Ayhan KÜFLÜOĞLU

Ayhan KÜFLÜOĞLU

Modern – Seküler – Lâik Bilimin Bâtıl İnancı: Sebeplerin, Failsiz ve Öznesiz Hareket Ettiği İnancı (Olgu ve Algı Arasında)

Modern – Seküler – Lâik Bilimin Bâtıl İnancı: Sebeplerin, Failsiz ve Öznesiz Hareket Ettiği İnancı (Olgu ve Algı Arasında)

Aristoteles’e göre kâinatın ve kâinattaki herhangi birşeyin ortaya çıkma ve varlık kazanmasını sağlayan Dört Neden vardır: 1) Maddî Neden (causa materialis), 2) Formel/şekilsel Neden (causa formalis), 3) Etken/muharrik (harekete geçirici ve yönlendirici) canlı/iradî/fail Neden (causa efficiens) ve 4) Amaç/gaye/ereksel Neden (causa finalis).

Meselâ “masa” yapan bir marangoz örneğinde: Marangoz, o masanın “iradî-canlı fail nedeni”yken; masanın yapımında kullanılan çekiç, testere ve tahta, çiviler, “maddî neden”; masanın niçin ve hangi gayeyle yapıldığı, yani masanın yerine getirdiği fonksiyon ve işlev de (üzerinde yemek yemek, kitap okumak, bilardo oynamak gibi), o masanın “amaç/ereksel/gaye nedeni”; masanın, masa olarak gerekli yeterliliği taşıması; yani masa olarak faydalanılabilmesi için gerekli olan şartları taşıması; yani masanın şekil/form ve tanım/ta’rifi de, (yani onu görünce, “ha bu masadır” deyip, ismini bileceğimiz) o masanın “formel/sûrî/şekilsel nedeni”dir…

1600 – 1700’lü yıllarda şekillenip, sistemleşen ve gelişip; ülke ve coğrafya, din ve kültürden bağımsız tüm dünyaya hâkim olan Modern – Seküler – Lâik Bilim/sellik ve bunun ürün ve sonucu olan Bilim’in epistemolojisini oluşturan Ateist–Deist ve Materyalist – Natüralist ve Determinist paradigma; araştırma ve gözlem, inceleme ve ölçme ve deneylerininin sonucunda elde ettiği data / hamveri ve bilgilerin, tasvir ve ifadesinde; yani inşa ettiği “Bilimsel Bilgi’de”; Aristoteles’in “Etken/muharrik/canlı/iradî Fail Nedeni”ni, devredışı bırakmakta, bunu dikkate almamaktadır.

Bunun nedeni ise: Evrenin, varlıkta durma ve işleyişinde; “Tanrı” gibi herhangi bir “fail neden”e zaruret ve ihtiyaç olmadığını; aksiyomatik olarak doğru kabul etmesidir! (Bunun; Bilim’in “Metodik Natüralist” olmasıyla, izah edilebilir ve meşru gösterilebilir bir tarafı yoktur. Yani: Modern – Seküler – Lâik Bilim’in tercih edip, taraf olduğu bu Materyalist – Natüralist paradigma; ma’sum bir seçim ve yöntem meselesi değildir. Çünkü: “Materyalist–natüralist” paradigmayı tercih etmenin; ister “metodik ve şekilsel” olsun ve isterse “hakikî” olsun, aralarında bir fark yoktur. Çünkü: Sahtesi de, hakikîsi de; insan zihnine, aynı varlık ve bilgi, tasavvur ve algısını kodlar. Yani: Ateist-Deist ve materyalist, natüralist ve determinist bir evren algısı; Fizik – Kimyayla Otomatik olarak işleyen bir varlık anlayışı...)

Bunun sonucu olarak; anaokulundan beri, defalarca bu “Modern – Seküler Lâik Bilimsel Bilgi”ye ma’ruz kalan insan zihninde; evrendeki fiil/faâliyet ve eser/sonuçların, failsiz ve ustasız olabileceği (yani kendi kendine; yani maddenin, kendi tabiât ve özelliği nedeniyle olabileceği) ve olduğu algısı oluşmaktadır. Bunun üstüne bir de; inanıp – inanmamaktan bağımsız ve ayrı, tarafsız ve nötr Bilim, olgusal ve objektif Bilimsel Bilgi” algı ve imajı eklenince; bu ambalaj ve etikete aldanan insan zihnine; ateist-deist ve materyalist, natüralist ve determinist felsefe ve inanç(sızlık)ların, telkin ve endoktrinasyonu kolaylaşmaktadır.

Seküler Bilim/sellik’in bu epistemolojik şiddet ve baskı, zihnî yönlendirme ve manipülâsyonları neticesinde; zamanımızın ruhunda; varlık ve hareketi, işleyiş ve sonuçlarında; (güya) “Allah’tan bağımsız ve ayrı ve O’na ihtiyaç da duymayan” bir varlık ve evren, anlayış ve tasavvuru yaygınlaşmış ve tek genelgeçer anlayış olmuştur. Ve bu bakış; “Bilimsellik Kriterleri” adı altında; başka bir varlık tasavvur ve tasvirine izin vermemektedir...

Lâik Bilim/sellik’in, çağımıza dayattığı bu algı ve anlamlandırma neticesinde; “Allah-ahiret”, hatta “ölüm”, sanki yok(muş) gibi bir hayat sürmekteyiz! Üstelik bu yoksayma ve unutmalar, normâlimiz olmuş!... Uykumuzun, şiddet ve derecesini şuradan anlarız ki: Cansız ve iki boyutlu bir taklit olan, basit bir “kuş” resmine bakarken bile; hadsen ve refleksif olarak akla gelen “ressam”; hakikî ve canlısı olan kuşlara bakarken, hiç gelmemektedir! Veya: Yumurtadan kuş çıkması, şapkadan tavşan çıkması kadar şaşırtmıyor bizi! Ayağımızla bastığımız topraktan; ağaç, çiçek, meyveler çıkması; çok doğal ve normâl geliyor bize! Halbuki onlardan birisini, meselâ “üzüm”ü kendimiz imâl etmeye kalksak; boyahâne, tatlandırıcıların olduğu; üretim – montaj bantlarının döndüğü; döküm – kalıp ve ambalaj bölümlerinin olduğu; yani “hammadde – son ürün”, tam techizatlı, koca bir fabrika kurmamız gerekir!... Elhasıl: Anormâl olanlar, normâl; normâl olanlar anormâl geliyor bize!... Bir resmin, ressamını çağrıştırması kadar bile olsun; kâinatta hiçbirşey, bize O’nu hatırlatmamakta, O’nu çağrıştırmamaktadır!... Yani: Algı ve anlam, refleks ve çağrışımlarımız bozulmuştur! Bir efsun ve illüzyonun etkisinde olup; sahnede bize gösterilen eşyayı, olduğu gibi görmemekteyiz! Bir sihir ve hipnozun içerisinde, zihinlerimiz teshir edilmiş olup; gözüaçık, hipnotik bir uykudayız, uyumaktayız!

Üstelik: Bu gaflet uykusu, bu dalmışlık / dalgınlığımızın farkında değiliz; uyuduğumuzu bilmediğimizden, uyanmaya da çalışmıyoruz! Daha kötüsü: Uyanık olduğumuzu, binler fen – felsefeyi bildiğimizi iddiâ ediyoruz! Halbuki: Okumadığımızdan, anlam ve ne dediğini bilmediğimiz bir kitabın; içerisindeki yazı ve harflerin, şekil ve birbirleriyle münasebetlerini bilmek, “ilim” değildir. “KüN” emrinin, Kudret Kalemini harekete geçirmesi sonucu; yani Kader’in, Kaza edilmesiyle; uzay-zaman sayfalarında yazılan Kâinat Kitabındaki, Kalem uçları veya mürekkep Noktaları olan, “atom” zerrelerinin; hareketlerini ve birbirleriyle ilişki ve münasebetlerini bilmek ama bu harflerle yazılan mesajları okumamak; yani kitabın, anlam ve tercümesine hiç dikkat etmemek, “hikmet” değildir; “ma’rifet” hiç değildir...

Madde ve evrenin varlık ve işleyişinde; sanki hiç zaruret ve ihtiyaç yokmuş gibi, “İradeli Fail Neden”in yoksayıldığı Seküler Bilimsel Bilgi’de saklı ve gizli bu tür bilinçaltı altkomut / subliminâl mesajların; insan zihnine telkin ve ilkâ ettiği, bu algı ve zihnî manipülâsyon/yönlendirmeler neticesinde; bu algı ve anlamlandırmanın; kitap–medya, okul–ev, her yer–zamanda, devamlı telkin ve tekrarıyla; yani tüm hayatı boyunca, bu dezenformatif bilgiye ma’ruz kalan zihinlere; seküler – lâik ve ateist – deist bir inanç ve dünya görüşü empoze edilir. Modern-Seküler-Lâik Bilimsel Bilgi ve ifadeler kanalıyla, insan zihnine enjekte edilen, bu eksik ve yanlış evren tasavvur ve algısının, devamlı telkin ve tekrarı; buna ma’ruz kalan zihinleri; ateist (münkir/kâfir) ve deist (müşrik) inanç(sızlık)lara, manipüle edip – yönlendirir…

Modern – Seküler – Lâik Bilim/sellik, ham araştırma – gözlem – deney – ölçüm veri ve bilgilerini dile aktarırken; yani Bilimsel Bilgi’nin inşasında; aksiyomatik olarak, “failsiz ve öznesiz” cümle ve ifadeler kullanır. Yani: “Tanrı yok(muş); varsa ve olsa bile, evrenin işleyişine karışmıyor(muş!)” altzemin ve kontekstinde, ifadeler kullanır ve üstelik bunu, “Bilimsellik Kriteri” olarak dayatır. Bu kritere göre şekillendirdiği Bilimsel Bilgi’yi;“evrendeki faâliyet ve sonuçları, Tanrı’nın fiil ve eseri değil(miş)” altzemin ve bağlamında dizayn eder; bu arkafonda inşa eder. Bilim ve ders kitaplarında; bu alt/subliminâl mesajı; bilinçaltına telkin ve ilka, kod ve programlayan; kirli–virüslü ifadeler kullanır.

Madde ve faâliyet/işleyişi hakkında; ham gözlem – ölçüm veri ve bilgilerinin; yani evrendeki olgu ve olayların; sadece Failsiz Sebep-Sonuç etkileşimi bağlamında, sadece Nedensellik İlişkisiyle şablonize edilip, tasvir ve resmedilmesi; yani Bilimsel Bilgi’nin, “bu iş/leyiş’i, maddî sebepler/tabiî süreçler/otomatik sistem-mekanizmalar/uzun geçen zamanlar… yapıyor” şablonunda kurgulanıp, böyle inşa ve ifade edilmesi; “bu işi Allah yapmıyor, bu işin olması için O’na zaruret ve ihtiyaç yok (!)…” şeklinde bir inanç/sızlık altmesajı vermenin, asimetrik ifadesidir. Yani: “Sebepler, sonuç veriyorsa; sebepler yapıyorsa; Allah yapmıyor demektir(!) ateist-deist mesajının, tersinden ifadesidir.

Bilimsel Bilgi’nin bu şekilde dizaynıyla; verilmek istenen mesaj, bilincin işitemeyeceği desibelde, bilinçaltına usulca fısıldanmış olduğundan; bu mesaj, bilinçli farkındalık/bilincin, kalkan ve filtrelerine takılmadığı ve eleştirel bir süzgeçten geçmediği için; hipnotik bir telkin ve zihinsel komut, emir ve yönlendirme işlevi görür.

Bilimsel Bilgi’nin, bu şekilde “ateist-deist ve materyalist, natüralist ve determinist” paradigma ve inanç/sızlık’ların bakış açısına göre kurgulanıp–inşa edilmesi; Modern–Seküler–Lâik Bilim ve Bilimsellik’in; tarafsız ve objektif, nesnel ve olgusal, nötr ve yalın olmadığının; en büyük kanıtlarından biridir. Tüm İnanç ve İnançsızlıklardan; bağımsız ve ayrı olmadığının, en büyük delillerinden biridir.

Zaten önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi: Ölçüm bilgileri hariç; araştırma-gözlemlerimizde, birşeyi, ya “fail ve yaratıcı ve işleticisi var(mış)” gibi inceler ve ifade ederiz veya “yok(muş)” gibi inceler ve ifade ederiz. “Var– yok”un ortası veya dış eşit uzak noktası olmadığı için; yani Mantık’ın dili ve Dil’in mantığı icabı; bu iki şıktan bağımsız ve ayrı ve eşit uzaklıkta bir gözlem ve ifade biçimi yoktur ve olamaz.

Modern – Seküler – Lâik Bilim/sellik Epistemolojisi; doğru – yanlış ayırmadan tüm inançları, Bilimsel Bilgi’nin “tarafsızlık ve objektivite”sini bozan ve kirleten, bir “virüs” gibi gördüğü için; (var–yok’un; üçüncü şıkkı ve/veya ortası ve/veya dış noktası, mantıken ve ontolojik olarak olmadığı için) başlangıçta, yani aksiyomatik olarak; “inançsızlık(yani ateist/deist ve materyalist, natüralist ve determinist) tarafa savrulmuş ve düşmüştür. Üstelik; seçtiği bu taraf, sanki objektif doğru ve nesnelmiş gibi; Bilimsel Veri ve Bilgi’yi üzerine inşa ettiği arkafon/zemin/kontekstte saklı ve gizli, verdiği alt/derin mesajlarla; bunun telkin ve savunuculuğunu yapmaktadır…

Modern – Seküler – Lâik Bilim/sel Bilgi ve ifadelerin, metalinguistik yapısöküm ve dekonstrüksiyonundan çıkan bu sonuca göre; “Bilgi(ilim, veri / data – information – knowledge) ve “Bilim(science) kavramları arasındaki farkı netleştirmek gerekir. Kâinat ve içindeki “bilgi”nin (veri/data–information–knowledge), “modern ve seküler, lâik” (daha doğrusu “dinden bağımsız”; daha doğrusu “ateist”) Bilim/sellik Kriterleri’ne göre, gözlem ve yorumlanması sonucu üretilmiş, dezenformatif ve manipülâtif “filtreli ve virüslü bilgi”ye; yani “bilgi”nin, “modern–seküler–lâik bilimsellik” prizma ve yorum / filtresinden geçerek, yeniden inşa edilmiş hâline, “Modern – Seküler – Lâik Bilim (science)” diyoruz biz… Bu Bilim/sellik’in; “Madde ve Enerji + Uzun Zaman ve Tesadüf + Tabiât ve Zorunluluk + Kanun ve Evrim-Devrim = Herşey Mümkün” aksiyom / önvarsayım / inanç ve/veya inançsızlığına göre kurguladığı ve zihnimize bina ve inşa ettiği, bu sahte ve sanal algı ve imajı; bu “Failsiz/öznesiz Çalışan Otomatik Evren” tasavvur ve modelini kabul etmiyor; üstelik reddediyoruz…

Modern–Seküler Bilimsel Bilgi’yle aktarılan bu eksik–yanlış, varlık ve evren algı ve anlamlandırması; bu telkin ve tekrarlarla formatlanıp – yeniden programlanan zihinlerde; gerçeğin, birebir resmi ve zihinsel yansıması olarak görülmeye başlanır. Bu hipnoz neticesinde; zihinde oluşan bu algı ve kurgusal gerçekliğin; varlık/işleyiş/gerçeğin; nesnel ve objektif, nötr/yalın ve olgusal görüntüsü olduğu, ‘sanrı’ ve illüzyonu oluşur. Yani: Zihinde oluşan bu algı ve illüzyon, olgu ve olan (tarafsız ve nötr, yalın nesnel ve objektif gerçek) zannedilir...

