hadisçe malumdur ki bir saat tefekkür bir yıl nafile ibadetten daha fazla sevap kazandırabilir. İşte burda bahsi geçen tefekkürün bir şekli bu tarzda acz ve fakrını anlayarak Allah’ı bulma şeklindeki enfüsi tefekkür olabilir.

Ayrıca kendini bilen Rabbini bilir hakikatide acz ve fakr ile daha net anlaşılabilir.

3. İmani ve İslami Terbiyede Acz ve Fakrın Rolü

Her insanda az ya da çok, açık veya gizli bir takım meziyetler mevcuttur. Dolayısıyla her insan adeta sağ ve solunda küfür ve iman olan ince bir imtihan çizgisi üzerinde ilerlemektedir. Kendinin sandığı bu fiillerde kendi tesirinin ancak cüz-i bir istemekten ibaret olduğunu farkına varıp acz ve fakrını bilenler bir tarafta.

Bu meziyetleri kendine mal edip, ego ve benliğini okşayıp okşatarak açıktan ya da gizliden firavunane tavırlar sergileyenler öte tarafta.

İşte adeta Cenabı Allah her birimize içimizdeki hak sesi olan 2 görevli vermiştir. Bunlar acz ve fakr avukatlarıdır. Hangi birimiz bir güzelliği, bir fiili kendimizden bilip onunla övünür yahut böbürlenirsek ya da o fiilde Allah’ın tesirini görmezsek. Acz ve fakr avukatları karşımıza dikilmekte ve gür bir sesle; “Haddini bil yapan sen değilsin” demektedir. Bu davasını zerreden şemse her bir varlığın lisanı haliyle verdiği acz dersiyle,  hadsiz aciz ve fakir olduğunu göstermekle ispat etmektedir.

Bu yönüyle acz ve fakr ayrıca unutkanlık, dikkatsizlik üst kavram olarak gaflet problemlerini de bertaraf ederek bir alarm, uyarıcı vazifesi görerek huzuru ilahide olunduğunu zihinde her daim diri tutuyor.

Öte taraftan acz ve fakr bilinci her bir şuurlu mümine hür bir hürriyet veriyor. Çünkü her bir şeyin dizginini elinde tutan Allah’a karşı aczini bilen adamın hürriyet anlayışı öyle bir ahlaktadır ki; ne kendinden aşağıda olana tahakküm eder, ne de üstte olana zillet gösterir. Hürdür ancak Abdullahtır. Bu hürriyeti çift dikişlidir. İmandan gelen izzetle zilleti, şefkatle kibirlenmeyi hor görmeyi kabul etmez.

Ayrıca terakkinin ilk basamaklarında yer alan öğrenme arzu ve şevkini uyandırarak insanın vazifesi olan taallümle terakkiyi acz ve fakr bilinci aşılar. İnsana kendini bir şey sandıran, hadsizliği aşılayan, öğrenme aşkını ve dinleme kültürünü öldüren de acz ve fakrı bilmemek enaniyet kuyusundan çıkamamaktır.

Nurların yazılış serüveni ile alakalı üstad hazretleri acz ve fakrını vesile yaparak , Rabbine iltica ettiğini Cenab’ı Allah’ında Kuran’ı ona muaalim yaptığını vurgular. Dolayısıyla nurlar acz ve fakr ürünüdür. Bu itibarla onlardan istifade de acz ve fakr ile olacaktır. Kendi acz ve ihtiyacımızı hissedip nurlara müşteri olursak nurların mana kapıları bizlere açılacaktır.

İbadetler uhrevi ve dünyevi hadsiz faydalarıyla birlikte teşbihte hata olmazsa hayatlarımızı imanlandırma vazifesini de görmektedirler. Yaşantılarımızı kalp ve kafada olan imanlarımızı hayatlarımıza taşıyarak nurlandıran, terbiye eden ibadetlerdir. İbadette acz ve fakrını ve kusur ve naksını bilmekten ve ilan etmekten ibarettir. Hatta buradan hareketle denebilir ki acz ve fakr bilinç ve şuuru içinde geçen ömür dakikaları muhtemeldir ki bitamamiha ibadet olsun.

