Himmet UÇ
Bir portre: Senai Demirci
Tasavvufta ruhun şekillenmesini bir demircinin faaliyetine benzetenler çoktur. Bunların üçü de ilahi sanatın şahikası olan insanın şekillenmesinde büyük rolller üstlenmişlerdir. Davud aleyhisselam çok ağlar, çok ibâdet ederdi. Gündüzü oruçla, geceyi namaz kılarak ibâdetle geçirirdi. Gecenin ancak üçte bir kısmında uyurdu. Bir gün oruç tutar, öbür gün tutmazdı.
Allahü teâlâ mucize olarak dağları, taşları, kuşları onun emrine vermişti. Yanık sesiyle Zebur’u okumaya başlayınca, kuşlar havadan ağaçlara iner, hep birlikte, okunan Zebur’u tekrar ederlerdi.
Allahü teâlâ Davud aleyhisselama demiri ateşe sokmadan ve dövmeden istediği şekli verebilme mucizesi vermişti. Demirden zırh yapar, elinin emeğiyle geçinir, devlet hazînesinden bir şey almazdı. Yırtıcı hayvanlar, hazret-i Davud’un huzûruna gelip, ona tam bir bağlılıkla hizmet ederlerdi.
Allah’ın hatırlı kulu olmak ne harika şey, şu üç günlük dünyada insanların hatırını yapıp onun bunun önünde eğile eğile rüzgarın önündeki gül ağacı gibi temenni ile ömür geçirmek ne kötü şey. Bediüzzaman dua ederken “Davut Aleyhisselama dağı, demiri teshir ettiğin gibi Risale-i Nur’a akılları ve kapleri musahhar eyle“ der. Duymayan, hissetmeyen, haşyet hissi olmayan kalplerin Risale-i Nur’la şekillenmesini ister. Davut peygamberin bir varisi Bediüzzaman. Nice hidayet dışı kalpler onun sözleri ile birden şekillenmişlerdir.
Orta okulda öğrenciydim. 1964 veya 63 yıllarında Celalettin Ağabey orta okulda hocamızdı. Bizi evine davet etti, dondurma yiyip top oynadığımız çocukluk yıllarımız… Eve girdim. Kalabalıktı. Köşede vezir koltuğu gibi bir yerde hafif sakallı bir adam oturuyordu. Hayatımızın elinde şekilleneceği bir zattı. Kırmızı kitaptan bir şeyler okunuyor o da açıklıyordu. Babam rahmetli sabahları tekmeyle bize vurur “ola namaza kalk” der biz de kalkarız, kalkmayız, zorla, baskıyla, bir namaz kılarız. O gün o zatı dinledim eve döndüm, akşam namazı için kıbleye durdum, anam beni seccadede görünce “Efemin himmeti mi yetişti sene oğul“ dedi. Ağlamaya başladı ellerini havaya kaldırdı, “Ya Rebbi sana çok şükür.”
Namazım bitti, “oğul sana ne oldi” dedi. Ben hikayeyi anlattım, o gün bugün başımız secdede Allah kabul etsin. Bediüzzaman’ın sözleri Davut aleyhisselamın elleri gibi şekillendirme ustası. Senai Demirci, meltem serinliğinde, bahar rüzgarı gibi ruh üfleyen bir edayla konuştu Isparta’da Süleyman Demirel Üniversite’sinde. Ocağa konunca şekillenmeye başlayan demir gibi sıcağa koşmuştu, öğrenciler. İki büyük şehrin iki azametli zatının tesirini imtizaç ettiren bir Şeb-i Aruz programı ile konuşmaya gelmişti. Isparta’da doğduğunu söyledi, ruhu bu şehirde kitabilikten kurtulmuş tam bir ruh yansıtan ve üfleyen haline gelmiş.
