Ayasofya (M.S.  537-1453-1934-2020)

Mehmet Yurttaş’ın yazısı

Adı “İlahi Bilgelik” anlamına gelen; her döneminde Kaderin sembolizmin zirvelerine ulaştırdığı manalar ifade eden yapılardan, mabetlerden birisidir Ayasofya. Yaşadığımız günlerden tarihe bu sembolik manaları tespit edebilme maksadıyla nazar eden bir bakış açısından söz konusu sembolizmin neleri ifade ettiği sorusunun cevaplandırma denemesidir bu yazı.

İnsanlık tarihi Hz. Âdem (as), Hâbil ve Kâbil ile başlayan; Medeniyet denilen bir arada yaşama sanatının taliminden, Kâmil insaniyete ulaşabilme çabasından ibarettir. Bu zaman yolculuğunda Peygamberlik müessesesi muallim, öğretici unsurdur. Peygamberler hem, hayatı kolaylaştırmak maksadıyla ziraat, balıkçılık, madenlerin izabesi, gemicilik, terzilik, saat vs. alet yapımı gibi kevnî bilgi toplama ve bilgiyi teknolojiye dönüştürme konularında rehber oldular; Hem de Tevhidi ilan edip, Yaratıcıyı tanıtıp, ahiret ve hesap gününden korkutarak; Bilgi ve teknolojinin sağladığı gücün kötüye kullanımına engel olmaya çalıştılar. Bu yolculukta “Nübüvvet Medeniyeti” nin karşısında, şeytanın rehberliğinde, gücü kötüye kullanabilme imkanı, vasatı arayan “Seküler dünya görüşü” yer aldı.

Güç ve gücün sağladığı imkân dağılımı her dönemde insanlığı azgınlaştırdı. Zulmün ayyuka, mazlumun ahının arşa çıktığı dönemlerde Kahr-ı İlahi ve ardından Lutf-u Rahmani tecelli ederek yeni bir Peygamber gönderdi. Yakın dönemde Firavun zulmü Hz.Musa (as) mı, mükerrer Yahudi şirk ve zulmü Hz.İsa (as) mı netice verdi. Vazifeleri gereği öncelikle Tevhidi ilan ve izah ettiler. Ve onlar vazifelerini hakkıyla yerine getirdiler.

İsevi ruhanileri Yahudilikten tevarüs ettikleri Ruhban kurumunu “Kilise müessesesini” ihdas ettiler. “Sezar’ın hakkı Sezar’a” diyerek devlet yönetim alanından çekilirken, Dünya genelinde ayrı bir devlet oluşturarak mahallî devletleri de kontrol altına aldılar. İlahi bir kısım yetkilerin kendilerinde olduğunu iddia ederek Tevhit akidesini paramparça ettiler. Aforoz etme yetkisi ya da günah çıkarma yoluyla cennet dağıtma yetkileri vs. gibi konular işi iyice çığırından çıkardı. İnsanlar artık “Dünya dönüyor” diyemez hale geldiler. Sonuç olarak Tevhidi tahkim maksadıyla yeni bir inanç, yol, Mezhep doğdu. Ortadoksia. Teslis akidesinde “Baba” kavramına çok daha önem vererek Tevhide daha yakın hale geldi.

Doğu Roma, Bizans’ta doğan Ortodoks anlayış merkezi Konstantinopolis oldu. Bu yeni düşünce batıdaki Katolik tatbikat ile her alanda rekabete başladı. Bu sebeplerden dolayı İstanbul’da yapılacak yeni Mabet yer, tarz, bina gibi unsurlarıyla çok önemli idi. Her unsuru batı ile rekabet edip, “Tevhidi tahkim” kavramını nazara verip düşündürmeli idi. Miletli fizikçi İsidoros ve Trallesli matematikçi Anthemius bu görevi üstlendiler. Batılı barbarlar tarafından imha edilen eskisinin yerine, Kubbe formlu bir yapıya karar verdiler ve gerçekleştirdiler. MS.537

Böylece Ayasofya (İlahi Bilgelik) Mabedi inşa edilmiş oldu.

