Bediüzzaman olsaydı ne derdi?

Dostlar meclisinde Mavi Marmara’ya yapılan saldırı ve sonrası gelişmeleri tezekkür ediyorduk ki, bir arkadaş şöyle bir soru ortaya attı:

“Üstad Bediüzzaman Hazretleri olsaydı bu olaya nasıl cevap verirdi, bunu hiç düşündünüz mü? Veya onun döneminde buna benzer bir olay var mı? Varsa böyle bir olaya nasıl tepki vermiş? Risale-i Nur’larda buna ışık tutacak bir bilgi veya belge var mı?”

Böyle bir soru sorulunca sohbet meclisimizin konuşmaları birden o soruya yönelmiş oldu. Herkes bir şeyler söyledi.
Ben sizlere orada konuşulanları anlatmaktan öte sorunun cevabını ararken geldiğimiz noktayı size anlatmaya çalışacağım.

Önce şu temel prensipleri dikkate aldık:

1-Bildiğimiz bir şey var ki, “Tarih tekerrürden ibarettir” demiş büyüklerimiz. O nedenle mutlaka benzeri olaylar Üstad’ın zamanında da yaşanmıştır. Ve bu olaylar karşısındaki tavrı ve konuşmaları veya yazdıkları dikkate alındığında bugüne de ışık tutacağı muhakkaktır.

2-Ancak bu gibi içtima-i meselelerde Nur Talebeleri genelde Bediüzzaman Hazretlerinin 3. Said dönemine bakmayı yeğlerler. Çünkü bilirler ki, 1. Said dönemi ile 2. Said dönemi, özellikle 3. Said dönemi aynı değildir. Cihad şekli ve hizmet tarzı farklıdır. 1. Said döneminde içtima-i hayatın tümüyle içindedir. Ve siyaseti dine hizmet ettirmek için çalışmıştır. Ama sonraki dönemlerde bütünüyle siyasetten uzak durduğu görülmektedir.

3-1. Said döneminde buna ışık tutacak çok hadise vardır. Ama 3. Said döneminde bu kabil hadiselere ışık tutacak çok fazla şey yaşanmamıştır veya yaşanmışsa da Üstad siyasete bakmadığı için es geçilmiştir.

İşte bu prensipler ışığında olaya baktığımızda şunları tespit ettik. Öncelikle;

1.Said döneminde benzeri birçok olay olduğunu gördük, mesela İngilizlerin İstanbul’u işgali esnasındaki mücadelesi bu meseleye en güzel örneği teşkil etmektedir. Onlara karşı yazdığı Hutuvat-ı Sitte eseri ve sonrası gelişmeler.

Rus ordusuna karşı gönüllü Alay Komutanı olarak mücadele etmesi,

Hurşit Paşa divanındaki savunması, beraat etmesi, beraat kararına teşekkür etmemesi arkasından “Zalimler için yaşasın cehennem” diyerek eylem yapması,

Kurtuluş Savaşı esnasında Kuvay-ı Milliyeye tam destek vermesi ve işgal güçlerine karşı tavrı.

Bu kabil hadiselerde nasıl davrandığını göstermesi bakımından önemli örnekleri oluşturmaktadır.

Ama dediğim gibi bunların hepsi 1. Said döneminde yaşanmış olaylardır. Peki ya 2. Veya 3. Said döneminde buna benzer bir olay var mı? Baktığımızda şu mektubu görüyoruz;

“Aziz kardeşlerim,
Lehü’lhamdü ve’l-minnetü, dün, Nurun mânevî bir fütuhatı, bütün azamet ve dehşetiyle İstanbul’da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan âlem-i İslâma yerleştirmek isteyen bir cemiyet ve onun nâşir-i efkârı ve mürevvic-i âmâli olan bir iki gazete matbaası ve kütüphanesi darmadağın edilerek, dinsiz yaptık, komünist yaptık zannedilen gençlik ve mekteplilerin ağzıyla ve harekâtıyla ve fiilleriyle protesto edildi. “Kahrolsun komünistlik” diye beddualar edildi. Bu cemiyetin, binler lira maddî, milyonlar lira da manevî zararı oldu. Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alâkadar bir şahs-ı mânevî, “Ey Nurcular! Şimdi maddî imkân hâsıl olmuyor diye üzülmeyiniz. Nurun fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Küllî bir muvaffakıyet hâsıl oluyor. Vesaire, vesaire” diye bağırdı.”Haza min fazli rabbi” (Emirdağ L. 1. Cilt 66. Mektup)

Denebilir ki, bu mektuptaki hadise ile bu olayın ne alakası var? Şöyle:

1-Mektuptaki bahsedilen hadise, Nurcuların dışındaki dindar kardeşlerimiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu olayda da Nur Talebeleri yok veya çok az sayıda vardır. Fakat her ikisi de Nurlardan etkilenen kimselerin yaptığı eylemlerdir.
2-Her ikisi de geniş siyaset dairesinde fiili direniştir.
3-Dinsizliğe karşı verilmiş bir mücadeledir.
4-Türkiye’de dinsizliği yaymaya çalışanların mason ve Siyonistler olduğu düşünülürse hedefte aynı kitle var demektir.
5-Demokratik yollarla mücadele edilmiştir.
6-İleride güç kazanıldığında böyle mücadelelerin verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. “Ey Nurcular! Şimdi maddî imkân hâsıl olmuyor diye üzülmeyiniz” teselli sözcüğü aynı zamanda bu kabil mücadelelerin de verilmesi gerektiği hususu ima yoluyla ifade edilmiştir.
7-Olaydan sonraki açıklamalara bakıldığında Hamas’ın dindar bir örgüt olması en büyük handikap olarak sunuluyor. Sanki iki dinin mücadelesi gibi lanse edilmektedir. İsrail’den gelen şu açıklama buna ışık tutmaktadır. “İran da ihtilalden önce İsrail’in dostu idi” yani “Türkiye, Siyasal İslamcıların eline geçtiği için bunlar oluyor” demeye getirmiştir. Bu mücadelenin dini bir mücadele olduğu ima edilmiştir.

Bir de 25. Sözde Yahudileri anlatan bir bölüm var. Özetle: Yahudilerin nasıl bir millet olduğunu ve fırsat ellerine geçtiğinde ne kadar acımasız olacaklarını, tüm dünya milletlerine karşı sürekli fitne ve fesadın içinde olacaklarını, bu yüzden bütün dünya milletleri Yahudilere karşı tavırlı olacağı açıklamasını anlatan bir ders… Yani, karşıdaki düşmanı tanıma açısından önemli bir derstir.

Ayrıca, 1957’de Kore savaşında komünizme karşı savaş veren milletlere talebesini göndermek istemesi ve Bayram abinin gitmesine sevinmesi de bu meseleye ışık tutması açısından önemli bir hadisedir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Bediüzzaman Hazretleri olsaydı bu olayı Nurun geniş alemde bir fütuhatı olarak görürdü. Ve bunu yapanları alkışlardı. Allah’ın bir fazlı ve keremi olduğunu kabul ile Allah’a şükreder. “Haza min fazli rabbi” (Bu rabbimin fazlındadır) derdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum