Âdem olmak günahsız olmak değildir, kendini affedecek bir Rabbinin olduğunu bilmektir
Şekercihan YouTube kanalındaki “Bir Bayramdır Ramazan” programının yirmiyedinci gün sohbeti “Kur’an’da Tövbe ve İstiğfar” başlığı altında Dr. Senai Demirci ile gerçekleşti.
Haber: Mehmet Kaplan
Demirci, “Tıp okumaya gelmiştim İstanbul’a, ama gizli gündemimde hep yazar olmak vardı. Eskiden yazılar daktilo ile yazılırdı. Doktor olacak bir talebe olarak, stetoskop almadan önce daktilo almıştım” diyerek başladığı sohbetini şu açıklamalarla sürdürdü:
TÖVBE VAZGEÇMEK DEĞİL, YANLIŞINDAN DOĞRULMAKTIR
“Konuyu tövbeye nasıl bağlayacağız? Daktiloya önce kâğıdı sararsın. Sonra çat çat çat çat, sonra bir ses gelir tak diye, bir kâğıt yırtılma sesi ya da atma sesi duyarsın; tövbe bu yani. Tövbe vazgeçmek değil, tövbe yanlış yaptığının farkında olmak, yanlışından pişman olup daha iyisini yapacağına dair umudu canlı tutmaktır.”
Mehmet Kaplan: “Yeniden başlamak.”
Metin Karabaşoğlu: “Yanlışından doğrulmak, yanlışından öğrenmek.”
Senai Demirci: “Teknik bir tabirle, araştırma-geliştirme diyorum buna. AR-GE birimleri vardır ya, bir konuda çalışır, araştırır: ‘Bir dakika biz yaptık ama, dur bakalım, oldu mu? Bu parça arabada çok randımanlı olmadı, şurada sık sık arıza vermeye başladı…’ Bunu öğreniyoruz hayattan ve geri dönüş... Aslında tövbe dönmek anlamına, aslına rücu etmek anlamına geliyor.
Kur’an’da Allah kendisine de atfediyor tövbeyi bir yerde (bkz. Tevbe, 117). Yani şöyle bir soru sorsak tuhaf gelebilir, Allah tövbe eder mi? Bu şu demektir: Allah hatasından dönmüş, hatasından vazgeçip Kendisine dönmüş kuluna döner. Tövbe eden, kendisine Allah'ın hep dönük kaldığını fark eder. Hani perden kapalıdır, zannedersin ki dışarıda güneş yok, ama bu senin tercihin olduğu için güneş yok zannedersin. Ama perdeyi açınca güneşin pencerenin önünü hiç terk etmediğini görürsün. O seni terk etmedi, sen arana perde koydun…
İNSAN OLMAK TÖVBEDEN GEÇER
İnsanın dönüşü, onun şeytan ve İblis’ten ayrıldığı yer tövbesi... Onun dışında bizi iki ihtimal bekliyor: ya hiç hatasızlık iddiası içinde olacağız şeytan gibi (Bunu nasıl sağlayacağız? Hatayı senin yüzünden yaptım diye başkasına atfederek İblis pozisyonunda kalacağız) ya da bir yanlış yaptım, battı balık yan gider, bir daha asla affedilmem diye herşeyi kapkara yapacağız. Bunlar, tevbe seçeneğini terkettiğimizde insanın psikolojik olarak uğrayabileceği iki pozisyon olarak karşımıza çıkıyor. Çevreyi suçlamak, Mehmet yüzünden, Metin yüzünden oldu demek ya da benim hatam affedilmez, battı balık yan gider psikolojisine girmek… Bu iki pozisyon da insan için sürdürülebilir değil, makul de değil.
Âdem aleyhisselam kıssası, bize Âdem olmanın, insan olmanın tövbeden geçtiğini söylüyor. Âdem aleyhisselam münacatı ve duasıyla Rabbine ‘Ben bir hata ettim bunu kabul ediyorum!’ demiş oluyor. İşte bu itiraf bizi şeytan pozisyonundan alıkoyuyor. İkinci cümlesinde de: ‘Eğer Sen bize mağfiret etmez ve bize merhamet etmezsen hüsrandayız’ diyerek, İblis pozisyonundan çekip alarak insanın olması gerektiği pozisyona getiriyor. Şu dersi de çok kuvvetli şekilde alıyoruz buradan; hata etsen de Âdem, yani insan olabilirsin. Yeter ki hatayı kabul et ve dönmeyi bil! Hata yaptın diye İblis olmana gerek yok, Rabbinden ümit kesme!”
