Sebahattin YAŞAR
Bayramlık bunlar!
Telefonum çalışıyor. Ekrana bakıyorum, yakın bir dostum arıyor.
“Hocam, buyurun” diyorum.
“Müsait misiniz, bir konu vardı…” diyor.
Ben de, “Buyurun hocam, müsaitim..” diyorum.
Hocanın ses tonundan bir şeylerin olduğu anlaşılıyor. Bu her zaman konuşmada kullandığı bir ton değil.
Meraklandım.
“Hocam dinliyorum” diyorum.
Kesik ve kısık bir ses tonuyla, “Hocam, bu konuyu paylaştığım için de özür dilerim.” diyor.
Tabi ben iyice heyecanlanıyorum.
Sesi iyice buğulandı ve ağlamaklı bir hale geldi. Bir şeylerin yaşandığı aşikârdı ama anlatılmayınca, bir anlam verilemiyordu.
Bir kez daha, “Hocam buyurun, dinliyorum, lütfen” diyorum.
Hoca zor da olsa, anlatmaya başlıyor.
“Hocam, bizim kenar semtteki medreseye/dershane gittim. Kimsecikler yok. Tek başınayım. Hani öğrencilerin gelmesi yaklaştı ya. Medresede ne var yok bir göreyim dedim. Medreseye vardığımda, ortamın biraz kirli ve tozlu olduğunu gördüm. Neyse ki, süpürgeyi alıp, önce kaba kağıt ve çöpleri şöyle bir topladım. Epeyce de yoruldum. Tam bu sırada içime bir ses geldi. Ses bana şunu söylüyordu: ‘Yani, bu medreseyi niye sen süpürüyorsun? Bu işleri yapacak başkası yok mu? Sen git kendi yapman gereken işleri yap. Senin yapacağın işi başkası yapamaz, ama bu işleri yapan bulunur. Yani, ya öğrencilerin kendileri temizlesin, ya da parasını ver, birisine bu işi yaptır. Zaten pek de yakışmıyor. Sen bu güne bu gün bir avukatsın. Yani bu işler senin yapacağın işler mi? gibisinden hocam, onlarca cümle bana hücum ettiler.”
“Gerçekten ben de bu hücumdan ciddi etkilendim. Ve hatta bir ara, bu süprüntü bu köşede kalsın diye bile düşündüm. Ama neyse ki böyle kalması yakışmıyordu da, bir poşet bularak kaba çöpleri bu poşete doldurma niyetindeyim. Poşeti açtım. Önce kağıtları koyayım dedim. Kağıdın birisi biraz dikkatimi çekti. Kenarları süslü bir kağıt. Bu bir vecize. Hele dur bunu bir okuyayım ve bir kenara kaldırayım diyorum içimden. Vecize, aman Allah’ım! Bu vecize tam benim içinde olduğum hali tahlil ediyor. Diyor ki,
“Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubudiyet boşuboşuna gitmez. Bir dar-ı mükafat, bir mahal-i saadet senin için ihzar edilmiştir.” (Mektubat)
“Hocam, bu vecizeyi okuyunca aklıma hemen sen geldin. Seninle bu yaşadıklarımı paylaşmayı arzu ettim. Hizmetin, henüz daha içindeyken, dünyadayken lezzeti insana ulaşıyor. Cenab-ı Hak bizimle birebir ilgilendiğini, bize ihsas ediyor. Hizmetler içinde kerametvari neticeleri taşıyor.”
Kıymetli avukat beyefendinin, arefe günü dünyasına takılan bu hatırayı paylaşırken, ciddi etkilendiği her halinden anlaşılıyordu. İfadesine göre, her göze yakışan gözyaşlarını orada biraz istimal etmiş.
Bana anlatırken, gözyaşı dökmüyordu, ama gözyaşı dökülmüş bir hatıra olduğu için bu sefer benim dünyamda da bir dalgalanma meydana getiriyordu. Ben de göze yakışan gözyaşlarımdan biraz nasip oldu da, istimal ettim.
İçimden, büyüklerin yaptığı dua geçiyor: “Allah’ım bizi gözyaşı fukaralarından eyleme!”
Sonrasında tabii, anlatılanlar anlatılanda kalmıyordu.
Her içinde yaşanmışlık bulunan hatıra, adeta gönül gönül gezintiye çıkıyor. Her gönle de farklı bir tat bırakıyor.
Ben de hemen dışarıda olduğumdan telefonla, eşimi aradım. Beni duygulandıran hatırayı olduğu gibi paylaştım. Onun dünyasındaki dalgalanmanın ne aşamada olduğunu, hayret cümleleri gösteriyordu.
Yine sonrasında, hemen bilgisayarın başına geçtim ve ‘bu duyurulanlar boşuna değildir’ diyerek, bir tatlı telaş içerisinde, anlatılanları, cümle cümle yakalamaya çalıştım. Vecizeyi tam olarak yakalayamadığımdan, avukat beyefendiye telefonla geri dönerek, “Hocam, dünyamı şu dakikalar itibariyle anlamlandırdın. Sizin hatırayı dinleyeli, gözlerim ciddi ve yoğun bir faaliyet içerisinde oldular. Şu sizin için gönderilmiş vecizeyi tekrar alabilir miyim?” dedim. O da, “Yahu yazma kardeşim, bunlar özel durumlar..” dediyse de ben, “Bu özel durumlar bu dakikada bana duyuruluyorsa, vardır bunda bir özel durum” diyorum ve yazıya devam ediyorum.
Tabi, telefonlar harika duygu paylaşımlarına aracılık ediyorlardı. Telefonlar hizmet ediyorlardı.
Tabi bitmedi, hemen RisaleHaber yayın yönetmeni, Kemal Benek kardeşimi arıyorum. Yine telefonlar anlamlı konuşmalara aracılık ediyorlar. Keşke bu teknoloji harikaları hep böyle hayırlı işler için kullanılsa diyorum içimden.
Kıymetli kardeşim, Kemal Bey’le aynı hatırayı paylaşıyoruz. Anlatılanların ve yaşananların onun dünyasında da bir duygu yoğunluğu oluşturduğu verdiği tepkiden anlaşılıyordu.
O da, “Hocam, bu olsa olsa bir ‘arefe günü hatırası’ olarak paylaşıma takdim edilir” dedi.
Böylece, çok farklı ortamlarda, çok farklı hayat hallerinde, faklı duygularda, farklı cinsiyetlerde dalgalanmalar oluşturmuş; hatta şimdi, farklı şehirlerde, ülkelerde zihinsel kayıtlara titreşimler katarak geçmiş ve biraz daha gelişmiş, bir yazı doğmuş oluyordu.
Evet, her yazı, içinde pek çok yaşanmışlıklar/özel ikramlar taşıyor.
Hayırlı olsun medrese yolundaki Şener kardeşim! Kur’an hizmeti yolunda tükensin ömrümüz inşallah. Sen telefon etmeye devam et hocam. Saygılar.
**
Bayramınız, tatlı duygulanmalar ve huzurlu dalgalanmalar getirsin inşallah.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.