Mimaride “Kubbe formu” düşünce dünyasında çok önemli bir kavramdır. Kubbe altında barındırdığı insanların duygu ve düşüncelerini hep zirveye kenetlenmesini sağlar. Nereden bakarsa baksın bu böyledir. Duygu, düşünce ve nazarların bir noktada odaklandığı, zirvede temerküz ettiği, tevhide ulaştıran bir form dur bu. Adeta yeryüzünün tüm manevi mahsulatını, tüm aktar-ı alemden toparlayıp, göklere, Arş-ı Alâ’yâ sunduğu bir yapı tarzıdır. Bu sebeple alem-i İslam’da mabetler ve kutsiyet ifade eden tüm yapılar, önceleri piramit formuna, daha sonraları ise kubbe formuna dönüşmüştür. Selçuklu döneminden beri böyledir. Tüm minareler çok uzaklara “Allah bir” diye haykırırken, Kubbeler Tevhit ehlinin duygu ve düşüncelerini, ibadetlerini Arşa sunar. Bu sebeplerden dolayı mimari olarak “Kubbe formu” ulaşılan en gelişmiş “Tevhidi mabet formu” dur.

Bu dönemde “Peygamberlik Müessesesi” hatemi, son Peygamber Hz. Muhammed (asm) dünyaya gelmiş (MS 571-634); En mükemmel insanın tarifi demek olan, en mütekâmil Dini, en gelişmiş “Nübüvvet Medeniyeti” anlayışını, tüm insanlığa şamil olmak üzere tebliğ etmişti. Ümmetine “Tevhidi” ve Allah’ın Kelamı nı yüceltip tüm insanlığa ulaştırma görevini yüklerken, coğrafi hedef olarak gösterdiği tek bir yer vardı: Konstantinopolis, İstanbul. Ve İstanbul’un sancağı olan, Tevhide yaklaşım maksatlı Mabet  “Ayasofya”.

Bu hedefe ulaşmaya çok Sahabeler niyet etmiş, ömürlerini bu uğurda tüketmişler. Fakat fetih bir tek kumandana ve onun övülmüş ordusuna nasip olmuş (MS 1453) Fatih Sultan Mehmet 21 yaşında, rüyalarının, hayallerinin kızıl elmasına ulaştırılarak fethe muvaffak kılınmıştır. Ve şehre girdiği gün, hiçbir şeye bakmadan, doğruca Ayasofya’ya yönelmiş, Mabede girdiğinde söylediği ilk sözler maksadını, olup biten tüm gerçekliği, tüm çıplaklığı ile ifade edebilmiştir:

Allahu Ekber

Kisra’nın sarayında örümcek perdedarlık ediyor,

Efrasiyab’ın kalasında baykuş nevbet vuruyor…

Ve “tevhidin” bu yeni mabedinde, ilk namazı, şükür namazını kılıyor. Mücadelenin medeniyet anlayışı mücadelesi olduğunu; Galibin “Nübüvvet Medeniyeti” olduğunu, Ayasofya mabedinin de bu mücadelenin sembolü olduğunu, eski çağın kapanıp, yeni bir çağın başladığını ilan ediyor.

Şiirde söz konusu olan geçmiş doğu medeniyetlerindeki sembol yapılardır ve o medeniyetleri sembolize eder. Kral Efrasiyab Zerdüşt idi. Zerdüşt dini (MÖ 600) de tek tanrılı (Ahura Mazda) bir din olarak başlamış sonraları sıfatların her biri ayrı bir tanrı olarak kabul edilip, düalizme dönüşmüştür. Efrasiyap kalesi metal yapılı, yarı yeraltı kalesi olan (Hanakana) kalesidir. Tak-ı Kisra ise ateşperest Mecusilerin sarayıdır. Son peygamber Hz. Muhammed (asm) Veladeti gecesi yıkılmıştır.

