Ahmet AKCAN
Kemalat-ı İnsaniye
Celali ve Cemali isimlerin aynı ruhta aynı anda birlikte tecelli etmesini ifade eden, zıt sıfatların içtimasını gösteren kemalat, mahiyet-i insaniyenin camiyetini bildirmektedir. Bu cihetle kemalat; zıt sıfatların tesanüd içinde birbirlerine sarılmalarını (teanûku) temsil etmekte, zıtların ihtişamını göstermektedir.
Nihayet celadet içinde nihayet mülayemetin, hassas bir şefkat ile beraber nihayet bir şecaatin, nihayet iktisat içinde tam bir sehavetin aynı ruhta cem olmaları, birbirini nakz etmeden aynı bedende bulunmaları insani kemalattan haber vermektedir.
Kemalat-ı insaniye; mevcudatın varlığından vücudu vacip Halık’ın varlığına intikal ile beraber, san’atlı mahlûkatın vücudundan vahdeti kat’i Rahman’ın isim ve sıfatlarına marifeti iktiza etmekte, aynı zamanda terk-i masivayı istemektedir.
Yani kendini geçmek için kendinden ve masivadan vazgeçmeyi, marifet-i ilahiyede vüs’ate ermeyi gerektiren kemalat-ı insaniye; kusur ve hatadan beri olmayı değil, kusur ve noksanının, acz ve fakrının farkına varmayı, ilim ve marifette cüz’iyetten külliyete çıkmayı bildirmektedir.
Kemalat-ı insaniye; nur ile narı, lütuf ile kahrı şey-i vahid bilmek, zıt sıfatları ruhunda cem edebilmektir.
Kemalat-ı insaniye; dini hakikatleri nefs’ül emirde olduğu gibi görmek ve gösterebilmektir. İfrat ve tefritten içtinap etmektir.
Kemalat-ı insaniye; Millet-i İslamiyenin saadet içinde kemali için kendinden vazgeçmek, hareket ve a’malinde cenneti hedef gözetmemektir.
Kemalat-ı insaniye; hilafet rütbesine dair azim vazife ve mes’uliyetlerini farketmek, bu yüksek payeyi ilahi bir ikram ve ihsan olarak görmektir.
Kemalat-ı insaniye; latife ve cihazlarını yaratılış gayelerine sevk etmek, yani kendilerine mahsus tarîk-i ubudiyete yüzlerini çevirmek, hakikat hizmetinde istihdam etmektir.
Kemalat-ı insaniye; sünnet-i seniyye içinde cilveleri görülen Esma-i Hüsna’ya mazhar-ı cami olmaya sa’yetmek, yani ilahi unvan ve nişanlar ile süslenip mele-i â’la sakinlerinin dikkatini celbetmektir.
Başka bir açıdan kemalat-ı insaniye; ilim, ibadet, faaliyet ve hizmet gibi birbirini tamamlayan vazifelerini görmek, her bir vazifenin istediği ayrı hususiyetleri vücuda getirebilmek için gayret etmektir. Yani ilmiyat, fikriyat, hissiyat ve harekâta dair dengeyi tahakkuk ettirebilmektir.
Kemalat-ı insaniyeyi hem zata hem de hizmet ile harekâta ait olmak üzere iki noktadan tahlil etmek mümkün görünmektedir. Hizmet ve faaliyet itibarıyla ulaşılan kemalat, zatın sahip olduğu kemalattan daha ehemmiyetli olabilmektedir.
Bu itibarla vazife ve faaliyete ait kemalat, bazen zata dair kemalden daha külli olduğu görülmektedir. Yani dini hizmetlerin tekmili adına gayret eden, ümmetin ikaz ve irşadına kuvvet veren, itidal ve istikamet içinde faaliyetler yürüten bir mümin, şahsi kemaline sa’y ve gayret eden bir müslümandan kemalatça daha ali bir makama yükselebilmektedir.
Nurlu eserlerde geçen; “Bu zamanda hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir veliden ziyade mevki alıyor.” (Şualar, 317) cümlesi bu manayı göstermektedir.
Demek hizmet-i imaniyenin istikrar içinde devamına tesir eden, uhuvvetin kemalini intaç ile tesanüd (dayanışma), teavün (yardımlaşma) ve teanuk (kucaklaşma) gibi hususiyetler kemalat-ı insaniyenin tezyidine kuvvet vermektedir.
“Kemalât-ı insaniyenin en mühimmi ve en büyüğü, belki bilcümle kemalât-ı insaniyenin menbaı ve esası, iman-ı billahtan ve marifetullahtan neş'et eden muhabbetullahtır.” nurlu ifadesinden hareketle; ruh-u insanın kemalata medar yolculuğu, marifet odaklı manevi bir iklime ulaşmayı gerektirmektedir. Bu iklimin zirvesi “Ferdiyet” olarak isimlendirilmektedir.
Ferdiyet; ilâhî sırları ve sıfatları bildiren Esma’ül Hüsnaya vukufiyet ve mazhariyet ile beraber, Kur'an ile kâinatı okumayı istemekte, kâinatı kudret sıfatı ile vücud bulmuş bir kitap olarak mütalaa etmeyi iktiza etmekte, akıl sofrasında misafir etmeyi istemektedir.
Elhasıl; “kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir.” Bu itibarla meratib-i kemalat; talim-i esmadan mesafe almayı gerektirmektedir. Yani vücudu vacip zata ait hakikatlere vukufiyeti, imani hakikatleri tasdikte rusuhiyeti, ubudiyet-i insaniyede hulusiyeti iktiza etmektedir.
Bela ve musibetler, çile ve meşakkatler, her türlü tazyik ve tahditler insan ruhunun kemalat-ı külliyeden hissesinin artmasına hizmet etmektedir. Nurlu hizmette, “kıymettar kalem, mübarek lisan ve halisane ahval” gibi hususiyetler kemalata vuslattan haber vermektedir. Risale-i Nura talebe olan müminler, mutlak kemal sahibi Rahman’dan aldıkları feyizleri bu gibi vasıflar ile aksettirmektedir...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.