Bediüzzaman cumhuriyetçiydi, ya İslamcılar?
Prof. Uç, “Bediüzzaman cumhuriyeti İslam ile tarif etti” dedi
Risale Haber-Haber Merkezi
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Himmet Uç, Bediüzzaman Said Nursi’nin cumhuriyetçiliğini yazdı. Klasik İslamcıların cumhuriyet kavramını Bediüzzaman gibi yorumlamadıklarını ifade eden Prof. Uç, “Bediüzzaman cumhuriyeti İslam ile tarif etti” dedi.
Yazısı şöyle:
Bediüzzaman Cumhuriyetçiydi, ya İslamcılar?
Bediüzzaman cumhuriyetçidir. Bütün hayatı boyu Osmanlının ve Türkiye’nin bir rejim meselesi olduğunu öne sürmemiş, ama mevcut cumhuriyetin işleyişindeki keyfiliği ve uygulayıcıların mizaçlarının cumhuriyetle alakası olmadığını savunmuştur.
Gençliğinde Mem ü Zin mesnevisinin yazarı veya şairi Ahmedi Hani hazretlerinin türbesine kapandığında çorbasının tanelerini karıncalara verir. Bu Tarihçe’de hikaye edilir. ”Mezkûr türbeye kapandığı vakit, küçük biraderi Mehmed yemeğini getiriyordu. Yemek içindeki taneleri, kubbenin etrafında bulunan karıncalara vererek, kendisi ekmeğini yemeğin suyuna batırarak kanaat ediyordu. "Neden dolayı taneleri karıncalara veriyorsun?" denildiğinde, "Bunlarda hayat-ı içtimaiyeye malikiyet ve fevkalade vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahede ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine mükafaten kendilerine muavenet etmek istiyorum" cevabında bulunmuştur.
Bu cümlede Bediüzzaman cumhuriyet anlayışını tarif etmiş olur. Sosyal hayata malikiyet yani herkesin kendi işini yapması ve kimsenin birbiri üzerinde bir hakimiyet kurmaması demektir. İronik olarak dönemde iş gören kişilerde bu sosyal hayata malikiyet yok sosyal hayata müdahale var, cumhuriyetin değil bizim cumhuriyetimizin o dönemlerindeki işleyişi cumhurun tercihi ile değil yönetimin dayatması ile yapılmıştır. Halkın yüzyıllardır yaşadığı ve takip ettiği deri gibi bedeni telakki ettiği gerek dini gerek dil ve gerekse kültürel konular sosyal hayata hükmeden bir despotizmin sonucudur. Kimseye siz bunu istiyor musunuz diye demokratik bir mantık ve uygulama yapılmamıştır. Ayrıntısı sayfalarca yorumu gerektirir. Güneş Dil Devrimi, dili Molla Kasım gibi canları istediği şekilde beşyüz kelime ile konuşulan bir dil haline getirmek çağdaşlık diye yutturulmuş ve yeni nesiller kültür bunalımına itilmiştir.
Vazifeşinaslık da bir cumhuriyet özelliğidir, bizim o dönemdeki cumhuriyetimiz seçilmiş değil atanmışların cumhuriyetidir. İsmet İnönü insanların isimlerini alır, onlarla görüşür, bir gün Ahmet Kutsi Tecer radyodan Tarsus milletvekili olduğunu öğrenir, herkes pencereden rahmetli Meliha Hanım’ı tebrik ederler. Tombala torbasından çıkmış vazife. Ankara’dan milletin vekilleri öğleden sonra trene biner boğazda keyfeder Ankara’ya dönerler.
Fikret padişahın yıldız sarayı yağmasını anlatırken:
“Yiyin efendiler yiyin bu han-ı iştiha sizin
Tıksırıncaya kadar patlayıncaya kadar yiyin
Bu harmanın gelir sonu atıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak” der. Ya o zaman yaşasaydı ne derdi. Biz de rejimlerin adı değişmiştir, ha maydanoz ha kereviz, hepsi yeme seansları. Bir de cumhuriyetin özelliği çalışma. Bizde çalışma değil ağalıktır, bir devrin memurlarının hayatı.
Yukarıdaki metne Bediüzzaman bir haşiye yazar. Haşiye “1935’te Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde "Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?" sualine cevaben, "Eskişehir Mahkeme Reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, benim dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayatım ispat eder" diyerek yukarıda zikredilen "karınca hadisesini" anlatır ve şöyle der:
"Hulefa-i Raşidîn, herbiri, hem halîfe, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber, Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat, manasız isim ve resim değil, belki hakîkat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan, mãna-i dindar cumhuriyetin reisleri idiler."
Şu her zaman cumhuriyet aleyhtarı göstermekten utanmadığınız adam büyük cumhuriyet pirlerinden daha cumhuriyetçiydi, elinde güç olduğu halde cumhuriyetin demokratik seçimleri ile gelen çoğunluk hükümetlerini destekledi. Bediüzzaman kendi tabiri ile “dini siyasete alet değil siyaseti dine hizmetkar etmiştir.” Her devirde sahneyi düzenleyen bir drmaturgdur, o sahneyi düzenler gider, sahnedekiler oynamayı bilmiyorsa onun ne suçu var.
Burada onun cumhuriyetçiliğini İslam ile telif etmesi var. İslamcılar onun farkını anlasınlar çünkü klasik İslamcıların hiçbiri böyle bir yorum yapmamıştır. Ne Mevdudi, ne Seyyid Kutup, ne de diğerleri. Bu Türkiye’de eskiyen devlet cihazını tamir ile mükemmelleştirmeyi öngören Bediüzzaman mantığıdır. İslam dünyasının baş aktörleri bunu anlayamamıştır, bizdekiler de anlayamamıştır. Halifeleri, Hülefayı Raşidini, sahabeleri cumhuriyetçi olarak cumhur olarak izah eder. Bu ihtilal bir yorumdur, harici İslamcılar bunu anlasaydı birçok insan yıllarını sistemle kavgaya harcamaz daha güzel işler yaparlardı.
Lise yıllarında İslamcı ve milliyetçi arkadaşlar bizim kitap okumamızı pasiflik, mıymıntılık olarak yorumlardı. Öğretmen okulunda çalıştığımda orta okul öğrencileri “ihtilal yapıp bütün komünistleri asacağız” derlerdi. Hocam sen hoca efendi ile kitaplar oku diye bizi alaya alırlardı. Onların birçoğu don kişotvari hayatlarını heba ettiler biz yine ayaktayız. İşte Bediüzzaman farkı. Bediüzzaman İttihad ve Terakkiyi bile İslama hizmet için yollar arar, onları karşısına almaz, hiçbir zaman sistemi tedaviden vazgeçmez, her zaman sistemi düzenli hale getirmek için ılımlı ve itidalli gider. Kendi deyimi ile “Tabiattaki kanun-u fıtrata uygun hareket ederdi.”
Ağaçlar gibi değişmek, gökyüzü gibi değişmek. Bediüzzaman’ı anlamak akşama ne yemek yiyelim demek gibi değil. Risale-i Nur’u okumadan İslamcılık münakaşaları, İslam dünyasının yüz yıllık mücadele tarihi ile Bediüzzaman’ın mücadele tarihini karşılaştırmak gerekir, o zaman fark ortaya çıkar.
Bizim cumhuriyetle bir derdimiz yok, ama uygulamayı eleştirmişiz, her zaman cumhuriyetçi olarak kalacağız. Despotizmin ve tiranlığın, zulmün devam ettiği yıllarda cumhuriyetçi olan Bediüzzaman gibi biz cumhuriyetçi olarak devam edeceğiz, güçlü iken mantıklı olmak en önemli fazilettir, bunu başaran Peygamberimiz (asm), Ömer İbni Abdülaziz ve Bediüzzaman’dır. Yoksa milletin cumhuriyetini tartışılır hale getirmek toplumu içinden çıkılmaz kaoslara iter. Türkiye’de yanlış adamların yüzünden Müslümanlar hep büyük çileler çekmişlerdir.
Ben horoz şekeri satmıyorum, biz de 45 yıldır bu işin içindeyiz, herkes oyunu güzel oynasın, birkaç yalaka ve yaranmacı yüzünden ülkeyi bunalımlara itmek ve düşmanlıkları bilevlemek kimsenin hakkı değil. Biz cumhuriyetçiyiz, tıpkı Bediüzzaman gibi. Birileri de güçlü oldukları zaman birisi devrin başındakine Sultanahmet camiini müze yapalım der, o da “Yok daha neler” der. Her zaman mantıklı olmak gerekir. Marifet mazlum İslamı zulmeden İslam yapmamaktır, zulüm payidar olmaz. Birileri kendini haklı sanabilir ama avam ve geniş halk kitleleri büyük tedirginliğe düşer.