Bununla birlikte ibadeti kemale erdirende acz ve fakrdır. Nitekim acz ve fakrın en fazla hissedildiği namaz ubudiyeti ibadetin hülasasıdır. Kulun enaniyetten en uzak olduğu secde anı hadisçe sabittir ki Allah’a en yakın olunan andır.

Bir diğer taraftan insanın istidadına bakılırsa dahi ibadet için yaratıldığı anlaşılır. Mesela aslanın pençe ve dişleri vazifesini gösterdiği gibi, kavun ve incirin tadı onların görevini belirtir. Onun gibi insanın acz ve fakrı da vazife-i asliye olan Kadir ve Rahim olan Allah’a iman ve ubudiyeti gösterir.

Dikkate değerdir ki; günümüz dünyasında bir proje olarak veya bilmeyerek yahut isteyerek İslamiyete zarar verenlerin hemen hemen hepsi acz ve fakr bilincinden uzaktır. Bu sui alimlerin ekserisi haddini bilmeyen, enaniyet kokan, halkın rızasını esas tutan insanlardır. İşte bu noktada kendilerini ele vermekteler.

Diğer yandan tarih şeridi incelendiğinde görülecektir ki hayatını İslamiyet’e adamış, iman nuruyla nurlanmış zatlar hakkın rızasını esas yapıp, şöhretten eneden yılandan kaçar gibi kaçmışlardır. Bu ders salonundan başlayarak sıralayabileceğimiz hadsiz örneklerden bir örnek olarak İhsan Kasım abiyi hatırlayalım; Nurları Arapçaya tercüme etmiş zamanın mühim bir alimi bu güne kadar bizlere iki ders verdi; İlki bu derse ilişkindi. Ders ve konuşmalarımızın ahiret odaklı olması gerektiğini belirtti. İkincisi bu konumuzun özeti idi.  Takdir edilmesi Kendisine teveccüh edilmesi üzerine o halim selim ağabeyimiz adeta kükredi ve “yapan ben değilim “ diyerek ikinci dersimizi vermiş oldu. Lisanı haline lisanı kalini de kuvvet destek olarak ekledi.

4. Acz ve Fakrın Lisanen İlanı; Bismillah

İslami hayatlarımız şahit olduğu üzere imani bahislerde kalp ile tasdik ve dil ile ikrar önem arz eden ve birbirine kuvvet veren iki noktadır. Mesela bir mümin bu kâinat sarayının sanatkârının Cenabı Allah olduğunu, Her şeyin ve her bir şeyin onun mülkü bulunduğunu ve her bir şeyin onun kudretiyle vuku bulduğunu şeksiz ve şüphesiz kalp ile tasdik ettikten sonra” La İlahe İllallah” kelime-i kudsiyesi ile ilan eder.

Yahut unutkanlık, hataya düşme gibi saiklerle bir günah işleyen bir mümin tüm zerreleriyle ruhen ve kalben pişmanlık duyduktan sonra bunu “estağfirulah”lar , Yarabbi tövbeler ile ilan eder.

İşte aynen bunlar gibi kaderin kalemiyle yazılmış kudretin çekiciyle çakılmış kainat sarayında afaki ve enfüsi noktada hadsiz aczini ve nihayetsiz fakrını kalben ve hissen idrak eden mümin bu acz ve fakrını da “Bismillah” ile ilan eder

Acizane anladığımı sandığım kadarıyla Bismillah bahsi olan 1. Söz acz ve fakr ana temasında tefekkürle okunursa görülecektir ki; 1. Söz baştan sona acz ve fakr dersidir.

