Bediüzzaman'ın İlmî Şahsiyeti ve İcâzetnâmeleri açıklandı

Bediüzzaman'ın İlmî Şahsiyeti ve İcâzetnâmeleri açıklandı

Akgündüz, çalışmanın Said Nursi hakkındaki akademik doğruları ortaya koyduğunu, hata ve tahrifleri gidereceğini belirtti

Ahmet Bilgi-Ömer Çelebi'nin haberi:

RİSALEHABER-Osmanlı Araştırmaları Vakfı Bediüzzaman’ın İlmî Şahsiyeti ve İcâzetnâmeleri ile ilgili belgeleri kamuoyuna açıkladı. Basın toplantısı düzenleyen Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, çalışmanın Bediüzzaman Said Nursi hakkındaki akademik doğruları ortaya koyduğunu, hata ve tahrifleri gidereceğini belirtti.

(Çalışmanın tamamını indirmek için TIKLAYINIZ)

Akgündüz’ün sözleri şöyle:

Lügatte izin vermek ve müsaade etmek manalarını ifade eden icâzetnâme, ıstılahda, ders okutan müderrisin talebesine okuttuğu kitap ve ilimleri kendisinin okuttuğunu, talebesine de okutma izni verdiğini ve kendi ilim silsilesini açıkladığını gösteren yazılı belge yani yeni tabirle diplomaya denilmektedir. Bu icâzetnâme ile ilmin ve ehliyetin sıhhati temin edilmiş olmaktadır. Osmanlı devletinde ve Şark Medreselerinde, İslâm âlemindeki icâzetnâme geleneğine uyulmuş ve tarihde verilen önemli icâzetnâmelerbazan matbu ve bazan da mahtut olarak muhafaza edilmiştir. Önemle ifade edelim ki, icâzetnâme günümüzdeki diplomalardan çok farklı ve kapsamlıdır. İcâzetnâmelerin çerçevesi şöyle özetlenebilir:

1-Allah’a hamd; Hz. Peygambere salât ve selam, Âlimler hakkında medh.

2-İcâzetnâmenin ehemmiyeti.

3-Hocanın ve talebenin tam adları.

4-Bazan okutulan bütün kitaplar ve ilimleri adları.

5-Allah’a kadar giden üstdalşar silsilesi.

6-Müderisin talebesinden istekleri ve tavsiyeleri.

7-İmza ve veriliş tarihi ile yeri.

İcâzetnâmeler iki çeşit olabilir:

Umûmî İcâzetnâme: Bütün şer̒î ve aklî ilimlere dair verilen icâzetnâmelerdir ve bunlar da ikiye ayrılır; Birinci kısım mufassal icâzetnâmelerdir ki, bütün ilim silsilesi ve bazan da okutulan bütün ilimler ve ders kitaplarımufassalan açıklanır. İkinci kısım ise, muhtasar icâzetnâmelerdir ki, Bedîüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Efendiye verdiği icâzetnâme bu cinsdendir ve kısadır.

Hususî İcâzetnâme: Sadece tek bir ilime mesela Ferâiz, Fıkıh, Hadis veya Kıraat ilmine has verilen icâzetnâmelerdir.

İcazetlerdeki Âlimler silsilesi yani sened konusunu da biraz açıklamak gerekmektedir. Zira faklı ilimlere göre farklı senedler elimizde bulunmaktadır. Mesela fıkıh icâzetnâmelerindeki Âlimler silsilesi Hz. Ali yahut Abdullah bin Mes̒ud’dan başlamaktadır. Mezheplere göre de farklılık arzetmektedir. Hadisicâzetnâmeleri de böyledir. Kelâmicâzetnâmelerinin tepe isimleri Ebül-Hasan Eş̒arî veya İmâm MuhammedMatüridî olarak görülmektedir. Bunlar daha Ziyade hususî icâzetnâmelerdir.

panel.jpg

BEDİÜZZAMAN’IN İCÂZETNÂMELERİ

Bedîüzzaman Hazretlerinin icâzetnâmeleri konusunda ayrıntılı bilgi vermek gerekiyor. Evvela Bedîüzzaman, iki ayrı üstdaddanicâzet almış bulunmaktadır. Aldığı bu icâzetnâmeler elimizde bulunmamaktadır. Ancak kendisinin kardeşi Abdülmecid Efendi’ye verdiği icâzetnâmede bu hususlar şüpheye yer bırakmayacak şekilde zikredilmektedir.

Bediüzzman aldığı icazetnameleri şöyle açıklamaktadır:

Üstadım ve efendim Muhammed Celali (rahmetullahi aleyh) bana icazet vermiştir. (Üstad “Muhammed Celali Efendi’den aldığım icazetnameyi, Ruslara esir olduğum zaman zayi ettim” demektedir.)

O da kendi üstadı ve efendisi ilim ve irşadının faydası umûmî olan ve kalbi selim sahibi Şeyh Seyyid Fehim (Arvasi)  kuddise sirruh’tan icazet almıştır

O da kendi üstadı olan, devrinin Âlimlerinin üstünü ve asrının fuzalasından olan Şeyh Ubeydullah Şemdinani’den ders almıştır

Şeyh Ubeydullah Şemdinani ise, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi’nin Halîfesi Şeyh Tahay-ı Nehrî’den (Bu zatı Hakkâri Milletvekili olan Seyyid Taha ile karıştırmamak gerekmektedir) icazet almıştır

Onun ilim silsilesi ise, büyük Âlimler ve faziletli kimseler şeklinde ta İmâm Gazali’ye kadar devam eder İmâm Gazali’ye ise hem zahir hem batın irşadlarda büyük ülemâ ve sadat-ı kiram tarafından icâzet verilmiş. Bu silsile devam ede ede, ta on iki İmâmdan biri olan İmâm Cafer-i Sadık’a kadar gidiyor (Radiyallahu anhüm). O (İmâm Cafer Sadık) ise, manen ve batınen Emirel Müminin İmâm Ali bin Ebi Talib(R A)’den icazet almıştır

Bedîüzzaman hazretleri bundan sonra icazetinin ikinci kanalını şöyle belirtiyor:

Yine zamanın Âlimi ve asrının kandili olan Şeyh Fethullah Es-Siirdi bana icazet vermiştir. (Bu icâzetnâmenin Bediüzzaman’ında olduğu ve Isparta’da 1935 yılındaki baskında Savcılıkça el konulduğu anlaşılmaktadır).  O ise, kendi babası Ömer es-Siirdi’den icazet almıştır

O ise, büyük dedesi Molla Halil Siirdi’den okumuştur Molla Halil’in icazet silsilesi ise gide gide ta meşhur âllame Sadeddîn-i Taftezani’ye ulaşıyor Sadeddîn-i Taftezani’nin icazeti Fahreddîn-i Razi’ye ulaşıyor Bu silsile ise oradan Emirel müminin İmâm Ali bin Ebu Talib’e kadar gidiyor

BEDİÜZZAMAN’IN EZBERLEDİĞİ VE MEDRESELERDE OKUTULAN KİTAPLAR

Bedîüzzaman’ın eşi ve benzeri görülmeyen hayatı boyunca en ciddi eğitimi, Hicri 1309 yılının kış aylarında gittiği Doğu Bâyezid’ta gerçekleşmiştir. Miladi olarak 1891 yılının son ayları ile 1892 yılının ilk aylarını kapsayan üç aylık bu dönemde hocası, Şeyh Muhammed Celâlî Hazretleridir. Medreselerin eğitim metoduna göre on beş senede okutulan Molla Cami’den sonraki tüm kitapları, o henüz on dört yaşında iken ders almış ve öğrenimini başarıyla tamamlamıştır. Bu gerçeği 1953 yılında yazdığı “Nur Âleminin Bir Anahtarı” isimli Risâlesinde şöyle ifade eder: “Manevî nurun -ilim suretinde- beşerin kafasında cilvesinin bir cüz'îsi, tırnak kadar kuvve-i hâfızaya Mâlik bir adamın kafasında, doksan kitabın kelimatı yazılmış. Ve üç ayda, her günde üç saat meşgul olarak, hâfızasının sahifesinin yalnız o kısmını ancak tamam edebilmiş. Aynı adam, seksen sene ömründe gördüğü ve işittiği ve merakını tahrik eden ve ona hoş gelen manaları ve kelimeleri ve suretleri ve sesleri o tırnak kadar kuvve-i hâfızanın sahifesinde istediği vakitte müracaat edip bir büyük kütübhane kadar bütün mahfûzatının aynı şeylerini orada bütün istediklerini mevcud ve muntazam yazılmış ve dizilmiş görüyor.”

Şimdi Bediüzzman’ın ezberlediği 90 küsur kitabın listesini vermeye çalışalım:

 katilim.jpg

 

  1. KUR’AN-I KERİM

 

İLİM DALİ: ULÛM-I ÂLİYE = ÂLET İLİMLERİ (ON İKİ İLİM)

 

I- Sarf (3 Kitap)

Kelime türemeleri ve fiil çekimleri konularını işleyen temel Arapça gramer biliminin adıdır.

II-Nahiv (13 Kitap)

Arapça dilbilgisinin ikinci kademesi olan cümle yapısı ve kuruluşu ile ilgili konuların anlatıldığı bir derstir.

 

 

III-IV-V-Belâğat (Me̒ânî, Beyân ve Bedî̒) (5 Kitap)

Bilim olarak düzgün ve yerinde konuşma sanatının kurallarını inceler. Kendi içinde Me̒ânî, Beyân ve Bedî̒ olarak üçe ayrılır.

 

 

VI-Mantık (7 Kitap)

 

 

 

VII-Münâzara (İlm-i Adabve’l-Münâzara) (6 Kitap

Münâzara kelimesi Nazara kelimesinden türemiş olup delilleri ortaya koyarak düşünmeye ve gerçeği anlamaya sevk eden konuşma şeklinde tarif etmişlerdir.

 

 

VIII-Cedel İlmi (2 Kitap)

İlm-i Cedel, Latince Dialectica sözcüğünün karşılığıdır. Dialectica, terimi ise dia+legein yani dil ve nutuk, karşılıklı konuşma ve istidlal, yani delil getirerek karşıdakini susturma sanatı anlamına gelmektedir.

 

 

IX-Hikmet (Felsefe) (3 Kitap)

Felsefenin tarif ve mahiyeti, var olmaları bakımından varlıkların bilinmesidir.

 

 

X- İlm-i Vad̒(3 Kitap)

Lafızların ve kelimelerin nasıl ve ne hikmetle hangi manaya konduklarını yani lügat felsefesini araştıran bir ilim dalıdır.

 

 

XI-İlm’ül-Lüğah(2 Kitap)

Sözlük İlmi

 

 

XII-İlm’ül-Arûz = İlm’ül-Kafiye (3 Kitap)

Arap şiirindeki vezin ve kafiye ilmidir. Musiki ile de yakın alakası bulunmaktadır.

 

 

ULÛM-I RİYAZİYE

Âlimlerin dikkatini kâinat kitabını okumaya celbeden ilimlerdir.

XIII-Hendese (2 Kitap)

Geometri

 

 

XIV-İlm-i Hesab (2 Kitap)

Matematik

 

 

XV- İlm-i Hey’et (2 Kitap)

Astronomi

 

 

XVI- İlm-i Zîc (İlm-i Mikat da denir) (1 Kitap)

Bu ilim, Hey'et (astronomi) ilminin bir alt disiplinidir. Mevzuu; Yıldızların hareketlerinin Özellikle seyyarelerin ölçülerini, her birinin hareketlerini takvim ve tespit etmek, burçlara giriş ve çıkışları bilmeye çalışmaktır.Zîc cetvel demektir.

 

 

XVII- Coğrafya (1 Kitap)

 

 

 

ULÛM-I ÂLİYE = YÜKSEK İLİMLER= ŞER̒Î İLİMLER

Ulûm-i Âliye bilgileri sekizdir. 1) Tefsîr ilmi, 2) Usûl-i Tefsîr ilmi, 3) Kelâm ilmi, 4) Usûl-i hadîs ilmi, 5) İlm-i hadîs, 6) Usûl-i fıkıh, 7) Fıkıh ilmi, 8) Tasavvuf ilmi.

XVIII- Tefsîr ilmi (2 Kitap)

 

 

 

XIX- Usûl-i Tefsîr ilmi (1 Kitap)

Tefsir Metodoljisi Bilimi

 

 

XX- Kelâm ilmi (7 Kitap)

 

 

 

XXI- Usûl-i hadîs ilmi (3 Kitap)

Hadi Metodolojisi Bilimi

 

 

XXII - Hadîs ilmi (11 Kitap)

 

 

 

XXIII- Usûl-i fıkıh (4 Kitap)

İslâm Nazarî Hukuku

 

 

XXIV- Fıkıh İlmi (6 Kitap)

İslâm Hukuku

 

 

XXV- Tasavvuf İlmi (3 Kitap)

 

 

 

XXVI- Kırâ’at ve Tecvîd (2 Kitap)

Kur’an Okuma Metotları Bilimi

TOPLAM

90 Kitap

       

 

SONUÇ OLARAK BEDÎÜZZAMAN, BÜYÜK BİR İSLAM ÂLİMİ VE ASRIN MÜCEDDİDİDİR

Bedîüzzaman'ın ilmî şahsiyeti de, İslam âleminde ve Türkiye dışında bütün dünyada tam olarak takdir edildiği halde, Türkiye'de özellikle ilim adamları çevresinde yete­rince tanınmamıştır. Bunda, yapılan menfî propaganda­ların tesiri büyüktür. Bir zamanlar, ilâhiyât öğretim üye­lerinin Doç. yahut Prof. olabilmeleri için, Bedîüzzaman ve onun 6.000 küsur sayfayı bulan Risâle-i nur adlı eserleri aleyhinde konferans yahut makale bulunması şartı arandığını, hâdiseyi yaşayan hocalarımız anlatmak­tadır. Eserlerinin bir çoğu, başta Arapça, İngilizce, Almanca ve Urduca gibi ona yakın lisana tercüme edilen ve hakkında Avrupa'da ve İslam âleminde doktora tezleri yapılan bir dahi hakkında, Türk ilim çevresinin bîgâne kalması elbette ki üzücüdür.

Bedîüzzaman'ın kelâmda müceddid, mu’asırları arasında mümtâz bir yeri olan müfessir, yüzlerce hadisi, senedleriyle birlikte nakledecek kadar muhaddis ve kısaca akranlarının fevkınde bir İslam âlimi ve dahi olduğunda, dost ve düşmanları ittifak halindedirler. Gerçekten Bedîüzzaman'ın, İslamî ilimlerin temelini teşkil eden ve içlerinde "Mirkât" gibi İslam nazarî hukukuna ait usul-ı fıkıh metni; İslam felsefesi ve kelâm hakkında Adududdin El-Îcî tarafından kaleme alınmış müstesna bir eser olan "Mevâkıf"; Mantık ilminin özeti demek olan "Süllem" ve benzeri 90 çeşit kitabı hâfızasına aldığı, bunları üç ayda bir evrad gibi tekrar ettiği ve Arap Dilinin en mükemmel lügati olan "Kamus"u "Sin" harfine kadar kelimesi kelimesine ezberlediği, çok iyi bilinen ilmî cihetlerindendir. Bu kesbî gayrete bir de Allah'ın ihsânı demek olan muhâkeme, zekâ ve vehbî diğer vasıflar ek­lenince, mu'âsırları tarafından "Bedîüzzaman" yani za­manın eşsiz bir allâmesi ünvanıyla vasıflandırılmaması için hiç bir sebep kalmamıştır.

Bedîüzzaman'ın diğer İslam âlimlerinden en ayırıcı özelliği, asırlarca İslam âlimleri arasında ihtilâf vesilesi olmuş ve bir türlü halledilememiş bir kısım itikadî mese­leleri, asrımızın insanının anlayışına uygun olarak farklı bir metodla izah edebilmesidir. Buna ilim ve san’at asrı olan asrımızdaki bir kısım felsefî meseleleri de eklerseniz, Bedîüzzaman gibi bir allâmeye ve Risâle-i Nur gibi bir Kur’an tefsirine olan ihtiyacı daha iyi takdir edersiniz.

Burada bir tesbitimi belirtmek istiyorum: Asrımızın mümtaz âlim ve müfessirlerinden olan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ınHak Dini Kur’an Dili adlı eserini mütâla’a ettim. O büyük allâmenin, bütün ilmî vukufuna ve aklî dirayetine rağmen, 21 meselede son sözü söyleyemediğini ve söylese dahi ancak İslamî ilimler alanında belli bir mertebeye ulaşmış insanların ona mu­hatap olabileceğini gördüm. Bu meselelerin, ruhun ma­hiyeti ve isbatı, kader meselesi, haşrinisbatı, mi’racıncesedle mi ruhla mı gerçekleştiği meselesi, Allah'ın is­batı ve benzeri itikada ait meseleler olduğunu sadece hatırlatmakla yetiniyorum.