Seküler Bilim’in, madde ve evren araştırmalarında elde ettiği ham gözlem – ölçüm veri ve bilgilerini; “şu sebeple, bu enerjiyle, o nedenle, bu kuvvet/ısı ve zamanla bu iş oldu/oluyor” şeklinde şematize edip; neden–sonuç ilişki ve etki–tepkileri tarzında, Determinist kalıba dökmesi; yani Bilimsel Bilgi’yi, “determinist – materyalist – natüralist” bağlamda inşa etmesi; manipüle edilmiş bu kirli–virüslü, dezenformatif bilgiye ma’ruz kalan zihinler üzerinde; “Evrendeki bu işleyiş; şu sebep–sonuç etkileşimi, bu madde–enerji hareket–dönüşümü ve uzun zamanın geçmesiyle olabiliyor ve oluyorsa; o hâlde, evrenin varlık ve işleyişi ve ürettiği sonuçlarda, Tanrı gibi herhangi bir fail ve özneye, zaruret ve ihtiyaç yoktur(!) algı ve sonucunu doğurmaktadır.

Diğer deyişle: Evren ham gözlem veri ve bilgilerinin; fail ve özneyi hesaba katmadan, sadece Yatay Nedensellik Bağlamında dizayn edilip, yazı ve söze aktarılması; yani Bilimsel Bilgi’nin bu kalıp/formatta düzenlenmesi ve sunulması; bu eksik ve tek taraflı bilgiye ma’ruz kalan zihinler üzerinde: “Kâinattaki bu işleri; fizik-kimya kuvvetleri, maddenin tabiî özellikleri, sebep-sonuç etkileşimleri ve otomatik doğal mekanizmalar yapıyor/yapabiliyorsa; Allahû Teâlâ yapmıyor demektir…(!) Evrenin varlık ve işleyişinde; Tanrı gibi bir faili gerektirecek, nedensel bir boşluk ve loşluk yok…(!) altmesaj/komut, yani zihinsel yönlendirmesi; asimetrik olarak bilinçaltına enjekte edilmiş olur.

Fakat Dil’in mantığı ve Mantık’ın dili icabı; “eser, ustasız ve fiilsiz ve fiil de failsiz olamayacağı” için (kitap – yazı – yazma – yazar gibi); Modern – Seküler – Lâik Bilim, mecburen “ısı, ışık, enerji, kuvvet” gibi bazı “somut / maddî nedenleri” veya “kanun, uzun zaman, içgüdü, çevrim-döngü, dönüşüm, mekanizma” gibi isimlerle andığı bazı “soyut süreçleri”; o sonuçların alınmasında sanki canlı ve şuurlu, irade ve bilgili bir “fail ve özneymiş” gibi lânse eder ve öyle bir algı oluşturur. Yani: Seküler – Lâik Bilimsel Bilgi’de; cansız ve şuursuz olan madde ve sebepler; sanki bilgi ve irade sahibiylermiş gibi, “fail ve özne” katına yükseltilir!

Bu çalışmada biz; sebeplerin, müessir ve failini sorup – araştıracağız. Yani: Cansız ve şuursuz olan o sebepleri; kim harekete geçirdi ve kim bu işe yönlendirdi ve kullandı? Yani: Bilgi ve iradeden yoksun bu sebeplerin, “müessir ve illet ve fail”i kim? Kör ve başıboş olduğu için; ufacık bir rüzgârla her yöne savrulup-gidebilecek, şuursuz bir araç-alet olan, o maddî sebep ve enerjileri; o sonuçları almak için zorlayıp-yönlendiren; o amaçlara, şevk (çeken) ve sevkeden (iten) kim? Yani: Belli bir sonucu almak için; sebepleri koordine edip, aynı amaç etrafında birleştiren; sebepleri, bir araç olarak kullanan kim? Cansız ve şuursuz; bilgi ve irade, göz ve kulaktan yoksun olan bu madde ve enerjiyi; bu işe, kim sebep yaptı? Bu iş/işleyişe, maddî sebepleri vesile ve vasıta kılan; bu işte, aracı eden; işin yapılmasında, alet-edevat olarak kullanan kim?... gibi soruların cevabını arayacağız.

Yani kamera ve kadrajımızı genişleterek; ekmeği kesen bıçağı, kimin tutup – harekete geçirdiğini görmeye çalışacağız. Çünkü en büyük yalan; gerçeğin bir kısmını söylemektir, gerçeği eksik anlatmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.