Nurun belki de en fazla bilinen konusu ve dillerden düşmeyen zikirdir bismillah. Ancak bildiğimizi, anladığımızı sandığımız Bismillah’ın 1. Söze göre bir manası şudur;

“Ey Kadir’i Rahim olan Allahım! Ben hadsiz aciz nihayetsiz fakirim her fiilin olduğu gibi bu fiilin dahi faili sensin, benim vazifem cihattır, muvaffakiyet sendendir. Aczimi ve fakrımı vesile ve şefaatçi yapıp senin Kudret ve Rahmetine sığınıyorum ”

Nitekim 1. Söz acz ve fakr merceğiyle incelenirse bu mana açıkça anlaşılacaktır.

Şöyle ki; 1. Sözde geçen kavram ikilileri incelendiğinde görülmektedir ki; bu ikili kavramların biri acz’e öteki fakr’a denk gelir.

Mesela;

Bismillah’ın tükenmez bir kuvvet- bitmez bir bereket olduğu vurgulanırken kuvvet ile acizliğe, bereket ile fakirliğe atıf yapılır. Derman sunulur.

şakilerin şerri ve hacat kavram ikilisinde aczi anlatan düşmanların şerri ile fakrı ifade eden hacat hususlarının altı çizilir.

Bu eksende değerlendirilebilecek diğer ikililer şunlardır;

Hadsiz düşman- hadsiz ihtiyaç

Mütevazi-mağrur

Daima titrer-daima dilencilik ederdi

Kâinatın dilenciliği- her hadisat karşısında titreme

Kudret-Rahmet

Kadir- Rahim

Ayrıca 1. Sözün sonlarına doğru verilen örneklerde de acz ve fakrını bilmenin muvaffakiyet ve başarının anahtarı olduğu anlatılır.

Yani acz ve fakrını bilerek manen Bismillah demek başarı kapılarını ardına kadar açar, kainatı bizlere musahhar kılar.

Mesela; Her bir ağaç acz ve fakrını bilir manen Bismillah der rahmet hazinelerinden ellerini doldurur, bizlere tablacılık eder.

Her bir inek, koyun, keçi gibi hayvanlar bu harika sütün kendi kudret ve gücü ile olmadığını bilir manen Bismillah der rahmet denizinden bir süt çeşmesi olur. Hatta belki bu hayvanlara mübarek denmesinin bir sebebi de bu mana içindir. Diğer örnekler buna kıyas edilebilir.

Acz ve fakr meselesinde üstadımız olan bu mahlukat dünyayı da kazanmak isteyen bizlere de adeta ders vermekte. Eğer dünyayı dahi istiyorsak Sahibi karşısında acz ve fakrımızı bilip mücadele etmeliyiz ki aç gezen tilki ve hırslılar gibi değilde kuvvetsizliğine rağmen en iyi beslenen yavru, bebek ve bitkiler gibi olalım.

Bismillah’ın bu derin manasının pekişmesi açısından Üstad hazretlerinin Bismillahın önemine ilişkin tamlamalarına kulak verelim; Üstad hazretleri Bismillahın;

Kuran’ın kısa bir özeti ve Fatiha’nın bir fihristesi olduğunu belirtir.

Ayrıca adeta nurun bir fihristesi olan küçük sözlerde de çok net bir acz ve fakr vurgusu vardır.

Bismillah ile acz ve fakr bağlamının anlaşılması açısından dikkate değerdir ki; Resul-i ekrem (ASM) mucize göstermeden önce daima Bismillah demiştir.  Adeta aczini ve fakrını vesile yaparak Cenab-ı haktan dilemiştir. Lisanı hal ile ümmeti acz ve fakr dersi vermiştir.

Sunumumuzun yararlı ve tatlı bir meyvesi olarak bizde üniversite dersimize inşallah nispeten de olsa manasını idrak ettiğimiz “Bismillah” diyerek başlamış olduk.


imag1325.jpg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum