Burhan Apaydın: Bir ölümün ardından

Burhan Apaydın öldü, gazetelerde bayrağa sarılı tabutu üç beş insan tarafından ebedi istirahatgahına gönderilmek üzere omuzlar üzerinde. Menderes’in asılma fotoğraflarını Hayat mecmuası yayınlamıştı, ben o zaman beş yaşındaydım. Babam o Hayat mecmuasını getirdi, resimlerine baktık. Hasan Polatkan, Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu üzerlerinde idam elbiseleri ile idama götürülürken ve idam sehpalarında çekilmiş resimleri vardı. Annem, babam ve ben ağladık.

Rahmetli annem Menderes devrinin ülkeye ne getirdiğini bilirdi. Köyden şehre gelmiş mahalledeki küçük çocuklara elifba öğretiyormuş. Bir gün karakola götürmüşler ihramlı ve gencecik. “Bacı çocuklara karabaş okutuyormuşsun” demiş komiser. Annem “kardaş karabaş ne demek ki” deyince “hani elif ba var ya” demiş. “E kosmer bey sen ölürsen çocukların arkandan Fatiha okumasın mı, bilmezlerse ne okusunlar” deyince polis devam etmiş, “Abla bilmem vallahi bir daha yakalarsak seni kodese atarız” demiş.

Rahmetli annem aldırmamış yine yola devam. Bir keresinde kadınlarla Fatiha-Yasin okuyup Fuzuli’den, Şeyyad Hanza’dan, Yunus’dan gazeller okuyorlarmış. Bir kadın polis ile annesi annemin toplantısına gelmişler. Annem onlara izzet ikramda bulunmuş. “Aha yaptığımız bu polis hanım” demiş. Polis özür dilemiş ondan sonra polisin annesi annemin müridi olmuş, gitmiş gelmiş dualar etmiş.

Bir keresinde yine Erzurum’da Tebriz Kapı Polis Karakoluna götürmüşler. Annem bana “oğul, genç, güzel ve alımlı bir genç hanımım. Namusumdan korkuyorum, başıma ne gelse gidecek bir yer yok. Kocam gelsin sizinle konuşsun demiş” annem. Babam rahmetli karakola gelmiş, “bizim karı andavallı bilmez böyle şeyler, türküler ilahiler söylemiş, ben söylerim bir daha yapmaz” demiş. Annem yine yırtmış.

Böyle çok kere Alvarlı Efe’ye, Allah’a dayanıp zulümden kurtarmış. Babam iyi bir Demokrat Partili idi. O zaman Son Havadis okurdu. Tekin Erer ve Gökhan Evliyaoğlu’nun yazılarını okur, anlatır, gelen gidenle siyasi bir muharrir gibi konuşurdu. CHP’lilere selam vermezdi. “Ulan onlara selam bile verilmez” derdi. Demokrat Partiye sanki din gibi bağlı idi. Bizim eve CHP’li akrabalar gelemezdi, babam adamları rahat bırakmazdı ki.

Altmış ihtilalinde Kırkıncı Hoca ve Alvarlı ailesinden Seyyid Efendi Sivas kampına götürülmüşlerdi. Annemin ezesi Seyyid Efendi’nin eşi idi. Onlar bize gelirler biz onlara giderdik. Seyyid Efendi hapisten çıktığında bize hapishane hatıralarından bahsetmişti. Hapiste hiç parası kalmamış, o kadar tanıdığı zenginler müridan var. Onlardan para isteyememiş, yedirmemiş kendine. Annemden istemiş. Valide bileziklerini götürüp satmış, ki onlarla bir ev alabilirmiş. Ona o zamanın parası yüklü bir miktar para göndermiş. Hapiste paranın geldiğini görünce ilk aldığı sigarayı dumanlarken “Rüveyde seni Allah Havva anamıza komşu etsin” demiş. Onlar için ölüme bile koşa koşa giderdi.

Aşk imiş alemde her ne var
İlim bir kıl ü kal imiş ancak.

Öyle bir aşkla bağlı idi onlara
Alvarlı hangi eve girmişse o evden Nur talebesi çıkmıştır. Kırkıncı Hoca da dahil hep o ışıktan yeterince istifade etmişlerdir. Alaaddin Başar doğunca Alvarlı’ya götürmüşler. Şimdi yazar olmuş Alaaddin Başar. Sanki sürekli bir mürekkepmiş muhteremin tükürüğü.

Baba Yassıada mahkemeleri için çok pahalı olduğu halde bir Philps radyo almıştı, onları dinler ve hayıflanırdı. En kızdığı adam mahkemenin alet avukatı Egesel‘di. Mahkeme “Tuna nehri akmam diyor, etrafını yıkmam diyor, şanı büyük Osman Paşa Plevne’den çıkmam diyor” marşı ile başlardı. Menderes’in adı sakıt başbakandı.

Ne zulümler yaşamış bu insanlar. Egesel mahkemeler idamlardan sonra devir değişince sokaklarda gezemez oldu, insanların aşağılayıcı bakışları ile her gün ölüp ölüp dirildi.

İşte benim o zamanki hafızama yansımış Demokrat Parti ve Menderes ve arkadaşları. Onları o devirde müdafaa etmenin ne kadar mangal bir yüreğe sahip olmayı gerektirdiğini herkes gibi ben de düşünüyorum.

Şimdi Necip Fazıl iktidara gelişine sevindiği Menderes için bir şiir yazmış onun şiiri ile bitirelim:

O zeybek
Zeybeğimi birkaç kızan vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Bir de ya kalkarsa diye kurdular
Zeybeğim zeybeğim ne oldu sana
Allah deyip şöyle bir doğrulsana!

Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?
Ne günedek böyle gider bu devran!
Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol  davran

Kır at zincirlenmiş  ufuk sahipsiz
Han kayıp hancı yok, konuk sahipsiz
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz
Kızanlar dört yandan hep abandınız
Zeybeğin kanına ekmek bandınız

Bilmem susarak ölmek mi hüner
Lisan çıldırıyor, dil nasıl döner
Ondan sonra is, uzak, uzak bir fener
Öldü mü çatlarım yine inanmam
Gizliye yanarım ölüye yanmam

Zeybek kaybolduysa  bunca kayıp ne?
Teşbihi dökülmüş aranır nine
Balonu yok ağlar çocuk haline
Zeybeğim dünyayı aldın götürdün
Bir öldünde beni binbir öldürdün

Beyni tırmık tırmık pençelere sor
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor
Sor çukuru nerde serçelere sor
Ağla bir dinmeyen hasretle ağla
Zeybeksiz yolları gözetle ağla!

Bir büyük şair bir büyük adamın arkasından böyle bir şiir söyler. Eline sağlık şairin kalemi, kabrine nurlar yağsın Burhan Apaydın, ceddine rahmet Himmetçik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum