Bediüzzaman'ın sürgünü doğuyu felç etti
Bediüzzaman gibi kilit noktada bir şahsiyetin fiziki bağlarının kesilmesi...
Risale Haber-Haber Merkezi
Araştırmacı-yazar Müfit Yüksel, Bediüzzaman'ın sürgün edilmesinin sonucunu hatırlattı.
1930'lu yıllarda tohumları atılıp, 1940'lar ve 50'lerde gelişen Kürt ulusalcı hareketlerinin seküler bir yapıya büründüğünü belirten Yüksel, Yeni Şafak'taki yazısında "1925 öncesinde Şeyh Said hadisesi dahil tüm Kürt hadise ve ayaklanmaları dini/İslâmi içerikliydi. Türkiye'de 1925 sonrasında Din'e yönelik ağır baskılar bu konuda ciddi bir boşluğa yol açtı. 1950'li yıllardan itibaren Kürtler arasında modern eğitim almış seküler, din karşıtı/milliyetçi fügürler ortaya çıkmağa başladı. Ortadoğu'nun en dindar topluluğu zaman içinde en katı din karşıtı örgütlenmelerin eline düşürülmüş oldu" dedi.
1925 öncesinde Kürtlerin önderlerinin Şeyh, Molla, Seyyid, gibi dini/İslâmî şahsiyetler olduğunu vurgulayan Yüksel, "Hemen öncesinde, Seyyid Şefik Arvasî, Şeyh Abdülhakim Arvasî, Şeyh Muhammed Ziyauddin, Bediüzzaman Said En-Nursî, Abdürrahim Zapsu, Halil Hayali, Seyyid Abdülkâdir, Şeyh Mahmud Berzencî bu şahsiyetlerin başlıcalarıydı" şeklinde yazdı.
Söz konusu isimlerin devlet eliyle ortadan kaldırıldığını veya hapsediğine dikkat çeken Yüksel, kilit noktadaki Bediüzzaman'ın sürgün edilmesinin sonucunu hatırlattı.
Yüksel yazısını şöyle sürdürdü:
"Türkiye'de bu gibi şahsiyetlerin tümü devlet eliyle ya ortadan kaldırıldı ya da bir şekilde sürgün/hapis uygulamalarıyla paralize (toplumsal felç r.h.) edildi. Bediüzzaman gibi önemli, kilit noktada bir şahsiyetin batıya sürgün edilip bölge ile tüm coğrafi vs. fiziki bağlarının kesilmesi tek başına bunu tetikleyen başlıca faktör oldu.
Kürtler arasında, 1950'lerde başlayan sekülerleşme, seküler-milliyetçilik hareketleri, özellikle Türkiye'de bölgedeki Dini yapı ve kurumların (Medreseler; Nakşibendî-Kâdirî Dergâhları) bizzat devlet eliyle, jandarma baskısıyla ağır darbelere maruz bırakılıp, ciddi oranda zayıflatılması birbirini besleyen faktörler oldu.