ŞEYTAN POZİSYONU, KENDİ DOĞASIYLA BARIŞMAMA POZİSYONU
Metin Karabaşoğlu: “İblis, Cenab-ı Hakk’a hâşâ ‘Senin beni azdırmana karşılık’ diyor (bkz. A’râf sûresi, 16. ayet). Hatasını kabul etmek yerine, hâşâ Cenab-ı Hakka suç izafe ediyor, sorumluluk almıyor.
Senai Demirci: “Psikolojide bunun bir adı da varmış, yeni öğrendim, ‘temel atıf yanılgısı’ deniyor. İnsan trafikte ilerlerken, birisi çok ciddi bir yanlış yapıyor. Hemen bu yanlıştan dolayı onun şahsına matuf sıfatlar uyduruyorum. Yok trafik canavarı, vay terbiyesiz, öküz herif gibi bir şeyler söyleyebilirim, yani ona atfediyorum. Ama aynı hatayı ben yaparken, yakalandığımda aynı şeyleri demiyorum, Allah Allah dalmışım, yol kötüydü filan gibi izahlarla suçu dışarıya atfediyoruz, dış faktörlere atıyoruz. Şeytan pozisyonu, kendi doğasıyla barışmama pozisyonu, Çünkü şeytan doğasında uzaklaşan demek. Âdem ise, içinde bir siyahı olursa olsun, illâ bir beyaz vardır.
ÂDEM OLMAK HATASIZ OLMAK, GÜNAHSIZ OLMAK DEMEK DEĞİLDİR
Mehmet Kaplan: “Âdem aleyhisselam hikâyenin başlangıcında yapmış olduğu zelle ile aslında insanlığa tövbeyi armağan etmiş diyebilir miyiz?”
Senai Demirci: “Hiç şüphesiz. Hz. Âdem diyoruz değil mi? Dolayısıyla Âdem olmak hatasız olmak, günahsız olmak demek değildir. Hatasını görünce dönmek ve döndüğünde kendini affedecek bir Rabbinin olduğunu bilmektir. Bir ara, hem de rahmet olsun, Osman Sınav hocayla çalıştım, geçen hafta da ahirete gönderdik. ‘Kur'an'ı dramatik okumalıyız’ diyordu. Sonra farkına varmadan onu yaptığımı fark ettim. O sinemacı olunca şunu söylemeye çalıştı: Bir filmi seyrederken, ışıkları kapattık ve tamamen transa geçtik, hipnoz olduk, oradaki sahnelerde öfkeleniyor, belki korkuyoruz, belki gülüyoruz, belki ağlıyoruz; tamamen kendimizi o karanlık sinema salonunda gördüklerimize eşitliyoruz. Bu değil, filme öyle bakıyorsun ki her görüntünün senin için seçili olduğunu fark ediyorsun. Yani yönetmen bu sahneyi diyelim ki ovada çekmiş, kamera hareketlerine bakıyorsun, zoom in, zoom out, yani oyuncuya yaklaşıyor ya da uzaklaşıyor, sese bakıyorsun, müziğe bakıyorsun, ışığın geliş yönüne bakıyorsun. Bütün bunlar, çok iyi biliyorsun ki kasten yapılmış ve yönetmenin kastıyla karşı karşıya kalıyorsun. Yönetmenin bakışıyla, kastıyla karşı karşıya geldiğinde filmi dramatik okumaya başlıyorsun.
Şimdi ayette sık unuttuğumuz bir şey, Âdem aleyhisselam babamız demiş ki: ‘Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik’ (A’râf sûresi, 23. ayet). Yani kendimizi senin ummadığın bir yere ya da bize yakışmayan bir yere koyduk, yanlış yaptık. ‘Bize mağfiret etmezsen biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.’ Yönetmen Âdem aleyhisselamın o cümlesini seçiyor, Senai’ciğim bunu duymanı istiyorum, diyor. Burada Âdem’in sözünü alıntılayan ve bize kasten duyurmak isteyenin Allah olduğunu fark ettiğimizde, manzara o kadar değişiyor ki… Bak onlar bunu söylemiş, yanlış yaptık demiş! Üstüne bağışlanma ve merhamet edilmek gibi bir hakkımızda olacak.”
İNSAN YAPTIKLARINDAN İBARET DEĞİL
Mehmet Kaplan: “Hata ettik, günah işledik, hatamızın farkına varıp tövbe ettik. Tövbe ettiğimiz zaman ‘hiç günah işlememiş’ gibi kabul edilmek de büyük bir lütuf değil mi? Biz gündelik hayatta, kendi ilişkilerimizde insanları affedemiyoruz.”
Senai Demirci: “Öz-şefkat diye bir alan var psikolojide. Öz-şefkat bize diyor ki, insan yaptıklarından ibaret değil. Bir tane hava var; ama o hava bazen kasvetli, fırtınalı, bulutlu, bazen de pırıl pırıl oluyor. TV kanalları ya da interneti düşünelim, ahlaklı kanallar ve sayfaların yanında, bazen gezerken ahlaksız kanal ya da sayfa çıktı diye televizyonların veya internetin tamamına ahlaksız diyemiyoruz. Orada cihazı suçlamıyoruz, cihazı kırıp atmıyoruz. Tövbe kavramı şunu kazandırıyor, diyor ki: ‘Bütün uğradığın yerlerden dönüş ihtimalin, imkânın var.’ Yani bir insan her türlü günaha uğrayabilir. Gitme imkânımız varsa dünyanın bütün ülkelerine uçak bileti alabiliriz. Ama alırken dönüş biletini sorarlar. Yani dönecek misin, yoksa orada kalacak mısın? İnsanlık hali, her yere gidebiliriz Allah bunu biliyor, ama dönüşümüzü seviyor. Mesele gitmek değil, dönebilmeyi de başarmak. Tövbe insanın kendine ve kendi şahsiyetine bir saygısı ve şefkatidir, bir öz-şefkat halidir. Ben yanlış yaptım, ama ben bu yanlıştan ibaret değilim. Yanlış söyledim, ama bu söylediğimden ibaret değilim. Falancaları kınıyordum, bir baktım kendimi içinde buldum. Bu arzu edilmez, ama kendini içinde bulduysan; daha önce o sınavın kaybedeni olmayışın daha o günahla sınanmadığın içindir. Kimse sınanmadığı günahın masumu değildir.”
NEFSİN HATALARI YÜZÜNDEN İNSANLARIN ŞAHSİYETLERİNİ ZEMMEDEMEYİZ
Metin Karabaşoğlu: “Bir hatıramı paylaşmak isterim. Yıllar önce bir arkadaşım bir hata etmiş, içini açmak istiyordu, görüşmek için geldi. Ama kendini nasıl itham ediyor, ‘ben firavunum, ben firavun oldum’ diyor. ‘Bir dakika’ dedim, ‘ben arkadaşımın kendisine firavun demesine razı olamam ve müsaade edemem. Ben seni biliyorum, senin firavun olmadığını biliyorum. Burada sabaha kadar konuşalım, nefsinin firavunluklarını bana anlatabilirsin, ama kendinin firavunluğunu anlatmana asla müsaade etmem. Çünkü sen nefsinden ibaret değilsin.’ Bediüzzaman'ın İhlas Risalesi’ndeki bir tahlili var, oradan öğrendim: ‘Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur'un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefis ve hevâ ve his ve vehim bazan aldatıyorlar.’ Nefis, heva ve vehim aldatabilir. Nefsin firavunluğundan yola çıkıp, kendimize firavun diyemeyiz. Bediüzzaman’ın, nefsin yaptığı yanlıştan dolayı mümin kardeşinin kalbini, aklını, ruhunu ve bütünüyle kişiliğini, şahsiyetini zemmetmemesi ve mahkûm etmemesi Kur’an ahlâkının bir tezahürü olarak bana çok değerli gözükmüştür.”
