Afife ARTIK
Barla Lahikası Müzekerelerinin onüçüncüsünden notlar
Risale Akademi’de Barla Lahikası mektublarını müzakereleri davam ediyor. Bu hafta üzerinde durulan pek çok konudan bazıları bunlar oldu:
Said Nursi, kendi şahsî dükkanını katiyyen kapattığını ve Kur’an elmaslarının kendi şahsî dükkanında bulunanlar ile karıştırılmasını istemediğini vurguluyor. Şahsımı mübarek bilerek gelenleri kabul etmiyorum diyor. Kur’an dellalı vasfı üzerinden gelenleri baş göz üstüne kabul ettiğini ve bu görüşmenin tatlı meyveleri olduğunu zikrediyor. Bu meyveler; kutsî dükkanın mücevherlerini Üstaddan almak, bazı şartları yerine getirerek Üstadın her sabahki dualarından hissedar olmak ve Üstadın yanında hâzır olarak Kur’an hizmetinde el ele ve kalb kalbe verip gayet ciddi bir surette rabt-ı kalb etmektir.
Mevlana hazretleri kalbden kalbe yol vardır demiştir. Nur talebeleri ise kalbler arasında adeta zincir gibi muhkem bağlar olduğunu yaşadıkları ile isbat etmişlerdir.
Bediüzzaman’ın bu sözü üzerinde çok ciddi çalışılması gerekir: “Bu zamanda hukukullah, hukuk-u ibadı içine alıyor, tazammun ediyor.”
Üstad, Mustafa Ağabey’in sallabacak olan lakabını sarıbıçak olarak değiştirmiştir.
Üstad, Hulusi Ağabey’e hitaben “senin halis niyetin benim müşevveş niyetimi tashih edecektir” diyor. Demek halis niyetli bir dost, kardeş, arkadaş çok mühim bir hazinedir. Halis arkadaşlar ile karışık niyetlerimizi tashih edebiliriz. Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi içinde her bir kardeşimizi bir mürşit gibi bilerek her birinin ihlası ile, iktisadı ile, güzel ahlakı ile hayatımızı tashih edebilir daha sahih, daha hakikat ile hemhal bir hayat yaşamak için dua edebiliriz. İstişare bu duanın metodu olmalıdır. Hür ve eşit insanların istişaresi güzel meyveler verir.
Fatır-ı Hakîm bu kainatı isimlerinin tecellileri ile yaratıyor. Tabiat dediğimiz de kudret ve iradeyi içinde taşıyan emr-i tekvininin cilvesidir, kanunlar bize Rabbimizin fiilleri ile nasıl iş gördüğünü gösteriyorlar. Bir kitabın fihristesi o kitabı yazan olamayacağı gibi kanunlar da tesir sahibi değiller. Allah’ı kabul etmeyenler bu kanunları ilah gibi kabul ediyorlar ve onlarda tesir vehmediyorlar.
Hafız Ali Ağabey, şirk ile imanın ve iyi ile kötünün tefriki için Mirkatü’s-sünne (11. lema’a) Risalesini bir mihenk olarak tanımlıyor. Risale-i Nurların bu zamanın zülumatını yırtan nur-u lâyezalî olduğunu diyor.
Risalelerde bir ferdi ikaz için yazılan bir mektubun bile, her meşrebe bakar bir gözü, herkese yarar bir sözü bulunuyor.
Hafız Ali Ağabey Barla Lahikasının 201. Mektubunda (erisale) Aziz Üstadına hitaben diyor: “Nasıl duâgu olmayalım ol Hazret-i Dellal-ı Kur’ana ki, isyanımıza bakıp, bizleri halka-i irşadından hariç ve hâl-i aslimize bırakmadı ve inşallah iki cihanda da bırakmayacaktır. ”
Üstad; Hafız Ali, Santral Sabri ve Sarıbıçak Ali için “üç cesetli bir ruh” tanımlamasını yapıyor. Bugün de Nur Talebeleri içinde aynı ruhu taşıyanları bir arada omuz omuza hizmetleri fevkalade semeredar olacaktır. Biz de kardeşlerimizin ruhlarına ve kalblerine, ruh ve kalbimiz ile muhatap olarak nefis ve şeytanın rekabetkarane birbirimize baktırması vartasından korunabiliriz.
Zalimlerin zulümlü oyunları âlem-i insaniyetin fıtrat-ı hayat-ı hakikiyesini unutturuyor.
Âlî ruhlar, Risale-i Nur talebelerinin etrafında zırh ve muavindirler ve havf edene cesaret ve şecaat verirler, kavilere refik olurlar. Hassaten Keramet-i Aleviye Risalesi ve Keramât-ı Gavsiyye Risaleleri bunun delillerini gösteriyorlar.
Hiçbir vakit hediyeleri kabul etmeyen Said Nursî, Nuh Bey’in hicazdan getirdiği hediyeleri baş üstüne kabul etmiş ve bu hediyenin içindeki kerametin, hizmetin makbuliyetine bir alamet olarak, Ravza-i Mutahhara sahibinin teberrükü olduğuna kanaat getirmiştir. Bu hediye içindeki fevkalade tevafuklar, içindeki kast ve iradeyi göstermiştir. Nuh Bey’in de ihlas ve samimiyetinin bir kerametidir.
Mucizat-ı Ahmediyye Risalesi, asr-ı saadetin manevi suretini almıştır.
Barla Lahikasının erisale tasnifine göre 217. mektubu vahdet-ül vücud ve vahdet-i şuhud meslekleri hakkında izahları içeriyor. Hususen bu zamanda vahdet-ül vücud mesleğinde gittiğini iddia eden bir kısım insanlar dünya aşkı yüzünden, dünyanın fani yüzünün inciticiliğinden kaçmak ve zevali görmemek için adeta aşık oldukları dünyanın fenaya gitmesine tahammül edememek yüzünden bu mesleğe giriyorlar. Fakat bu mesleğin esası Allah namına kainatı hiçe saymak iken bugün ise kainat namına Allah’ı inkar etmeye kadar götürebiliyor. Risale-i Nur bu meseleyi tam heleltmiş ki; hakiki olan Esma-i İlahiyye’nin hakiki ayineler istediğini ve her şeyin hakikatinin bir esmaya dayandığını bu nedenle de kainata göz kapatarak Allah’a ulaşmaktansa eserlerine bakıp o eserlerden müessire ulaşmanın, sanatından sanatkarına gitmenin çok daha selametli ve her muhatap olduğu şey ile Rabbini bulabilir bir selametli yol olduğundan bahisler açmış. Miracın da mahlukatın tabakalarında seyahat neticesinde Halıkı bulmak olduğunu izah etmiş.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.