Afife ARTIK
Bir Reçete
İnsan çalkantılar içindedir, daima tahavvül eder. Bir hali bir haline uymaz. Her an başka bir ferttir. Zaman olur ki bütün olumsuzlukları başına toplar. Tabi şeytan da bu ânı gözleyip durmaktadır. Geçmişteki bütün hatalarını, yanlışlarını, günahlarını birden ve bir anda düşünür. Altından kalkılamayacak bir yığınak yapar. Her daim inanın zayıf düştüğü anları kollayan şeytan da fırsat bulur ve “sen sadece bu hatalarının bir toplamından ibaretsin, başka da bir şey yok” deyiverir.
Kolu kanadı kırılır bu anlarda insanın, ne harekete mecal bulabilir ne dili döner, ölü mü diri mi farkı yok gibi gelir ona. Geçmişi, şu ânı ve geleceği karanlık görür. Bir siyah perde inivermiştir her şeyin üzerine.
İşte tam da bu sırada Bediüzzaman’ın sesini işitir: “Âkıl odur ki, ferahlı ve güzel şeylerle meşgul olup çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez, şekva ve merak yerinde şükreder, sevinir.” Bu cümle Bediüzzaman’ın mahpuslara hitaben yazdığı bir cümledir.
Bu cümle, hayatı olan manasını ayet ve hadislerden almaktadır. Bediüzzaman mektubunda evvela o kudsî kelamı ve manalarını zikretmiş ve onlardan süzülen bir hülasa olan bu cümle ile de mektubuna hitam vermiştir. Bediüzzaman, Risale-i Nur’un çok meselelerinde olduğu gibi kutsî kaynaklar olan ayet ve hadisleri mezcederek bu asrın dili perişan gönlü perişan insanlarının anlayabileceği basit cümlelerden oluşan hap gibi cümleler bize sunmuştur.
İşte bu cümlenin kaynaklarından biri Zümer Sûresinin 18. Âyet-i Kerimesidir. Âyetin meali budur ki: “Sözleri dinleyip en güzeline tâbi olup fenasına bakmayanlar hidayet-i İlahiyeye mazhar akıl sahibi onlardır”
Bu mektubun[i] tamamı harika bir reçetedir. Bu reçetede üç ilaç vardır ki her ilaç aynı tedaviye hizmet etmektedir. Şifa niyetine bu ilaçların orijinal metinlerini de okuyalım:
- الَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
- مَنْ امَنَ بِالْقَدَرِاَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ
- خُذُوامِنْ كُلِّ شَيْءٍ اَحْسَنَهُ
Birinci ilaç, mealini paylaştığımız Zümer Suresinin 18. Âyetidir.
İkinci ilaç “Kadere iman eden kederden emin olur” hakikatidir ki hadislerin meallerinden iktibas edilen bir hakikatli söz ve hükümdür. Merhum Abdülkadir Badıllı Ağabey’in hazırladığı Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları adlı eserde 416 ve 417. Sayfalarda bu söze dayanak teşkil eden hadisler zikredilmiştir.
Üçüncü ilaç ise “Her şeyin güzel cihetine bakınız” demektir. Bu ifade yine Risale-i Nur’un Kudsî Kaynaklarından öğrendiğimize göre hadis metninde aynen geçmektedir.
Bediüzzaman’ın bu mektubunda hapis için “böyle sevaplı yerler” demesi de çok manidardır.
Bu mektublar madem hapistekilere yazılmış bize hitap etmiyor diyemeyiz zira göz ile görmediğimiz fakat ruhen ve kalben azabını çektiğimiz öyle hapisler var ki…
Bizi abluka altına alan, hakiki yaratılış gayemize canla başla çalışmamıza mani olan her ama her şey bir hapis hükmündedir bizim için.
Alışkanlıklarımız, geçmişimizde takılıp kaldığımız ve bizi boğan hadiseler, gelecekten gelen endişeler, dinimize imanımıza göre hareket etmemize mani olan her şey birer hapistir bizim için. Herkesin kendine göre hapisleri vardır. Tabi hür olmayı başaranlar da vardır az da olsa.
Hususi hapislerini herkes daha kolay fark edebilir ama umumen içine düştüğümüz “dünyevileşme” gibi hapislerin adeta şaffaf duvarları vardır da içinde olduğumuzu fark bile etmeyiz. Zira hemen herkes içeridedir…
Netice olarak o gün hapiste olanlar kadar bu mektuba bugün hür olduğunu zanneden bizlerin de ihtiyacı olduğu kanaatindeyim.
Bediüzzaman bu mektubunda her şeyin iyi tarafına ve güzel cihetine ve ferah verecek veçhine bakmak lazımdır ki manasız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici haller nazar-ı dikkatimizi celbedip kalbimizi meşgul etmesin demektedir.
Bediüzzaman bu mektubda Sekizinci Söz’e de böyle değinmiştir ki aynı manayı teyid ediyor: “Sekizici Söz’de, bir bahçeye iki adam, biri çıkar biri giriyor. Bahtiyarı bahçedeki çiçeklere, güzel şeylere bakar, safa ile istirahat eder. Diğer bedbaht temizlemek elinden gelmediği halde çirkin, pis şeylere hasr-ı nazar eder, midesini bulandırır, istirahate bedel sıkıntı çeker, çıkar gider.” İçtimai hayatın safhaları ve Yusufiye Medresesinin (hapishane) bir bahçe hükmünde olduğunu da ekler Bediüzzaman.
Bu cümlede dikkat çeken bir nokta da “temizlemek elinden gelmediği halde çirkin, pis şeylere hasr-ı nazar etmek” konusudur ki psikoloji ilmi de insanın değiştiremeyeceği olumsuzluklar üzerinde durmamasının akıl ve ruh sağlığı açısından önemine vurgu yapmaktadır. İnsanın değiştirmek elinden gelmeyen şeylere yoğunlaşmaması gereği üzerinde durulmaktadır.
Bediüzzaman, içtimai hayatta ve hapishanede hem çirkin hem güzel, hem kederli hem ferahlı şeylerin beraber bulunduğunu ifadeden sonra işte ayet ve hadislerden hayatını alan o cümle ile mektubuna hatime verir: “Âkıl odur ki; ferahlı ve güzel şeylerle meşgul olup çirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez, şekva ve merak yerinde şükreder, sevinir.”
İşte yazının başında biraz bahsettiğimiz hal, sıkıntılı ve çirkin şeylere nazarını hasretmektendir. Sadece menfi olana odaklanmaktır. Hapishanede de elbette bu sıkıntılı hallere ve hapse düşmeye sebeb olan kabahate yoğunlaşmanın uygun bir zemini vardır. Hatta mahpuslar birbirleri ile dertleşeyim derken hatalarını tekrar tekrar anlatmakla daha da konuya yoğunlaşabilirler. Tıpkı bazı terapi tekniklerinde olduğu gibi. Bir travmayı yeniden ve yeniden yaşamak ve onunla kuvve-i maneviyesini kırmak, işin sıkıntılı tarafına yoğunlaşmaktır ki bu halin çaresi bu mektubda sağlam delillerle ve kudsî kaynaklarla verilmiştir.
İlacını içmeyen bir hasta gibi olmamak adına bizim de dermanlarımızı Risale-i Nur’dan bulup tatbik etmemiz önemlidir. Yoksa sadece ezbere olarak “her derdin dermanı içinde vardır” demek bizim için de muhataplarımız için de yeterli gelmeyecektir. O ilaçların ne surette uygulanacağı, nasıl istimal edileceği her şeyden evvel yaşayarak müşahade edilmeli ve gösterilmelidir vesselam…
Son selamdan sonra belki olmaz kelam ama her Nur Talebesi de kendi dertlerinin dermanını ve yol haritasını, pratik uygulamalarını Risale-i Nur’dan nasıl ve ne surette bulduğunu paylaşması sair talebeler için de bir yol gösterici olabilir. Risalelerin derin hakikatlerini izah etmenin yanı sıra kim hangi derdine Risale-i Nur’un hangi hayattar cümlelerini hayatına geçirmekle derman bulmuştur.
Yaşanmış hayat pratikleri üzerinden gitmeye ihtiyacımız var. Zira bilinçli olarak Risalelere muhatap olmak Risalelerin hakaikinin nelere kâdir olduğunu bilmekle de ilgilidir.
Madem Risale-i Nur, Kur’anın bir ayinesidir öyle ise Kur’an Asr-ı Saadet’te Sahabe Efendilerimizi (Radiyallahu anmüm ecmain) nasıl adeta bir başka insan haline büründürmüş ise Risale-i Nur’un hakaiki de bizi bir başka hale koyabilecek güçtedir. Kur’an’dan, vahiyden, Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın derslerinden gelen bu güç bizde neler yaptığını paylaşmak kendimizi değil Risale-i Nur’un tesirini nazara vermek anlamına gelecektir.
Yoksa bu asrın insanı olarak biz ne hallerde olabileceğimiz elbette aşikardır. Gelen hayrı kabul etmek ve Nurlara teslim olup onun eczahane-i şifakaranesinden müstefid olmak, onun çok mütenevvi ilaçlarından kendi has ve hususî ilaçlarımızı bulup istimal edebilmek duasıyla...
Bunu yapmadığımız sürece eczacıların ilaç katologları olan o kalın kırmızı kitaplarını okuyup durmakla şifa bulmayı istemiş gibi olacağız ki bu durum hikmete muvafık düşmüyor…
Öyle ise Risale-i Nur’u okuduktan sonra kendimize has özel ilaçlarımızı bulup kullanmamız gerekir. Elbette bunun için hasta olduğumuzu fark etmemiz, kabul etmemiz lazımdır.
[i] Ondördüncü Şua, Şualar Envar N. s.509-510; erisale 631-632
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.