MELEKLER ÇAMURUN İÇİNDEKİ HZ. ÂDEM’İ GÖRÜYOR, İBLİS ÇAMURA TAKILIYOR
Senai Demirci: “Hatırlayalım Âdem topraktır, çamurdandır, ama melekler o çamurun içindeki Hz. Âdem’i görüyor. İblis ise çamura takılıyor, orada kalıyor. ‘Bir dakika, ben ateştenim’ diyor. Şimdi aslında o sahnenin ta kendisini yaşıyoruz. Allah diyor ki: ‘Kendine Benim sana baktığım yerden bak.’ İnsan hata yapabilir, günah işleyebilir. Velev ki firavun da olsan, kendisine iki elçiyi gönderir, nezaketle, kavl-i leyyinle konuşmalarını, hakkı tebliğ etmelerini söyler ve senden ümit kesmez. Durum buyken, kendinden ümit kesme. İnsanın günah ve hatalarını kendisi ile eşitlemesi, Âdem’e İblis’in baktığı yerden kendimize bakmaktır.
Kendimize tövbe yolunu kapatmamamız gerekiyor. Âdem oluşumuz günahtan dönüş yollarında gerçekleşiyor. Yani biz dönerken adam oluyoruz. Bütün dönüş yollarını açık tuttuğumuzda Âdem ve adam oluyoruz. Kusursuz insan mümkün değil. Bizden beklenen de hatasızlık değil, hatamızı hata, kusurumuzu kusur bilmektir. Hiçbir günah insanı kâfir ve inançsız yapmaz. Ama günah olduğunu kabul etmemek imansız ve inkârcı yapar. Dönüş yolunda olursak kazanabiliriz.”
İSTİĞFAR HATA VE KUSURUNU ANLAMA, TÖVBE İSE HATA VE KUSURU YAPMAKTAN VAZGEÇME
İftarla ilgili bir programı sebebiyle Senai Demirci’nin ayrılmasından sonra Mehmet Kaplan Metin Karabaşoğlu’na bir soru yöneltti: “İstiğfar ve tövbe arasında nasıl bir ayrım var? Nasıl tanımlayabiliriz?”
Metin Karabaşoğlu: “Bu iki kavramı da kullanıyoruz, bazen istiğfar bazen tövbe diyoruz. Hatta gündelik hayatta tövbeyi daha önde ve daha fazla kullanıyoruz. Kur'an'da ise, görebildiğim kadarıyla aksi bir durum var, tekrar tekrar ayetlerde, istiğfarın önce, tövbenin ondan sonra zikredildiğini görüyoruz. Misal, Hûd, 52: “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tövbe edin.” Bunu şöyle anlamanın münasip olduğunu düşünüyorum: İstiğfar hatasını, kusurunu, günahını bilme, kabul etme ve bundan dolayı da bağışlanma dileme durumudur. ‘Yâ Rabbi, yaptığım yanlış, ben bir yanlış yaptım, yaptığımın yanlış olduğunu kabul ediyorum, yaptığım yanlıştan dolayı Senin beni affetmeni bağışlamanı diliyorum.’ Bu, mağfiret dileme, yani istiğfar kısmı. Tövbe bununla birlikte gerçekleşiyor; tövbe ise yolunu tekrar doğrultmak, hatasından ve günahından vazgeçerek tekrar doğru olan yola, ölçüye yönelmek demek. Şöyle düşünelim: Bir yolda bir menzile gidiyoruz, ama asıl rotadan çıkmışız. Bu durumda önümüzde iki seçenek var. Bir, yoldan çıktığımızı kabul edip geri dönerek yolu doğrultmak. İkinci seçenek, çıktık madem, öyle devam edelim, nasıl olsa bir yere çıkarız demek. Ama bu durumda başımıza ne gelir kestiremeyiz. Rotadan çıkıldığını kabul etmek istiğfar, bu bilgi üzerine yolunu yeniden doğrultup rotaya geri dönmek tövbe.
Şu dünya imtihanı, tövbeyle yoğrulmuş durumda. İlk insanın hikayesiyle anlarsak, cennette başlıyor yolculuk, sonra yeryüzü faslı, sonra tekrar cennete dönüşümüz... Cennete tekrar dönüşümüz ve oraya layık oluşumuz istiğfar ve tövbe ile başlıyor. İnsan gerçeğiyle yüzleşmeli. İnsan hatalarıyla var, ama mesele hataları kabul edip o kusurlardan tövbe etmesi. Bizi İblis’ten ayıran hatamızı kabul edip tövbe etmektir. Allah bizi istiğfarsız, tövbesiz bırakmasın. Ve kabul buyursun istiğfar ve tövbelerimizi.”
“Bir Bayramdır Ramazan” programını, Ramazan ayı boyunca her gün saat 18.00’de Şekercihan YouTube kanalından takip edebilirsiniz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.