Caner KUTLU
Anadili, eğitim dili
Bediüzzaman'ın “Kürtçe düşünür, Arapça ya da Türkçe yazarım” demesindeki gibi anlamlar hayalden zihne ilk düştüğünde anadilindeki biçimiyle görünür.
İnsan düşüncesini, kimliğini oluşturacak kendi kelimeleri bu suretle üretilir.
İnsan dediğimiz 'irade'yi ifade eden dil, böylece anadilidir. Anadili bebekliği, saf görünürlüğü, kökeni, dilinin döndüğü rahmi hatırlatır.
Kimliğin ilk resmini çizen, karakteri oluşturan, kişinin algı dünyasındaki ilk prizmadır.
Her insan İslam fıtratı üzerine yaratıldığından ruhları başta Kur'an diline aşinadır.
Din dili ise bulunduğu medeniyetin, dinin tezahür etmesi olan zeminidir.
Anadilini ise, bunların kendi doğumuyla başlayacak insan serüvenindeki ilk bireysel karşılığı olarak görmek gerekir.
Kelimelerle kurulacak yeni hayatın ilk beslenmesi anadiliyle başlar. Bu enerji ile gündelik yaşama başlanır.
Anlamların görüntülenmesi ve görüntülerin anlamlandırılmasıyla bir ‘ilk tecrübe’ye dönüşür.
Anadilinin kalıcılığı bu ‘önceliği’nden ve rahimle olan ilişkisindendir.
Ana dili bu yüzden ‘ninni dili’ olarak da tanımlanır.
Diğer deyişle, anadili, hayal dilidir.
Mecaz, anadiliyle ilk adımlarını yakalar; yine Bediüzzaman'ın aktardığı üzere, annesiyle yaşadığı ‘ay tutulması’ tecrübesi bunun lâtif bir örneğidir. Yılan ayı yutmuştur, ama içini de göstermektedir, çünkü gökteki yılanlar şeffaftır.
Buradaki olay Bediüzzaman'ın hafızasında orijinal görüntüsü ve kelimeleriyle mevcuttur; O’nun için bu durumun en kestirme ve 'gerçek'çi anlatımı aynen bu şekliyledir.
Demek ki, mecazla üretilen 'gerçek düşüncemiz' ilk anadilimizde kurulur.
Bu durumda, anadiliyle düşünen birinin bunu başka dile dönüştürmesi bir kurgudan ibaret mi kalacaktır?
Böylece kişinin başka dilde kendini dürüstçe ifade etmesinde sorunlar ortaya çıkabilir mi?
Psikolojik açıdan bir yabancılık üretebilse de anadilini başka bir dile çevirmek durumu bir marifete dönüşebilir, sosyal durum içersinde geliştirilebilir.
Düşüncenin ikincil ifadesi şeklindeki ürünler, bireysel içeriklerinden sıyrılabildikleri oranda doğru karşılıkları yakalayabilirler.
Demek ki, anadilinin öncelikle bireysel bir karşılığı ifade etmek için kullanılabileceğini öngörmek gerekir.
Bu şekliyle anadilinin kültürün tam karşılığı olmadığı açıktır.
Mesela; anadili Arapça olmayan biri için (Anadili Arapça olanlar için de böyledir aslında) 'Allahüekber' demek, ikincil bir söyleyiş olamaz, burada bir zihni sürecin ötesinde, doğrudan Rahm-i Rahim ile kurulan ilişkinin ifadesi vardır.
Bu nedenle hiç bir ana dili 'Allahüekber'i kendi prizmasından geçirerek yansıtamaz.
(Kur’an dili ruhların anadilidir, kâl-u beladaki ‘yemin’ dilimizdir).
Kuranın hakiki tercümesinin imkansızlığı, bireyin Kelam-ı Ezeli karşısındaki acizliğiyle birlikte, anadilinin Kur'an dili karşısındaki yetersizliği oranıyla bir karşılık durumu vardır.
İnsan, medeniyet çarşısında Kur'an dilini din dili ile birleştirir.
Bir Müslüman için eğitim dili ise, din dilidir.
İslam kültür ve medeniyetinin bir unsuru olmanın veya bunun için çalışmanın önemli bir aşaması, din dilinin bir yaklaşım olarak kurulmasındadır.
Bununla birlikte, şüphesiz, bireyin her uyuduğunda veya ilk uyandığında, dünyayı yeniden keşfe çıktığında anadiline bir sıla-i rahmi bulunacaktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.