Bu ara özellikle romanlarda tasavvuf ve Mevlana moda haline geldi. Türk romanı hep dini şahıslar ve temalar etrafında dönmeye başladı. Yatak yorganın yerini derviş cübbeleri aldı. Senai Demirci, Elif Şafak’ın Aşk romanını kurgusal açıdan yazarının başarısına işaret etmekle beraber eserde bir defacık olsun dahi secdenin olmayışını haklı olarak eleştirdi. Hazreti Mevlana’nın toplumda ele alınış tarzını biraz moda şekilde olmasını ironik yorumladı. Hazreti Mevlana’yı anlatırken zaman zaman Bediüzzaman’a dönerek bir transkritik tarzında değerlendirmelerde bulundu. İki güneş arasında pencereler açarak öğrencilere ruh üfledi. Kah Mevlana’nın rüzgarı kalbisinden kah Bediüzzaman’ın kalp ve akıl imtizacının melteminden huzmeler sundu. Sesi tıpkı boğaz sahilinde, Osmanlının ruh efza coğrafyasında bir sabah namazı vakti kıbleye dönüp Allahu ekber diyen bir dervişin kavli leyyiniydi. Hem doktor, hem demirci. Hasta bedenleri değil sağlıklı ruhları küfünden kurtarmaya çalışan bir doktordu. Şişeyi taşa çalmış Yunus gibi, muayene haneden demirci dükkanına demir döğmeye azmirah etmişti. Sena etsin döğerek biçimlendirdiği ruhları Rabbi ala diye.
Batının Mevlana hakkındaki tutumunu, onu Rumi diye afişe etmesinin nedenlerini, geçmiş bir coğrafyanın Hristiyan dininden yansımayla nasıl kültür ve din mirası gibi gösterip hazreti Mevlana portresini yonttuğunu anlattı. Tasavvufu İslamdan gayri hem de ondan daha üstün gösterme gayretinin absürdlüğünü şerhetti. Tasavvufun ve mutasavvifenin güzellikleri İslamın güzelliğidir.
Senai Demirci, maksadına göre edebiyatın güzelliklerinin farkında. Eğer dünya ve bizim edebiyatımızın derinlikleri bilinse felsefemizi daha kolay ve daha hayatın içinde gösterebiliriz ama edebiyat, sanat, tarih, sanat felsefesi ve şiir daha birçok konuda bir ansiklopedist gibi olmalıyız. İçimizdeki Risale-i Nur çekirdekleri mıknatıslara benziyor öyle enteresan ki neyi dinleseniz eğer iyi massetmişseniz o dünyayı hemen bilginiz yeni bir açılım kazanıyor. Senai Demirci, Turgut Uyar’ın Göğe Bakma Durağını namaza uyarlamış. Ben bu şiiri bir keresinde sınıfta anlatmıştım, benim de çok ilgimi çekmiş öğrencilerden biri yıllar sonra bu şiiri açıklamamı internete vermişlerdi. Demirci’yi bu hassasiyetinden dolayı kutladım. Şimdi, Göğe Bakma Durağı şiirini alalım.
GÖĞE BAKMA DURAĞI
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
….
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
….
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
…
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
(Turgut uyar)
Turgut Uyar, hassas bir şair, şairlerin kusuruna bakmak benim görevim değil. Şiir ebedi bir yaşama isteğinin ipuçlarını veriyor ama göğe bakmanın ısrarla vurgusunda şair simgesel birşeyler söylüyor. Göğe bakmak bizim dünya telakkimizin ekmeği, suyu mesabesinde. Hep geceleri kırlarda ağaçlar altında namaz kılan, dağlarda namaz kılan, Bediüzzaman göğe bakma ustası. Göğe bakma durağı da namaz değil mi?
“Dinle de yıldızların hutbe-i şiirinine
Name-i nurunu hikmet gör ne takrir eylemiş” diyen Bediüzzaman, o dünyasında bir küçük kulubemiz olsun diye, sevineceğimiz insan.
Senai Demirci bizi bu dar varlığın hendesesinden maveraya bulutlara, kuşlara doğru uçurdu. Hassas, beyefendi, kibar. Bediüzzaman’a acaip bağlı ve sadık, onu anlatmanın hazzını bitmeyen bir şekilde yaşayan bir tuti-i mucizegu.
Sağolsun, varolsun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.