Bediüzzaman'ın talebelerinden Zehra Dülek'in oğlu Feridun Dülek vefat etti
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hanım talebelerinden Zehra Dülek'in oğlu Feridun Dülek Hakkın rahmetine kavuştu.
Feridun ağabeyin cenazesi 4 Temmuz 2024 Perşembe öğle namazına müteakip İstanbul Kartal/Soğanlık Merkez Camiinden kaldırılarak.
1937 İzmir doğumlu olan Feridun ağabey, annesi Zehra Dülek'in Bediüzzaman Hazretleriyle görüşmesini Ömer Özcan'ın Ağabeyler Anlatıyor kitabında şöyle anlatmıştı:
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ İLE DE ÜÇ DEFA GÖRÜŞTÜ
"Validem 1967 senesinde Medine’ye gitti, oraya yerleşti. Merhum validemin ruh haletini anlatabilmek kolay bir iş değildir aslında. Onda Allah ve Resulullah aşkı çok galipti. Evlad, torun falan çok sonra gelirdi onun için. Bediüzzaman Hazretleri ile de üç defa görüşen ve konuşan Zehra annem takva ve kemalat sahibiydi. Vaktini hiç boş geçirmeden ibadet, tilavet-i Kur’an ve Risale-i Nur okuyarak geçirirdi. Risale-i Nur’a çok hayrandı, onları çok okur ve okuturdu. Risale-i Nur’u muhtaç olanlara dağıtır, tebliğ ederdi.
NAKŞÎ ŞEYHİ ANNEMİ BEDİÜZZAMAN’A GÖNDERDİ
İzmir’de oturduğumuz Kocakapı Mahallesinde Emine Teyze vardı, hafız bir hanımdı O. Emine Teyze, annemi M. Zahid Kotku’nun İzmir’de bulunan talebesi Nakşî Şeyhi Mustafa Hilmi Efendiye götürüyor. Mustafa Hilmi Efendi anneme: “Evladım, ben sana ulaşamıyorum, bir perde var, ruhuna inemedim, seni tanıdığım bir mürşide havale ediyorum” diyor. Sonra “Sen Bediüzzaman Hazretlerine git, senin derdine o çare olur, iman mevzularını anlat hanımlara” diye de vazife veriyor. Tabi bu görüşmeler yüz yüze değil, delikli tahta paravanlar arkasından oluyor. Mustafa Hilmi Efendi 1948’de vefat etmişti. Cenaze namazına ben de iştirak etmiştim. Mezarı Karabağlar Kabristanının hemen girişindedir.
BEDİÜZZAMAN'A İLK ZİYARET
Annem Bediüzzaman’a yaptığı ilk ziyaretini şöyle anlatırdı bize:
Mustafa Hilmi Efendi’nin tavsiyesi üzerine İzmir’den Emine Hanım, Nazmiye Hanım ve Zehra annem olmak üzere aynı mahalleden üç hanım karar verip Emirdağ’ına gidiyorlar. Yalnız validem bir rüya görüyor; rüyasında “iki dağ arasında görüşeceğiz” diyor Üstad Hazretleri... Bunu annem bize ağlayarak anlatmıştı o zaman, iyi hatırlarım.
Üç tane limon ile bir kışlık kazak almış -Emirdağ’ı soğuk olur diye duyduğu için- çantasına koymuş annem. Gitmişler Emirdağ’a… Firdevs Köker hanımlarda misafir olarak kalmışlar o zaman. Firdevs teyze bir ara, Üstad Hazretleri evinden çıkıp başka bir yere gittiğinde, Üstadın odasını toplamak bahanesiyle validemi götürüyor oraya...
Annemler Firdevs hanımlarda kalırken, Ceylan ağabey geliyor: “İzmir’den Zehra Hanımlar gelmiş, Üstad’ımın misafirlere selamları var, burada pek eğlenmesinler, yarın ben Bolvadin’e gideceğim, yolun üzerine çıksınlar orada görüşelim, evde kabül edemiyorum diyor Üstad” böyle demiş Ceylan ağabey. O sırada validem Ceylan ağabeyle kazağı Üstad’a göndermiş, fakat limonları göndermeği unutmuş.
Sonra Ceylan ağabey Firdevs hanımın evine tekrar geliyor ve: “Üstad bu kazağı geri gönderdi, bunun kollarını kısaltsın, abdest alırken, kolları sıvarken güçlük çekiyorum, bunu kessin diyor” demiş. Bazı yerlerde yaka diyorlar ama yaka değil kollarıdır. Bunu da tashih etmiş olalım. Bu arada Ceylan ağabey: “Üstad, çantasındaki limonları da göndersin diyor” diye söylüyor. Ve ortası delik iki buçuk liralardan bir sürü gönderiyor karşılığında. Tabi bu hadiseler annemleri daha çok etkiliyor, şevklendiriyor.
Ertesi günü çıkıyorlar Bolvadin yoluna. Üç kadın yolun kenarında bekliyorlar. Üstad’ın arabası geliyor, duruyor, camı açıyor Üstad: “Hoş gelmişsiniz evladlarım, buralarda fazla eğlenmeyin, sizi sıkıntıya sokabilirler, ziyarete lüzum yok, Risaleleri okuyun” diyor. Ve çıkarmış, el yazması Osmanlıca bir Uhuvvet risalesi ile bir risale daha veriyor. “Okuyun, yazmaya çalışın. Hanım talebelerim var benim, onları bulup konuşun, onlarla istişare edin, buraya gelmeyin, siz birbirinizle irtibat kurun. Hiç olmazsa iki üç kişi bir araya gelip Risale-i Nur okumaya başlayın, benimle konuşmaktan ziyade, Risale-i Nur’dan bir sayfa okumak, sizin için daha istifadeli olur” diyor.
Annem, Üstad’ım bana ‘Zehra’ değil, ‘Zühre’ derdi diye anlatırdı bize.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.