Ahmet AKCAN
Amelî Tevhid-İhlâs
Damıtılmış niyet, görünmeyen ibadet, bitmez bereket, tükenmez kuvvet, kılavuz-u hasenat, liste-i fazilet, fihriste-i kemalat gibi manalarla izah edebileceğimiz ihlâs; Cenab-ı Hakk’a alamet-i irtibat, lemeat-ı muhabbet olarak takdim edilen, ibadet zarfının mazrufu (ruhu) hükmündedir.
Her şeyden önce ihlâs; kulluğuna ne alabilirim diye değil, ne verebilirim diye başlama niyeti, O’nun rızasını tahsil dirayeti, enfüste ve afakta Rahman’ın inayetini hak etme ehliyetidir.
İhlâs; derya-ı tevhidden bir damla, marifet-i rabbaniyeden bir lem’a, muhabbet-i ilahiyeden bir şua, Şems-i Ehadiyete vasıl eden kerametli bir duadır.
İhlâs; gönlünü halka kapatmaktan lemean eden bir şuur, yokluğa varlık rengini verene yönünü dönmekten hâsıl olan bir nur, aidiyet ve abdiyet hissiyatından nebean bir huzurdur.
İbadetin mebdesi, hasenatın zübdesi, kemalatın kubbesi, saadetin de dünyada şubesi olan ihlâs; süfli hissiyattan (riya), ulvi hissiyata kurbiyettir. İhlâsın mahiyeti saffet, hakikati uhuvvet, hüviyeti samimiyet, semeratı sürur ve saadettir.
İhlâsa mazhariyet merhalelerini ihlas-ı mecazi ve ihlas-ı hakiki başlıkları ile tahlil edebiliriz.
Mecazi ihlâs; halî bir ihlâs olup, zaman ve mekânın şartları ile tebeddül ve tahavvül eden bir ihlâstır. Esmanın marifeti, müsemmanın muhabbeti cihetiyle nakıs, manen terakki etmemiş umuma ve avama ait ihlâs nev’i bu olsa gerektir.
Hakiki ihlâs Risale-i Nur’da, ihlâs-ı tamme ve sırr-ı ihlâs kavramları ile takdim edilir bizlere. İhlâs-ı tammeye mazhariyet iki şekilde cereyan eder:
Birincisi, akıbet-i insaniyeyi (ölüm) düşünmek suretiyle iz’an derecesinde idrak etme; diğeri, kitab-ı kâinatı Kur’an gibi bab bab, satır satır okuyup, vahdet-i ilahiyeyi hakkalyakine yakın bir ilmelyakin ile tasdik etme, imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkma, huzura ait bir lemeat kazanmadır.
İhlâs-ı tamme, şahsa ait “bütün” bir ihlâs; sırr-ı ihlâs, ihlâs-ı etemme sahip şahıslar arasındaki ittihadın hâsılatı olan “kâmil” bir ihlâs olarak anlaşılabilir. Bu itibarla sırr-ı ihlâs; ihlâs-ı etemme mazhar olmuş dört müttehid kardeşin, bin yüz on bir kıymet ve kuvveti kazanmaları demektir.
Sırr-ı ihlâsa mazhariyet; hakaik-i imaniyeden tenevvür, menfaat-i dünyeviyeden tecerrüd, dini dünyaya alet etmekten tahaffuz, kardeşlerinin meziyetleri ile telezzüz etmek ister.
Amelin tevhidi olan ihlâs; Bir’i birlemeden sonra Birr’e (rıza) doğru birlikte (uhuvvet) yürümeyi istilzam eder.
İtikad, imanın merkezine tevhidin; amel, hayrın bidayetine saffetin, uhuvvet, umurun nihayetine vahdetin konulmasını ister. İman itikadî tevhid, ihlâs amelî tevhid, muhabbet kalbî tevhid, uhuvvet ise bu tevhidlerin tecessüd edip temessül etmesi sayılır.
O halde itikadî birleme tam olmadan, içtimaî birleşme hakkıyla muhaldir. Külliyatta geçen “Tevhid-i imanî, tevhid-i kulûbü ister, vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyi iktiza eder.” cümlesi bunu ispat eder.
Evet! Evet! İhlâs; dâhildeki uhuvvet, uhuvvet hariçteki ihlâstır... İhlâs; kalpteki imanın nefesi, uhuvvet bu nefesin harice akseden sesidir... İhlâs uhuvvetin canı, uhuvvet ihlâsın bedeni gibidir. Uhuvvetin hayattar olması, ihlâsın hayattar olmasına bağlıdır.
Hâsıl-ı kelam: Sahih bir imana (tevhid) vasıl olmadan, salih bir amele (ihlâs), salih bir amele vasıl olmadan uhuvvet-i hakikiye vuslat mümkün görünmüyor. Âlem-i İslam’ın hali buna şahittir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.