Dursun SİVRİ
Ahmed Hüsrev Altınbaşak ve Gül Fabrikası
Nurun Kahramanları serisi seri bir şekilde devam ediyor… Kısa zamanda bu kadar eserin ortaya çıkması açıkça inayettir, tevfik-i ilahidir.
Şu an elimizde serinin on üçüncü eseri Hüsrev Altınbaşak ağabeyimiz konulu kitap var… Bilindiği üzere Nesil yayınları arasında yer alıyor.
Beşeri sebepler noktasında çok şey yazılmış konuşulmuş tartışılmış… Sonra kader kaleminin yazdıklarından fiili bir durum ortaya çıkmış. Risale-i Nur hareketinde muhtelif mizaçlar ve hikmetini tevil etmeye mezun olmadığımız saiklerle farklı Risale-i Nur eksenli gruplar teşekkül etmiş. Her grup temelde aynı gaye ve ideali maksat ittihaz ederek himmet ve hamiyetini ortaya koymuş. Risale-i Nurla insanların imanlarının kurtulması, kuvvetlenmesi, imanın hayata hayat olması temelinde cihanşümul boyut kazanmış elhamdülillah…
İhtilaflar istenemez, arzu edilmez ama kaderin fetvasına da bir şey denilmez çok yoldan ve koldan insanlara ulaşılmaya gayret edilmiş. Her grup kendi meslek ve meşrebinin revacını müspet müsabaka telakki ederek motive olmuş, daha fazla insanın imanı ve intibahına kuvvet vermeye çalışmış.
Ahmet Hüsrev Altınbaşak Efendi (1899-1977)
Isparta Senirce’de dünyaya teşrif etmiş. İlim irfan itibarıyle ehli fazıl bir aile… Şecereleri Hz. Ebubekir’e dayanıyor. Rüştiye mezunu… Askerliği İstiklal Harbinde subay olarak yaparken Yunanlılara esir düşüyor. Esir mübadelesi ile kurtuluyor.
Tapu işlerinde memuriyet yaparken istifa ediyor.
Müjdeler bekliyor… Rüyalar görüyor… Vazifeli birilerini beklerken Adilcevazlı Bekir ağa vesilesi ile Risale-i Nur’u Onuncu Söz (Haşir Risalesi) ile tanıyor. Hiç tereddüt etmeden aradığını bulmanın sevinci ile Isparta’dan Barla’ya (30 km) yayan gidiyor. Barla’ya varınca hürmetin icabı ayakkabılarını çıkarıp Üstad Bediüzzaman’la buluşuyor, tanışıyor, tam teslim oluyor…
Kırk beş yıllık çileli bir yolculuk başlıyor… Telif edilen risaleler Santral Sabri üzerinden Hüsrev ağabeye gelir… Elle yazılır, çoğaltılır… Yayan sırttaki heybe ile Eğirdir’e oradan dağıtım olur… Çok sıkı bir disiplin, kontrol, kuşatma, polisler evinin önünde nöbet tutar, giriş çıkış yasaklanmıştır. Bu bariyerde işi deliliğe vuran aslında deli olmayan çok akıllı “Deli Hüseyin”le aşılır… Elinde sepeti ile Hüsrev efendinin kapısını çalar, “Yok mu Allah rızası için bir sadaka?” diye seslenir. Kapıyı Hüsrev ağabey açar, “Yine mi sen? Ver şu sepeti” diye alır. Sepetin içine yazılıp çoğaltılmış risaleleri koyar üzerine birkaç yiyecek şeyler koyar. Geri verirken “bir daha rahatsız etme!” der… Polislerin gözü önünde sevkiyat kesintisiz devam eder…
Hüsrev ağabey ilmi olarak da esaslı bir alt yapıya sahiptir. Aile efradı hep hafızdırlar.
Kur’an hattını okuyup yazamadan ilim sahibi olunamayacağı hususuna ehemmiyet verir.
Sebat ve metanet, sadakat timsalidir. Namaz hususunda hassasiyeti Üstadımızda ve bütün saff-ı evvellerde olduğu gibi Hüsrev ağabeyde de çok ileri derecededir.
Yazı kadar ezber konusunda tahşidat yapar. Tedrisinden geçen çok insanlar, talebeler risalelerde ezberde temayüz etmişlerdir.
Yazıcılar, okuyucular meselesi Hüsrev ağabeyin kararı, niyeti, programı olmayıp ihtilafı kurgulayan işleten etraftaki ismi cismi meçhullerin planlarıdır. Fitneyi planlayanların maksadı yıllar sonra anlaşılır ama iş işten geçmiştir. Kaderin payını da ayrıca dikkate almak lazım.
