Büyük insan küçük kainat

Kâinat ve insan...
İkisi de aynı yöne bakıyor, ikisi de aynı hedefe gidiyor. İkisi de eser, benzersiz bir Sanatkârın eseri. Ve o ikisi bir Yaratıcıyı gösteriyor. O “Bir”in bütün yönlerine, özelliklerine aynalık yapıyor.

Kâinat ve insan...
Kâinat bir ağaç; insan en mümtaz meyvesi ve o ağacın varlık sebebi. Bütün kâi-nattan süzülüp gelmiş özler insanda toplanıyor. Ve insan o muazzam ağacın en kıymetli dalında, dünya üzerinde Cennet’e layık bir olgunluğa erişme hedefine doğru ilerliyor..

Kâinat ve insan...
Kâinat bir meyve; insan bir çekirdek. İçinde bütün varlık âlemlerinin ince planları, projeleri gizli. Maddî ve manevî sayısız âlemleri içinde barındırıyor. İnsan, âlemleri barındıracak kadar büyük. Âlem, insan çekirdeğini verecek kadar olgun.

Kâinat ve insan...
Kâinat bir umman; insan o ummandan süzülmüş bir damla. O damla ayrı bir umman. O ummanın Sultanı, gün gelecek, şu bir damlacık insanı layık olduğu ebediyet denizine damlatacak ve onu ebedî bir deniz haline getirecek.

Kâinat ve insan...
Kâinat bir sergi; insan o serginin en değerli, en sanatlı ve en antika eseri. Taklit edil-mez nakışları, benzersiz sanatları ve ince ölçüleri üzerinde taşıyor. Çünkü insan, bütün kâinatı kendi eşsiz güzelliklerine, özelliklerine ve mükemmelliklerine bir ayna olarak yaratan bir Güzeller Güzelinin, en güzel, en özel ve en mükemmel sanat eseri.

Kâinat ve insan...
Kâinat cennet misal bir bahçe; insan o bahçenin gonca gülü. Bütün güzellikler, onun güzelliğiyle tamamlanıyor. Bütün güzellikler o gülün güzelliğine bakıyor. Bütün güzellikler gülün güzelliğine güzellik katıyor.

Kâinat bir göz; insan o gözün gözbebeği. Gözbebeğinden mahrum bir göz, göz ol-maz. Öyle bir göz kördür, görmez. O göz o eşsiz Güzeli görmek için yaratılmış. O göz, o Güzeli görerek güzelleşir. O Güzeli görmeyen göz, kördür.

Kâinat bir misafirhane; insan o misafirhanenin en değerli misafiri. O misafirhanenin bütün unsurları, o kıymetli misafirin hizmetinde. Bütün kâinat adeta sayısız ni-metlerin sunulduğu bir sofra. O hatırı yüce misafir ise baş köşede. Mülk Sahibi, o misafirhanenin Sultanı, aziz misafirine ikramda cimrilik yapmaz. İkramını anlayan, ikramlarına şükreden misafirlerini ayrıca ödüllendirmekten geri kalmaz.

Kâinat, muazzam bir ülke: insan o ülkeyi bütün ayrıntılarıyla gösteren bir harita. O haritada çok küçük çizgilerle, işaretlerle gösterilen çok büyük çaplı varlıklar, çok geniş çaplı hadiseler var. Her bir hücresi bir yıldız, kılcal damarları bitmek-tükenmek bilmeyen mesafelerdeki yörüngeler gibi. Bütün kâinatı insan haritasına bakarak tanımak mümkün. Çünkü insanda ne varsa, kâinatta da o var.

Kâinat ve insan...
Kâinat büyük bir insan, insan küçük bir kâinat. Hangisine bakılırsa diğeri görülüyor. Birisi diğerini tanıtıyor, öğretiyor. Her ne açıdan bakılırsa bakılsın, aslında görülen aynı. Kâinat da insan, insan da kâinat.

Kâinat insanı, insan kâinatı tanıtıyor. İnsan, kâinatı tanıdıkça kendisini tanıyor.
İnsan kendisini tanıdıkça, hem kendini, hem kâinatı, hem kendisinin de içinde bulunduğu bütün âlemlerin Sahibini, Mâlikini, Sultanını tanıyor.
Hücrelerden atomlara, güneşlerden galaksilere her şey insana O’nu tanıtıyor, O’nu hatırlatıyor.

O halde önce kendimizi tanımalı. Büyük bir insan olan kâinatı tanımalı. Büyük insanın yaratılış gayesine nasıl riayet ettiğini, hakikî kullukta bulunduğunu yakından görmeli. O büyük insandan daha büyük ve daha değerli olan “Muhammedî Nur”a kollarımızı açarak koşmalı.

www.velisirim.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.