Tevhidin ana Sembol Mabedi, ilk Mabet, Hz. Adem (as) ve sonra Hz. İbrahim (as) inşa ettiği günden beri Kabe’dir. Putperestliğe karşı Mekke fethi ile tekrar Tevhide mabetlik eder duruma getirilmiştir. Sonra Kudüs, Mescid-i Aksa gelir. Mükerreren şirke düşen Yahudiliğe karşı Tevhidi sembolize eder.

Nübüvvet Medeniyetinin son ve önemli mabedi Ayasofya’dır. Tevhide yönelen Ortadoksi, daha sonraları dinin devlet kontrol ve hakimiyeti demek olan “Bizantinizm”e dönüşmüştür. Teslis akidesi devam etmektedir. Fetih sonrası Ayasofya Mabedi “Tevhid” nöbetini Hıristiyanlık dininden devralmış, o dönemde Düalist Batı Medeniyetine karşı “Nübüvvet Medeniyeti”ni sembolize etmiştir. Fatih bu sembol mabedi devlet mülkiyetine katmamış, özel Vakıf mülkiyeti olarak devam etmesi için gereken her türlü altyapı ve düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Çünkü son Peygamber (asm) in tebliğ ettiği din, hiçbir zaman, hiçbir devletin kontrol ve hakimiyetine girmemiştir. Her dönemde Kur’an, Hadis, Kıyas-ı Fukaha, icma-ı ümmet düsturları çerçevesinde gelişmesini sürdürmüş, rey-i cumhur esas olmuştur. Devlet baskı ve yönetimine asla boyun eğmemiştir. Hz. Hasan (ra) ın maddi hilafetten feragatle, manevi hilafete çekilmesinden sonra bu hep böyle olmuştur. Mezhep İmamları dahil, ulema bu uğurda her türlü zulüm ve baskılara karşı koymuş, boyun eğmemişlerdir. Nübüvvet Medeniyeti nin gelişim seyri “sivil” olarak devam etmiş ve etmektedir.

Zaman tünelinde tarih 1800’lü yıllara geldiğinde “Nübüvvet Medeniyeti”ne karşı medeniyet anlayışı da değişmiştir. Düalist anlayış artık Katolik Ruhban baskısından çıkıp dönüşüme devam etmektedir. Yeni hedef pozitif materyalizm den kaynaklanan, Modern ite anlayışının dayattığı “seküler medeniyet” anlayışıdır. Ve İstanbul bu rekabetin arenası haline gelmiştir. Tanzimat hareketi ile başlayan “Allah’ın dinine iftira” kampanyası tüm hızı ile devam etmiş, İ. Şinasi (1826-1871), M.Reşit Paşa desteği ile E. Renan, A. Comte, L. Büchner’lere ait düşüncelerin İstanbul’a, Askeriye ve Tıbbiye mektepleri ne taşınmasını başlatmıştır. Namık Kemal ünlü “Renan Müdafaanamesi”ni yazmış, fakat ne hikmetse bu kitap bu güne kadar ulaşılması zor kitaplar arasında yerini almıştır. Dr. Dozi’nin iftiraları rahatlıkla okunabilirken, “Renan Müdafaanamesi” günümüz Meclis Kütüphanesi’nde dahi bulunmamaktadır.

Ve 1900’lü yıllar. Savaş yılları sonrası; Tarihçi Murat Bardakçı’nın yayınladığı belge ve bilgilere göre, yeni yöneticinin 1922 yılında İngiliz kadın gazeteci Grace Ellison’a verilen mülakatında yer alan “Elimden gelse bütün dinleri okyanus dibine gömerim” sözleri ve başka vaatler. Yeni Cumhuriyet, Lozan dayatmaları, anlaşmalar, Tek Parti CHP dönemi ve bilinen uygulamalar. Yıl 1934 Ayasofya müzeye dönüştürülen Sembol Mabet… Sembol niteliğini bu durumda dahi ortaya koymuş, Seküler Medeniyet dayatmaları ile “Pagan kültürü”nün olabildiğince sergilendiği bir arena haline getirilmiştir. Konu USA ve Berlin merkezli “Bizantinistler Cemiyeti” tarafından yakın takiptedir.

Yine bu dönemde Bediüzzaman Said Nursi, altı bin sayfadan fazla Risale-i Nur külliyatını 14 cilt halinde telif ederek, “Tevhidin”, “Nübüvvet Medeniyeti”nin temel esaslarını günümüz bilgi seviyesi ve düşünce düzeyine göre yeniden “Tecdit” edip, yorumlamıştır. Bu faaliyet sürgün, tarassut, hapis gibi her türlü zulüm ve devlet baskısına rağmen tamamlanmıştır. Günümüzde Devletin resmi kurumlarınca yayımlanıp, istifadeye sunulmuştur.  Eserlerinin muhtelif yerlerinde Ayasofya’nın sembol niteliğini vurgulamış, asli fonksiyonuna döndürülmesi için devlet ricaline defalarca istekte bulunmuştur.

Yıl 2020, ulu mabet mahkeme kararı ve “devlet aklı” marifetiyle yeniden asli fonksiyonuna döndürülürken ihtiva ettiği sembolizm neleri ifade ediyor? Düşünebildiklerimi sıralarsam:

1-“Tevhidi” ifade ediyor. Minarelerinden tekrar günde 5 kez  “Allah’tan başka ilah yoktur” sedaları dünyaya duyuruluyor. Tekrar aktar-ı alemin manevi mahsulatını, ibadetlerini, dualarını kubbesinden arş-ı alaya sunuyor.

2-İlk insan Hz. Adem (as) dan beri, insanlığın sosyal tekamülü ile gelişerek gelen “Nübüvvet Medeniyeti”nin  “Sürekliliği”ni, ve kıyamete kadar bâki olduğunu ifade ediyor.

3-Tekrar bir çağın kapanıp yeni bir çağın başladığını ilan ediyor.

4-Bu yeni çağda Modernitenin önerdiği bilgi ve gücü kötüye kullanarak “Zayıfın elindekini al” önermesine meydan ve imkan hazırlayan (Seküler Medeniyete) karşı; Nübüvvet Medeniyeti nin “Zayıfa Yardım Et” önermesi ile galibiyetini ilan ediyor. Güncel  “göçmen” ve “Virüs salgını” sırasında şahit olunanlar bunun göstergelerinden bazıları.

5-Nice yıkım, vahşet ve ocakların sönmesine sebep olan “menfi milliyetçilik” önermesine karşı, “Müspet İslam Milliyeti” önermesinin genel kabul görmesinin ilanını temsil ediyor.

6-Devlet Başkanı düzeyinde “Kur’an tilaveti ve namaz” ile açılmasıyla, yeni açılan çağda “Nübüvvet Medeniyeti” önermelerinin dikkate alınacağını ilan ediyor.

7-“Kâmil İnsanlık” kavramının “Menfaatperest İnsan” anlayışına galibiyetini ilan ediyor.

Bu vesileyle Devlet Başkanımız Sayın R.T.Erdoğan’a ve tüm devlet ricaline şükranlarımı arz ediyorum. Ayrıca Allah ve Peygamber (asm) rızasına ulaşmış Koca Sultan Fatih için bedevi, barbar nitelemesinde bulunan USA ve AB beslemesi “düşkün, sözde aydın”lara bu gerçeklerin sus payı olmasını diliyorum. Umarım Gazeteci-Yazar Sn. Hüseyin Yılmaz’ın deyimiyle “Katran yüzlü 101 ak başlı” aydın müsveddeleri de bu yazıdan hissedar olurlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum