Ahmet TAŞGETİREN

Ahmet TAŞGETİREN

Askere naif bir açık mektup

Ey sevgili askerler, "Darbecileri sivil mahkemeler yargılasın" hükmüne itiraz ediyorsunuz.

Bu yaklaşımınız, eğer "Darbe yapan mı var?" gibi bir kanaatten doğuyorsa, ne yazık ki, itirazınız yerinde değil. Çünkü bu memlekette askerler darbe yapıyor.

Yok eğer itirazınız, "Darbecileri biz yargılarız" kanaatinden doğuyorsa, açık söyleyelim ki, askerler bunu da yapmıyorlar. Başarılı olan darbeci, hükmünü sürdürüyor. Sadece başarı... Yoksa meşruiyet için başka yasal gerekçe falan aranmıyor. Ayrıca, Şemdinli hadisesi de bazı işlerin askeri yargı alanına girmesi durumunda, hakkında 39.5 yıl hapis cezası istenen kişilerin tahliye oluverdikleri gerçeğini haykırıyor.

Son bir itiraz, "Böyle bir şey ihbarlara yol açar, disiplin bozulur" şeklinde. İnanın içimden "Keşke bugüne kadar ihbarlar olsaydı da darbeler olmasaydı" demek geçiyor. Kaldı ki, darbe yapan askerler, öylesine sır tutuyorlar ki, ihtilal bildirisi okununcaya kadar başbakanların ruhu duymuyor.

Ordunun saygınlığını çok önemseyen bir insan olmama rağmen size sormak zorundayım:

-Siz, tüm askerler, Genelkurmay Başkanı dahil, darbeye prensip olarak karşı mısınız? Yoksa, "şartlar oluşursa" yaklaşımı sizin için de geçerli mi?

Bağışlayın ama ben, asker kişilerin yüreklerinin bir yerinde "Koruma-kollama" ukdesinden kaynaklanan bir müdahale damarının attığını aklımdan çıkaramıyorum. Bunun teorisi de yapılıyor. "Vatanı onlar kurtardı, Cumhuriyet'i onlar kurdu, onu koruma işi de öncelikle onlara aittir. Bırakalım müdahale-darbe-muhtıra gibi biraz ayrıcalıkları olsun!"

Bu durumda Türkiye'nin tercihi şu iki şıktan biri olmalı değil mi?

-Askerlerin potansiyel darbe hakları devam etsin!

-Hayır, artık bu memlekette sandık dışında iktidarların geliş gidişini etkileyecek hiçbir güç odağı olmasın.

Açık konuşalım:

Türkiye, şu tasvir ettiğim durumu biliyor.

Askerin yeri hâlâ net değil.

Türkiye, hâlâ askeri müdahalelerin gölgesinden çıkmış değil. 28 Şubat'ı Türkiye, ne Demirel gibi meşru görüyor ne de o sürece katkıda bulunup, sonra da "Bin yıl devam edecek" dayatmasını seslendirenler gibi görüyor. Ve maalesef, 27 Nisan 2007gecesi yaşananlar da bir Genelkurmay Başkanı'nın kafası kızdığında acayip işler yapabileceğinin en taze örneği olarak göz önünde bulunuyor.

Ne yapalım?

Bunları hâlâ sineye mi çekelim?

-Yahu olur böyle şeyler, Askerdir yapar mı diyelim?

Meclis diyor ki:

-Artık böyle olmasın. Kafası esen silahı eline alıp meydana çıkmasın. Milletin emanet ettiği silahı millet iradesine doğrultmasın. Asker ile milleti karşı karşıya getirmesin.

Sevgili askerler,

CMK 250'nci maddede yer alan suçlara bakın:

-Örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu ve uyarıcı madde imal etmek ve ticaretini yapmak,

-Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit kullanmak,

-Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına sokmak,

-Devletin birliğini bozmak,

-Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmak,

-Devletin bağımsızlığını zayıflatmak,

-Düşmanla işbirliği yapmak, T.C. Devleti ile savaş hâlinde olan devletin ordusunda hizmet kabul etmek,

 -Düşman devletin yanında T.C. Devleti'ne karşı silâhlı mücadeleye girmek,

-T.C. Devleti'ne karşı savaş açması veya hasmâne hareketlerde bulunması için yabancı devlet yetkililerini tahrik etmek,

-Silahlı örgüt kurmak ve yönetmek...

Bunları neden askeri mahkemeler yargılasın ki?

Anayasa 145'inci madde, "Askeri yargı" alanını düzenliyor. Ne deniyor orada?

"-Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler, asker kişilerin; askeri olan suçları ile suçların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler."

Yukarıda sayılan suçların hiçbirisi, içinde asker kişiler bulunsa bile askerlikle sınırlı suçlar değildir. Muhtemel ki Askerin bilgi kaynakları da bu faaliyetleri tespit etmeye yetmeyebilir.

Sevgili askerler,

"Darbeciler sivil mahkemede yargılansın" yaklaşımına karşı çıkmanız, maalesef toplumda, "Askerlerin darbe hakkını saklı tutmak" olarak algılanıyor.

Bence Sayın Başbuğ'un "İçimizde demokrasi karşıtlarını barındırmayız" söylemine uygun bir hukuk mantığından yola çıkarak, "Böylelerini biz kendi elimizle sivil yargıya teslim ederiz" yaklaşımında bulunmak daha şık olur.
Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.