Bediüzzaman 'alimler beni yalnız bıraktı' dedi
Yazar Yıldız Ramazanoğlu Bediüzzaman Hazretleriyle görüşen amcası, Mustafa Ramazanoğlu'nu anlatıyor.
Üstadların rahle-i tedrisatından geçen isimlerin halleri farklı oluyor. Yıldız Ramazanoğlu Bediüzzaman Hazretleriyle görüşen amcası, Mustafa Ramazanoğlu'nu anlatıyor.
Mustafa amcam kendi halinde bir tüccardı. Beyaz eşya ticareti yapardı Maraş’ta. İslam’ın pratikleriyle bir ünsiyeti olmasa da Üstad Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu dergisini okumaktan geri durmazdı. İş icabı Ankara’ya değil de İstanbul’a daha çok yolu düştüğünden seyrek görürdük kendisini. Doksan iki yaşına gelen amcamı Pendik’te torununun evinde ziyarete gittiğimizde iman kuvvetinin hafızayı nasıl da diri tutabildiğine şahit olduk.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin kendisine açılan sayısız davalardan biri için hazırladığı müdafaanameyi Büyük Doğu’da okuyup hayran kalan amcam bu kadar etkili kalbe ve akla işleyen cümleleri kurabilen kim ola diyerek işi gücü bırakıp yola çıkmış, doğru İstanbul Sirkeci’de bulunan derginin idare yerine gelmiş. Burada Necip Fazıl’ı sormuş ilkin bu müdafaanın müellifini ve davanın seyrini sormak için. Tabii kimse onun heyecanını anlamıyor ve ilgi göstermiyor, uzaktan gördüğü gibi değil durumlar. Kendisinin idarehaneye sıklıkla gelmediğini, buluşmasının çok zor olduğunu öğrenince dergideki görevliden (Ahmet Ramazan) Bediüzzaman’ın yaşadığı yerin adresini rica etmiş. Önce biraz ayak direse de sonunda amcamın heyecanına ve ısrarına dayanamayıp nasıl olsa gitmez sanısıyla Afyon Emirdağ’da bulabilirsin bu zatı demiş adamcağız. Amcam rotayı doğru Emirdağ’a çevirmiş.
On dakikalık misafir
Emirdağ’da bir adam, adres yok, tanıdık yok, sokakta sormaya başlamış, demişler ki bakkal Mehmet Çalışkan var o bakıyor hizmetine, seni ona götürelim. Mehmet kardeş katiyen görüşemezsiniz, bu aralar rahatsız kimseyi kabul etmiyor deyince, oyalamam sadece elini öpüp çıkayım teklifini sunmuş. Bütün gün izin için bekleyip müjdeli haberi alınca uçarak yokuşu tırmanma, mütevazı bir ev, sarıklı naif ve zayıf bir adam, üstüne üstlük yanımızda bir süre misafir olun daveti. Bir hafta on gün kadar kalmış amcam, talebeliğe kabul edilip sohbetlerine katılmış ve bir gün söz din adamlarına gelmiş. Maraş müftüsü Hafız Ali efendiden sitayişle bahsedince Üstad, "alimler beni yalnız bıraktı biraz kırgınım ama madem çok seviyorsun selamımı söyle" demiş.
Ayrılık vakti gelip de amcam derin bir yeise kapılınca kitapları okumasını söyleyip temin edeceği yerleri bildirmiş: İslahiye’de Zübeyir Gündüzalp ve Elazığ’da albay emeklisi Hacı Hulusi Bey.
Elbette İslahiye seçeneği daha makul, Maraş’a yakın gidip alabilir. Fakat İslahiye’de Zübeyir demekle nasıl bulacak. Başkalarına da kitap yolluyor olabilir düşüncesiyle postaneyi aramış ilkin. Postane memurunun ta kendisi değil miymiş meğer Zübeyir Bey. O da kitap isteğini duyunca çok heyecanlanmış, ben getiririm yeter ki okuyun demiş. O zamanlar bavul ya da çantalar yaygın olmadığından bir heybeye tıka basa kitap doldurup gelmiş Maraş’a. "Bediüzzaman’ı gören gözleri öpeyim bir" dediğinde amcam 29 yaşındaymış. Sene 1950. Amcam kitaplara daldıktan sonra külliyatı ilmi derin olan müftü efendiye de bir göstermek, fikrini almak istemiş. Bulduğunuz her kitaba itibar etmeyin, getirin bir görelim dermiş rahmetli. İki ay sonra tekrar gittiğinde müftü bu kitapları vermek istemiyorum bende kalsın bunlar, iki yüz senede gelmeyecek eserler demiş.
Risale okumak hapis sebebi
Gençlik Rehberini yayınladığı için dava açılmıştı Üstada, bu yüzden mahkemelere katılmak üzere geldiği İstanbul’da Sirkeci’deki Akhisar Palas otelde kalıyormuş, tabii amcam da doğru İstanbul’a. Sene 1952. Doktor bir dostunu alıp varmış yanına ki bir ihtiyaç varsa görüle.
Doktor ve muallimler önemlidir: Muallimler körpe dimağlara imanı yerleştirir, tabipler de en muzdarip zamanlarımızın mütesellileridir demiş. Doktor çok etkilenmiş Üstad’ın halinden, bakışlarından, tavrından… Kısa zamanda talebesi olmuş.
Amcam risaleleri neşretmekten, satmaktan, bulundurmaktan ve derslerde okumaktan çeşitli zamanlarda hatta altmışlı yaşlarında bile çeşitli sürelerle beş altı kez hapis yattı. 1960 ihtilalinde de doğal olarak onu içeri almışlar. Sivas cezaevinde yatıyormuş Şeyh Said’in torunları Sadullah Efendi ve Ergin Efendi ile birlikte.
Milliyetçilik keskin kılıç
Bir seferinde Erzurumlu bir mahpus buradan kurtulunca Erzurum’da Türk milliyetçiliğini ihya için bir dernek kuracağım deyince Sadullah Efendi de ben de Kürt milliyetçiliğini ihya edeyim o zaman demiş kızgınlıkla. Amcam birine dönmüş, Türk olsan Müslüman olmasan ebedi saadete cennete ulaşabilir misin demiş olumsuz cevap almış, diğerinin Kürt olsan Müslüman olmasan sorusuna cevabı olumsuz. O halde maksada erdiren Müslümanlık. Mektubat’ı açıp Uhuvvet Risalesini okumuş ikisini de yatıştırmış.
Adavet etmek istersen, kalbindeki adâvete adavet et, onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü'minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, adâvet hasleti, her şeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır.
Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir, hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir, sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir. Bu kadar bir olan birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları hâlde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın.
“Devlet zulmetti Üstad’ın mezarının yerini kaybetti ama aslında kendisi de istemiyordu bilinmesini, perestij edilmesini. Artık bu meselenin ardına düşüp araştırmamak lazım. Duamızı uzaktan da yollayabiliriz, Barla’da bilen öyle bilsin.” dedi.
Amcam Mustafa Ramazanoğlu üstadın hayattaki son talebelerinden, inanç cihetinden kayıp giden ailemizi toparlamak için çok emek vermiştir. Bereketli ömründe, sohbeti her daim doyumsuzdur. Bayramda bize de heyecan verdi, Bediüzzaman’ın rû be rû rahle-i tedrisinden geçmiş son talebelerden Said Özdemir ve Sungur Abi için rahatsızlıkları dolayısıyla dua istedi.
Dünya Bizim