Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Bir okuma programının ardından

Bir haftalık risale okuma programından dün çıktım. Uzun zamandır yoğun ve uzun okuma yapmamıştım. Ramazanda nur üstüne nur gibi geldi.

İstanbul'da deniz kenarında harika bir yazlık villa. 3-4 dönüm arazi üzerine kurulu tam tekmil bir dinlenme mekanı. Havuzu, spor mekanları, ağaç, çiçek ve böcekleriyle eksiksiz bir okuma sahası. 24 saat planlanmış. Ferdi ve ortak saatler ayarlanmış, güzel.

Değerlendirebilen için bulunmaz imkan ve şartlar var. Kendi adıma çok iyi oldu. Emeği geçen herkese teşekkürler.

Programı değerlendirmemin yararlı olacağını düşünüyorum. Öncelikle geçmişe doğru bakıldığında fiziki şartlar 5 yıldızlı otel gibi. Yemek, çay derdi yok, bulaşık yok. Sadece oku Ali oku var! İnsan inanamıyor ve Rabbi Rahime ancak hamd ediyor. Fakat görebildiğim toplam kalitede düşüş var. Daha verimli ve kaliteli değerlendirilebilirdi.

İlk hata, olgunlaşmadan hazırlanmış günlük bir program. Programa katılanların görüşleri doğrultusunda hazırlanmalıydı. Oysa paket bir program hazırlanmıştı. Namaz dersleri aynı yerden aynı kişi tarafından aynı monotonlukta okunuyordu. Katılımcı, sinerjili tek bir konu bile yoktu. Mukabele ve günlük konuşmalar haricinde. Mesela müzakereli ders, müzakereli konu diye bir şey yok. Sonra görüntü durumu ve yakınlık ilişkisi her şeye hakim.

20'li yaşlarda bir doğu medresesi talebesi programın adeta üstadı. Kur’an’ı düzgün okuyan sakallı, sarıklı ağır abi cinsinden yakışıklı bir küçük abi. Tanınmış birinin oğlu. Namazı o kıldırır, mukabeleyi o yapar gerekirse dersi o okur. Ama yaratılıştan bir nane molla, tam bir derviş, tam bir sofi. Bu kadar. Risale-i Nur’u çok okumamış. Meseleleri bilmiyor.

Program boyunca birçok genci elinde risale okurken pek görmedim. Varsa yoksa şahsi sevap ve fazilet çabaları. Eski Said eserleri, lahikalar mektuplar, mahkeme müdaafaları, hizmet rehberi, içtimai beyanatlar sanki hiç yazılmamış gibi. Genel durum bu. Fikrimize  yakın gazete yok, dergi yok. Bu ihtiyaçlar internetten ve duyumlardan sağlanıyor. İslam dünyası, ümmet dünyası ile ilgili sohbetler duyum ve duygusal boyutta.

Aynı programda görüldü ki hayatını hizmete harcamış insanlar var. Fakat onlardan çok yararlanılmıyor. Aman istikrar bozulmasın havası. Ama iyi poz veren, önceden ayarlı ve çekici konuşanlar el üstünde. Yetkili-etkili kimse, her şeyi o bilir havası. Katı hiyerarşik bir hava.

Mesela hizmet ve risale tarihçesi diye bir şey var ve olmalı. Ama burada yazısız aktarımlar hakim ve iş menkıbeye dökülmüş. On kişinin sırayla kulağına fısıldanıp tam tersine dönen veya saçma sapanlaşan hatıralar. Yazılı hatıralar acımasızca eleştiriliyor, menkıbeleşen hatıralar el üstünde tutuluyor. Masal-hikaye, mübalağa karışımına bayılıyor insanlar. Meşrepler arası ihtilaflar acınacak şekilde ve acımasızca anlatılıp teşhir ediliyor. Bu anlatımlar can kulağıyla dinleniyor. Tamamına yakınının yalan, yanlış ve eksik olduğu apaçık, hatta iftira bile var.

Kritik yapma, sentez, çok yönlü bakış hak getire. Ayrıca hizmet rehberi ile beyanat ve tenvirler hiç bilinmiyor. Ortaya çıkan Üstad portresi sanki Osmanlı’da kalmış. Bir türlü cumhuriyete gelemiyor ama rahat rahat 10-11. yüzyıla götürülebilir. Bu hizmet sanki Osmanlı döneminde yaşanmış ve bitmiş. Sonra bir derin yardan geçip nasılsa bize ulaşmış. Tarihsel akış diye bir şey yok. Sözlü anlatımla hizmet tarihçesi efsaneye bürünmüş.

Bir abiler lafı ki almış başını gidiyor. Hizmet tarihçesi abi anlatımlarına bina edilmiş. Yazılı okuma, farklı okuma, bütüncü, uzlaştırıcı okuma olmadığı gibi lanetli, itici muamele görüyor. Kah zahirilik kah batınilik kah yüzeysellik algılara hakim durumda. Altı boyutlu düşünmeyi bize öğreten Üstad sanki kaybolmuş.

Kelime ve kavramlar tek taraflı okumaya tabi tutuluyor yani ya zahiri, yüzeysel ya da batıni, gizemli algılanmaya çalışılıyor. Güncele tekabül eden mana yadırganıp, felsefi anlayış muamelesi görüyor. Varsa yoksa sevap odaklı, şahsi ve cüzi faaliyetler. Türkiye Müslümanının, Nurcuların sorunları, 15 Temmuz sonrası dinin, dini kitapların, cemaatlerin erozyonu ve deizm sorunu hiç yok. Sanki uzaydayız.

Mesela mukabele okurken “en dikkat çeken önemli bazı ayetlerin mealini verelim, çok ihtiyaç var” teklifi topluca afaroz edildi. Öbür taraftan günlük ve siyasi sohbetler saatleri alabiliyor. Bu yanlış bakıştan hareketle bazı insanlar medyada bu tutuma dayanarak insafsız iftiraya varan sözler söylüyor. Acı ama gerçek.

Bu konu çok uzun ama bitireceğim.

Benim gibi orta yaş grubunun algısına göre insanlar, kardeşler birbirine adeta eşya muamelesi yapıyor. Üç gün sürekli herkese selam verdikten sonra selam almaya başladım. Kucaklaşma, hal hatır sorma hak getire. Donuk, soğuk “beni gör, beni bil” diyen kişilikler. Dolu tanelerinin teması gibi temaslar...

Neyse program sonuna doğru şekil değişti ortalık ısındı ama tek bir kişinin çabasıyla. Eski bir abinin çabası. O olmasaydı buzlar nasıl çözülecekti?

Ahir zaman gerçekleri dindarları, cemaatları da sarıp sarmalamış... İnsan korkunç demeden edemiyor. Anlaşılan bu bir zahmetli süreç, göç yolda düzelecek inşaallah. Her program bir umut, bir su gözesi gibi. Yeise yer yok, karamsarlığa yer yok ama her şey toparlanıp yola konmayı bekliyor.

Görüldüğü üzere genel isimsiz bir değerlendirme. Gözlemlediğim, yaşadığım, hissettiğim kadar her cemaat, meşrep ve manevi mesleklerde benzer sıkıntılar, problemler olduğu açık. En önemlisi ise tüm nurcu grup ve meşreplerde de bu durum bir gerçek. En üzücü, düşündürücü olan da bu.

Düşünen kafalara arz ediyoruz...

NOT: Geçen günlerde, inşaallah cenneti firdevse uçan Muhammed Benek kardeşime sonsuz rahmetler dilerken babası İsmail Benek'e ve dayısı Kemal Benek'e sabrı cemil niyaz ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.