Abdurrahman İRAZ
Akgündüz hoca ile sefer-2
Geçen yazımızda Karkamış kampına gitmek üzere Mehmet Akıncıoğlu kardeşimizin evinden çıkmış ve bırakmıştık.
Risale Haber’in değerli okurları, bu size anlattıklarımı gayet suhuletle yazıyor anlatıyorum ya hiçte öyle değil. Arabalara biniş, Gaziantepli kardeşlerimizin heyecanı, geç kalma endişesi… Dersiniz ki takip filmindesiniz, tam bir adrenalin yaşıyoruz.
Karkamış kampına vardığımızda kapıda bazı kardeşlerin bizi beklediğini gördük, bunların başında Baba Ali geliyor. Baba Ali kamp kurulup Suriyeli kardeşlerimiz geldiğinden beri düzenli olarak izin alır kampa girer ve çadırların hepsini tek tek dolaşır, bir ihtiyaçlarının olup olmadığını sorar. Gereğini de yapar. Bundan dolayı adı Baba Ali olmuş. Baba Ali sadece Suriyelilerin değil kamptaki görevlilerinde gönlünü kazanmış.
Kampa girdiğimizde görevliler telefonlarımızı almak isterler, kamerası var diye. Biz de resim çekmeyiz deyince “o halde size güveniyoruz. Baba Ali’nin arkadaşlarısınız” diyorlar. Kamp içinde çadırlar arasında yürüyerek Mescit olarak kullanılan en büyük çadırın önüne varıyoruz, büyük bir cemaat bizi bekliyor. Kamp içindeki Suriyeli nur talebeleri kardeşlerimiz organizasyonu tamamlamışlar.
Mescide girip cemaatle öğle namazını kıldıktan sonra kıble yönüne konan plastik sandalyelere oturuyoruz. Misafir takdiminden sonra Akgündüz hoca Arapça konuşmaya başlıyor ses hem mescitte hem de belediye hoperlörleri ile bütün kampa dağılıyor. Akgündüz hocanın bütün konuşmaları, Risale-i Nurdan. Öyle etkili bir konuşma yapıyor ki gerçekten akıl ve duygular biribirine karışıyor ve biz dahil çok kişi göz yaşlarına hakim olamıyor. Aslında bizim ağlamamız için sebep aramamıza gerek yok zira nereye bakarsanız gözleriniz doluyor.
Oradaki insanların hayatını ve yaşantılarını gördükten sonra yediğimiz yemek, yattığımız yatak bize zaid görünmeye, huzur vermemeye başladı.
15.000 kişiye yapılan ders ve sohbetten sonra, Suriyeli kardeşlerimizin sevgi gösterileri ve duaları ile beraber çıkıyoruz çadırdan. Kamp nizamiyesine kadar bırakmıyorlar bizi. Herkes birşeyler söylüyor ve cevaplar alıyor. Bütün söylenenler risaleler üzerine ve bütün cevaplar yine risalelerden. Tel örgülerden dışarı gözlerimiz geri geri bakarak, vedalaşarak çıkıyoruz.
İki araç içinde 6 kişiyiz kaptanlar adeta uçarcasına sürüyorlar. “Neden bu acele” diye sorunca “yol uzun anca gideriz” diyorlar. Bir müddet sonra Nizip ilçesine bağlı Kesiktaş köyüne varıyoruz. Bizi hiç bırakmayan vakıf kahraman kardeşimizin babası yemeğimizi hazırlamış saat 15.00 gibi yemek yedikten sonra yola çıkıyoruz.
Lütfen dikkat edin. Biz Kesiktaş’tan çıkıp bir hayli uzaklaştıktan sonra bir telefon geliyor vakıf kahraman kardeşe. Sıkılarak ve utanarak açıyor. Sessizce bir şeyler söyledikten sonra kapatıyor ama o bir kaç saniye içinde terlediğini görüyoruz. Meğer annesini ziyaret etmeyi unutmuş. “Neden?” diye soruyoruz; “Nizip kampına yetişmenin telaşesiyle unuttum valideyi 2 aydır görmüyorum” diyor. Aklında sadece hedef var hedefe giderken yoldaki hiç bir şeyi görmüyor. O zaman da Allah muvaffak ediyor ve bu muvaffakiyet devam eder inşallah.
Nizip medresesine varıyoruz, abdestlerimizi tazeleyip çıkıyoruz. Önce müftülüğe uğruyoruz, müftü bey de bizimle gelecek. Müftülük önündeki tanışmadan sonra tekrar araçlarımıza biniyoruz ve Nizip kampına doğru yola çıkıyoruz. Kampa bir uzak bir mesafedeyken yaklaştığımızı anlıyoruz zira bir hayli otobüs gidip geliyor. Vardığımızda da kampın dışında yüzlerce insanın çoluk-çocuk, kadın-erkek yerlere oturduğunu kimisinin yattığını görüyoruz. Meğer o gün şiddetlenen savaştan kaçanlarmış. Geliyorlar çocuklarını yerleştiriyorlar. Ve çoğu cihada geri dönüyor.
Müftü bey bizimle olduğundan araçlarımızla giriyoruz. Lüks bir cami yapılmış. Zaten konteynır kent orası yani çadır kente göre bir hayli lüks orası. Yine muazzam bir kalabalık karşılıyor bizi, konteynır kentte hemen herşey var bütün sosyal tesisler yapılmış. Çocuklara oyun alanları ve kurs alanları, market ve sağlık alanları hiç bir eksik yok.
Ezandan sonra kılınan namazın akabinde önce müftübey sonra Akgündüz hoca sohbet ediyor. Yine ses bütün kente açılıyor. Bir önceki seyahatimde, yani 15-20 gün kadar önce Muhammed Elmas ve Me’mun Cerrar’la birlikte yine aynı kampı ziyaret ettiğimizde sohbetten sonra bizi caminin yanındaki müştemilata çağırdılar.
Orada yaşları 5 ila 10 arasında değişen yaklaşık 80-90 kız çocuğu eğitim görüyormuş. Daracık 5x7 metrelik bir yer bize hoşamedi sadedinde bir gösteri yaptılar ki, taş ağlar taş. “Ben şehid kızı Zeynep- ben şehid kızı Sümeyye- ben şehid kızı Fatima” diyen üç tane kız akabinde bir ağıt yaktılar ki hatırladıkça ruhum titrer. Ama bu sefer böyle bir şey yoktu zira ses sistemi onların da sohbeti dinlemesini sağlamış.
Nizip’ten yine aynı telaş ve süratle çıktık zira akşam namazını Gaziantep’te Mehmet Ali Tahmazoğlu camiinde kılacağız.
Bir dahaki yazımızda devam edelim inşallah. NURLAR İÇİNDE KALINIZ.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.