Bir yaprak kaldı

Bir yaprak kaldı, son bir takvim yaprağı daha... Sonrasında açılacak yepyeni bir sayfa...
Zaman şeridine asılan koca bir yıl, ömür defterimizdeki bir sayfa daha kalacak geride. Tarihe kaydolup, tarih olacak bir yıl daha.

Çok tanıdık bir gün daha yaşıyoruz...
Pek çok benzerine tanıklık ettiğimiz bir gün... Sayılı saatler ardından son bulacak bir gün. Koca bir yılı, kimisine göre bereketli, kimisine göreyse kayıp olarak bitirecek, koca iki yıl arasına sıkışmış küçücük bir gün.

Şimdi dönüp de arkaya bakınca... Ne büyük bir yıldı?
Gün geçmiyordu ki, yeni bir gündemle uyanmayalım; hararetli tartışmalarla o akşama varmayalım. Ama oysa gün geçiyordu ki, bakıyorduk yepyeni bir gündem. Dünkü hararetli konu, tarih oluveriyordu aniden.

Ne zor bir yıldı Allah’ım! Gün geldi, büyük bir patlamayla gözlerimizi açtık güne. Günün, ardından 17 can bırakarak akşama koşması canımızı çok yaktı. Gözümüzü yıldırdı gün. Karanlığın sinesinde huzur arar olduk. Ama gel gör ki ne umduk da ne bulduk. Karanlığın çukuruna girer girmez gün ışığına hasret, 24 canımızdan olduk.

Ne çok canımız yandı!
Ne çok savrulduk! Bir sarsıntıyla yüreğimiz lime lime oldu. Tam toparlanıp yek yürek olacaktık ki kendi uçaklarımızla umudumuza bomba vurduk. Tam 35 defa sağa sola savrulduk.

Renk, ırk konusunda ne çok kavga ettik! Kimsenin kendi elinde olmayan, seçim hakkı bulunmayan, tamamen iradesi dışında gerçekleşip Allah’ın dilemesine bağlı olan milliyet konusunu ne çok doladık dilimize! Başka bir milliyetten olduğunu yıllardır bildiğimiz kapı komşumuza yan gözle bakar olduk bir anda. Soğuk tartışmaların kurbanı ettik yılların sıcak dostluğunu. Ne çabuk unuttuk aslında aynı anne babadan olduğumuzu; farklılığın Allah’tan bir ihsan olduğunu.

Sayılı günler çabuk geçer demişlerdi. Öyle de oldu. Hiç bitmeyecek sandığımız günler bile tükendi bir bir. Kaldı geriye sadece bir. Ve biz bir kez daha anladık ki, bin yıl da yaşasak sonu bir.

Sanki bir ömür sona erdi.
Herkesin bu dünyada bir ömrü var. Kimisinin bir günü daha var. Kimisinin daha az... Ne kadar olursa olsun, aslında ömür denen şey çok az. Bu senenin başındayken hiç bitmeyecek gibi sandığımız yıl, bitti işte bir çırpıda. Yıllar çabucak geçer, ister yüz yıl da olsa. Sayılı yıllar ne de olsa...

Bir yola düşmüşüz, pek çok ayrımları var. Bazen pus kaplar da önümüz flulaşır. Kimi yolunu şaşırır, doğrusundayım sanır. Kimi bariz yanlıştır, ama illa “doğru” der. Hangisi olursa olsun, her yolun sonu bellidir. Esas olan, sonlu olan bu yolculuğun sonunu bir sonsuza bağlamaktır. İşte budur aşikâr.

Her hal ü tavrı şahittir ki bu insan sıradan değil. Ömür denen dakikalar, birkaç lokma ya da birkaç bina için değil. Nasıl yaşarsa yaşasın, sonunda bir hesap verecek ki öyle böyle değil. Her hal ü hareketi kaydedilir. Elbette bütün bu kayıtlar boşu boşuna değil. Gün gelir ki her saniyenin hesabı bir bir verilir...

Vakit geldi, artık hesap zamanı. Bir yılın muhasebesinin kontrol zamanı. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” buyruğu ekseninde hesabı gözden geçirme zamanı. Ve “Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” hakikatini düstur yapma zamanı.

Bir yaprak kaldı, son bir takvim yaprağı daha... Sonrasında açılacak yepyeni bir sayfa...
Güzel başlayabilmek ve insanlığa yakışır güzelliklerle güzelleşmesini görebilmek duasıyla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum