Bediüzzaman, küçüğün büyükten büyük olduğunu anlatır
Tefekkürün düşmanıdır tekebbür. Kibirlenmek yani
Yusuf Kaplan'ın yazısı:
Tefekkür ve Tekebbür: Büyü'lenmek ve büyük'lenmek
Ne az tefekkür ediyoruz ve tekebbür her bir yanımızı ne çok kuşatıyor öyle! Hayret!
Tefekkürün düşmanıdır tekebbür. Kibirlenmek yani.
BÜYÜK'LENMEK Mİ, BÜYÜ'LENMEK Mİ?
Tekebbür, büyük'lenmektir. Tefekkür ise büyü'lenmek.
Zikrin ve şükrün münbit, bereketli ve zamana meydan okuyan rengârenk ve renkâhenk bahçelerinde yeşerir tefekkür.
Ve zamanla zamanın ve mekânın ayartıcı çelişkilerini aşar, Rabbimizin eserleri karşısında büyü'lenerek büyür, rüyasını içten içe içten bir teslimiyetle büyütür.
TESLİM ALMAK MI, TESLİM OLMAK MI?
Tefekkür, teslim olmaktır: Hakk'a teslim olmak, hakikatin hakikatini teslim etmek.
Tekebbür ise teslim almaktır. Sonunda kendini hakikat ilan etmeye kalkışmak.
Büyük'lenen insan, büyü'lenemez. Büyülenme melekelerini mülk âleminin ayartıcı ve yok edici labirentlerinde yitirmiştir çünkü.
Kibrin olduğu yerde fikir barınamaz. Fikrin olduğu yerde ise, kibre yer olmaz.
BARİKATLAR VE BARİYERLER, KORUNAKLI ALANLAR VE KORİDORLAR…
Fikir sâhibi, zikir sahibi olabildiği ölçüde tefekkür kapıları, idrak kapıları, 'müzakere' kapıları ve nihayet vuslat kapıları açılır kişinin önün/d/e sonuna kadar…
O yüzden hakîkî fikrin, hakikat fikrinin, görünmeyen ama kişiyi sürgit görüp-gözeten, aşkınlaştırıp kemâle erdiren muhkem korunaklı alanları vardır: Zikir gibi, şükür gibi, hüzün gibi, neşve gibi…
Bu korunaklı alanlar, kişinin kendisini koruması için değil, kendisinden başka her şeyin ve herkesin korunabilmesi içindir.
Tekebbür, kişinin kendi eliyle önüne bariyerler dikmesidir. Barikatlar örmesi. Ve diklenmesi, büyüklenmesi sonra da yoktan yere, olur olmaz her şeyde.
Tefekkür, insanın önündeki bariyerlerin aşılması, barikatların yıkılması ve insanın önüne taptaze koridorlar açılması, herkesle ve her şeyle konuşabilmesi.
Tekebbür ise kişinin yalnızca kendisinin konuşması, kendisine konuşması ve yalnızca kendisiyle konuşmasıdır: Konuşmanın bitmesi yani. Kişinin her şeyi kendinde ve kendi eliyle bitirmesi. Sonuç: Gürültü, Bağırtı ve Böğürtü.
SINIR OLMAK MI, SINIR'DA DURMAK MI?
Mütekebbir, kendisini sınır olarak görür. Her şeyi kendinde bitirir ve kendinden ibaret görür. Herkese haddini bildirme kaygısı güder o yüzden.
Fikrin barınağı ve sığınağı, zikir'dir. Mütefekkir, zikir üzerinde/n yürür ve kişinin zikirle yaptığı tezekkür, fikrine her şeyi, herkesi ve bütün varoluşlar âlemini tefekkür gayretinin içine davet eder: Tefekkür'ün biliş, oluş ve varoluş alanı çok katmanlıdır: Mütefekkir, haddini / sınırları bilerek konuşur: Sınır'da durur; o yüzden umutları ve ufuklarını görür.
UMUDA VE UFKA YOLCULUK…
Tekebbür, kendine çağırır: Kendi hakikatine. Hakikatin kendisi olduğu, kendi tekelinde olduğu, kendisinden ibaret olduğu yanılsamasına.
Tefekkür ise hakikate çağırır: Hakikatin hakikatine. Mütefekkir, 'müşterek kelime'nin izini sürer. Herkesin iştirak edebileceği bir zemin inşa etme kaygısı güder.
Tekebbür, ufuk fikrinden yoksundur: Ufkun düşmanıdır tekebbür: Ufkun ve umudun. Kendisinden başka ufuk da, umut da tanımaz.
Tefekkür, ufukların buluşması, umutların ufukta birbirine kavuşması, ufka ulaşanların umutlarını birbiriyle konuşması, paylaşması ve bize umut ışığı sunmasıdır.
SAHİP OLMAK MI, OLMAK MI?
Tefekkür, OLMA mücahedesidir. Tekebbür ise SAHİP OLMA mücadelesi.
Tefekkürün çocuğu medeniyettir. Tekebbürün çocuğu ise uygarlık.
Kişi, oldukça, olma cehdi içinde oldukça olgunlaşır. Kişi, sahip oldukça, sahip olduğu şey, kişiye sahip olur. Kişinin sahip olma güdüsü, kişiyi sürgit güdükleştirir ve güdülecek bir 'şey'e dönüştürür.
KÜÇÜK'TEKİ BÜYÜ'YÜ VE BÜYÜĞÜ GÖREBİLMEK…
Küçük, intisap eder. Büyük'se kendisine intisap edilmesini bekler. Nisbet, insanla insan arasında değil, insan'la Yaratıcı arasında kurulabilir. Büyüklenen insan'ın kendisini münasebetsiz bir şekilde adeta Tanrı'ya Nisbet edercesine, insanla münasebet kurmaya kalkışması, varlık hiyerarşisindeki tenasübü (denge'yi) bozar; ve diğer insanlarla münasebet kurabilmesini engeller.
Büyüklenen kişi, diğer insanlarla münasebet kuramaz; çünkü neseb'ini, kökenini, karşısındakinin de insan olduğu, Adem'den geldiği gerçeğini inkâr etmiştir çünkü.
Bediüzzaman, küçüğün, büyükten büyük olduğunu ne kadar enfes bir dille anlatır öyle, İşârâtü'l-İ'caz'da!
Büyüklenen, herkesi küçük görür. Küçük'teki büyüğü de, büyü'yü de göremez. Büyüklenen kişi, kendisinden başkasını görmez, görmek istemez. O yüzden 'görme' melekelerini de, olma yetilerini de, olgunlaşma ve meyve verme' imkânlarını da yitirmiş, 'koruklaşmış,' 'donmuş' ve taşlaşmıştır.
Yeni Şafak