Meselâ; Av. Bekir Berk ağabey Hüsrev ağabeyi ziyaretinde o günlerde yeni kullanılmaya başlanan bir düdüklü tencere hediye olarak götürür. Bu tencerenin kullanılması bilinmediğinden basınçlı havayı dışarı atan fıslayan sübabın ağzını da kapatırlar. Bir süre sonra tencere patlar… Bu olay, Bekir Berk’in suikastı olarak dedikoduların ve ihtilafın körüklenme malzemesi olur. Her ne kadar Hüsrev ağabey kendilerinin kullanım hatasından kaynaklandığını beyan etmişse de ihtilafı körükleme senaryosunu yazanlar fitneyi işletilebilecek bir malzeme olarak kullanırlar. Yazıcılar-okuyucular gibi bir ayrışmanın fiili olarak ayrı kulvarda seyrinin sebepler noktasındaki yönüdür.
Hüsrev ağabeyin hayatının bilinmesi Risale-i Nur hizmetinin ruhunu, özünün kavranılması ve dava şuurunun kazanılması için çok ehemmiyetlidir.
Velayet keramet gibi harikalarla Hüsrev ağabeyin faziletini anlatmak çok basit kalır…
Hasların hasları temel rükündür… Vazifelidir… Bu vazife asrın imamının referans talebesidir… Diğer talebelerin tarifi için referanstır… Bir çok talebesi için “Küçük Hüsrev, Hüsrev’i vb.. gibi sıfatlarla tavsif eder… Bugünün deyimiyle rol modeldir…
Evet bugün gelinen nokta efsanevi bir muvaffakıyettir… Milli Eğitim bakanlığı ile yapılan protokol ile yüz binler Hatt-ı Kur’an ve Osmanlıca Türkçesini öğreniyor… Kısa sürede bu yüzbinler rakamlarına ulaşılıyor. Osmanlıcada kelime sayısı bir milyon olduğunu ilk defa bu kitaptan öğrendim... İslâm Yaşar’dan yüz elli üç bin kelime olduğunu bir seminerinde duymuştum…
Yazmakla öğrenmenin okumak ve dinleme ile öğrenmeden belki on kat daha etkili bir metot olduğunu eğitim bilimciler bilir. Kur’anın her harfinin sayısız sevabı asıl mânevi yönüdür… Yazılarak okunan duaların indi ilahide daha kabule yakın olduğu gerçeği yine işin can alıcı noktasını Ali İhsan Tola ağabeyin hayatında okumuştum… Risale-i Nur’un her cümlesi, ayet, hadis ve duadır… Dem ve damarlara işleyen ilim tahsili… İnayet ve tasarrufu izah etmek için işte misal…
Kitabın içinde ne yazdığına temas edemeden yazı uzadı gitti… Çok heyecanlandım okuyunca… Sadece bunu demek için yazdım. Risale-i Nur davasını dava telakki eden her nur talebesi hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Hüsrev Altınbaşak ağabeyin hayat ve hatıralarına dair bu kitabı mutlaka okunmalı…
Daha başka güçlü cümle kuramadığım için ancak bu kadar ifade edebiliyorum…
Risale-i Nur davasının olmazsa olmazı Risale-i Nur’u kendi telifi ve eseri gibi kabul edip onun neşrini, yayımı, yayılımı, insanların istifadesine vesile olmayı hayatının en birinci vazifesi olduğunu, talebeliğin tarifinden biliyoruz. Ancak bu davanın tarihi arka planını bilmek dava şuurunun icabıdır. İleriye matuf istikamet tayininde yaşanmış hatıratın bilinmesinde çok büyük maslahat vardır.
“Risale-i Nurlar varken nazarları şahısların hayatına çekmek” iddialarına karşılık yazar ihsan Atasoy’un kitabın arkasında bir açıklama var. Dikkate değer…
Bu tür iddiaların sahipleri saff-ı evvel insanlara alakayı hürmeti tenkit ederken zımni olarak liyakate layık olmayan şahısları öne çıkarmaya bir beis görmediğini yaşanan pratiklerden biliyoruz. Lahikalarda nelere yer verildiği bizim için ölçüdür, göstergedir. Arife tarif gerekmez…
Risale-i Nur hizmetinin sahabeleri mesabesinde olan Nurun Kahramanlarının hayatları iman ve Kur’an hizmetinin hafızasıdır… İnsan hayatı için hafızanın ehemmiyeti ne ise manevi bir dava için de tarihinin bilinmesi de o kadar ehemmiyetlidir…
Yazarını, yayınlayanı, yaşayanı, okuyanı herkesi tebrik ediyorum…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.