Hâlbuki Bedîüzzaman, ölümden sonra tekrar dirilmek demek olan haşir meselesini, İbn-i Sina gibi bir dahinin "Haşir aklî metodlarla anlaşılabilecek bir mesele değildir; nasıl nakledildiyse öyle iman ederiz" demesine rağmen, 10. Söz adını verdiği eserde öylesine izah ve isbat etmiştir ki, neticede "Bu eserimi idrâk ve iz’anla iki defa mütâla’a et; eğer haşir meselesini iki kere iki dört eder derecesinde anlamazsan, gel iki parmağını gözüme sok" hükmünü, okuyanın vicdanı tefessuh etmemek şartıyla, bir tahdis-i nimet olarak ilan etmektedir.

Eski Kelâmcıların ancak büyük âlimleri muhatap ala­rak müstakil kitaplarda halletmeye çalıştığı; mesela Sa’deddinTeftezânî'ninTelvîhât başlığı altında 40 küsur sayfada izah edebildiği Kader ve Cüz’î irade meselesini, 5-10 sayfa içinde ve hem de herkesin anlayabildiği şekilde izah edebilmesi, zikredilmesi gereken mühim yönlerindendir Hatta bir zamanlar Pakistan Maarif Nazırlığı yapan Ali Ekber Şah, kader meselesi ile alakalı bir meselesini, 40 sene dolaştığı İslam âleminde halle­demediği halde, Bedîüzzaman'la yaptığı 40 dakikalık sohbet neticesinde hallettiğini, Türkiye'den ayrıldıkdan sonra uğradığı Mısır'da Cumhuriyet Gazetesinde bir ma­kale halinde neşretmiştir.

Özellikle materyalizmin tek hedef haline getirdiği Allah'ı inkâr hareketleri karşısında, asrın idrâkine uygun tarzda tevhid yani Allah'ın varlığı ve birliği hakkındaki Kur’anâyetlerini fevkalade bir şekilde tefsir etmesi ve vicdanı tefessuh etmişlerin dışında akıl ve idrâk sahibi herkese Allah'ın varlığını isbat etmesi, yine zikredilmesi gereken misallerdendir. Kâinatın varlığını tabiata ve se­beplere veren zihniyeti tabiat risâlesiyle altüst eden Bedîüzzaman, 30. Söz ile felsefenin dinsiz kesimini sus­turmuş; 22. Söz ile de gerçek tevhid inancının esaslarını bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir. Geçenlerde elime geçen Allah maddesi ile alakalı bir Ansiklopedi maddesinde, Bedîüzzaman'ın fevkalade izahlarından ha­bersiz gibi görünen bir ilim adamımızın, Allah maddesini hicrî 5. asırdaki bir mü’mini muhatap kabul ederek ka­leme almış olması ve bir üniversite gencinin de, bana göstererek, "hocam, böyle bir ansiklopedide, Allah inancı asrımızın insanı da göz önüne alınarak yazılamaz mıydı?" diye sorması, Risâle-i Nur gibi bir Kur’an tefsi­rinden istifade etmemekte direnen ilim adamlarımızın acı hallerini gözlerimin önünde canlandırmıştır. Yeni neslin bîgâne kalmamasını ümit ediyorum.

Siz, misal olarak zikrettiğimiz bu üç meseleye, mi’râcın mahiyeti ve isbâtını, arş-ı a’zam, kab-ı kavseyn gibi İslamî ıstılahların gerçek ve ma’kul manalarını; Kur’an'ın mu’cize olduğunun isbatını; meleklerin ve ruh aleminin isbatını ve kısaca asrımızda gündeme gelen ya­hut itiraz edelin iman ve İslamhakikatlarına dair her türlü izahı da ekleyebilirsiniz. Ve bu denilenlerin isbatı için 6000 sayfayı bulan Risâle-i Nur'u mütala’a edebilir­siniz.

İşte Bitlis’te Şeyh Emin Efendi ve sair ülemâ ile münazara ve imtihanlardan sonra kendisine Bediüzzaman yani Zamanının eşsiz âlimi ünvanı verilmiştir. Nitekim İstanbul âlimleri de önce Kürd Hoca dedikleri bu zara, ilmini ve irfanını gördükten sonra Bediüzzaman yahut Bedî’-i âlem-i İslam demeye başlamışlardır.

(Çalışmanın tamamını indirmek için TIKLAYINIZ)