Yusuf KAPLAN
"Çağ hapishanesi"nin zincirlerini kırabilmenin yolu: Ümmîleşmek
"Çağ hapishanesi"nin zincirlerini kırabilmenin yolu: Ümmîleşmek
"Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak" diye haykırıyordu ya şâir; aynen onun gibi, "Ey insanlık! Tarihte hiçbir dönemde yaşanmayan bir semantik intiharla karşı karşıyasınız; algı kapılarınız kilitli ve çağ hapishanesine kapatılmış durumdasınız! Görün; kendinize gelin ve kırın bu zincirleri artık" diye haykırmak geliyor içimden.
İyi de, diyor, muhataplarım, "semantik intihar ne?", "algı kapılarının kilitlenmesi, çağ hapishanesine kapatılmak ne demek?"
İnsanlık tarihinde, tek bir zeitgeist / zamanın ruhu algısı, bütün insanlığın zeitgeist'ı katına yüksel/til/miş durumda: Hiçleştirici bir tektipleşme, körleşme, yoksullaşma, çölleşme, aynîleşme yaşanıyor: Çinli, Hintli, müslüman kendi zamanında yaşamıyor artık; Afrikalının bir zamanı yok; Latin Amerikalı'nın adı bile yok: Ne Latin, ne Amerika'lı!
İnsanlığın algılama, duyma, düşünme, yaşama biçimi, yalnızca seküler / Batılı zeitgeist'a ayarlı: Başkası, başkaları yok artık: Başkaları, çoktan başkalaştı. Ölümcül bir metamorfoz yedi bütün insanlık! Bütün insanlığın farklı bakış açıları, farklılıkları, kendine özgülükleri yerle bir oldu. Gerçek anlamda fark da, farklılık da kalmadı: Herkes birbirinin kopyesi gibi: İnsanlık, tek bir insan tipinin, klonuna dönüştü âdeta.
Hiç kimse, hiçbir şeyi kendine göre algılayamıyor; KENDİ yok çünkü: Tam da cins adam Zizek'in dediği gibi, seküler zeitgeist, "her şeyin özünü yok etti"; herkese kendi gözlüğünü giydirdi: O yüzden, tıpkı Baudrillard gibi "gerçekliğin çölüne hoşgeldiniz!" diye haykırıyoruz biz de.
Hiç kimse, kendi kavramsal sistemleriyle konuşamıyor artık: Dil'i, seküler zeitgeist'ın algılama, kavrama, duyma ve düşünme biçimleri tarafından teslim alınarak etkisiz hâle getirildi; dilsizleşti. Sözgelişi, bir profesör, Kartezyen metodolojiye göre tasavvufu anlayabileceğine inanıyor, şeksiz şüphesiz: Koskoca profesör bile, nasıl bir semantik intiharla karşı karşıya olduğunu göremeyecek kadar algı kapılarını kilitletmiş kendi hakikatine; ama farkında bile değil bunun! Kartezyen metodolojiyle tasavvufu yalnızca anlaşılamaz hâle getireceğini göremeyecek kadar körleşmiş algı biçimleri!
Tek bir zeitgeist'ın bütün insanlığın zeitgeist'ı hâline gelmesi, "pornografi"nin tek gerçek katına yüksel/til/mesine yol açıyor: Yani bütün mesafeleri / farklılıkları ortadan kaldırıyor ve her şeyi tek bir algılama biçimine kilitleyerek, çağ hapishanesine kapatıyor insanlığı; ayartarak üstelik de. Kartezyen metodolojiyle tasavvufu anlayacağını sanan adam, "pornografi"nin kurbanı olduğunu göremeyecek kadar kendinden geçmiş durumda!
İşte semantik intihar bu! Tek bir anlamın ve anlama biçiminin, bütün diğer anlamları anlamsızlaştırması ve biçimbozumuna uğratması! Mevcut seküler zeitgeist'ı üreten Batılıların, bütün insanlığı kendilerine benzetmeleri, klonlamaları, kendi karikatürleri hâline getirmeleri!
Bunu Batılılar yapmıyor aslında. Algı kapılarımız kilitlendiği, körleştiği, çağ hapishanesine kapatıldığımız için, biz, bizzat kendimiz yapıyoruz!
Peki, tek bir zeitgeist'ın her şeyimizi dümdüz eden, bizi bizden eden, bizi kendi çölüne mahkûm ve mahpus eden, çağ zincirlerinin ağlarını ve bağlarını nasıl kıracağız, öyleyse?
Tıpkı, Efendimiz gibi ümmîleşerek, elbette: Yani, çağının ve bütün çağların tanığı olarak, zihnimizi körleştiren "asrın idrakini İslâm'a söyletme" marazîliğinin ve zihin savrulmasının farkına vararak, İslâm'ın idrakini çağa söyleyebileceğimiz bir ontolojik düzleme çıkarak.
Bediüzzaman Hazretlerinin kışkırtıcı, zihin açıcı bir şekilde ima ve işaret ettiği gibi, İslâm'la ve Hz. Peygamber'le bugüne kadar kurduğumuz epistemolojik / ilme'l-yakîn ilişkiyi, ontolojik / ayne'l-yakîn ve hakka'l-yakîn bir ilişkiye dönüştürerek. Tıpkı Efendimiz'in vahiyle kurduğu ontolojik ilişki gibi... Efendimizin şahid, mübeşşir ve nezir sıfatlarıyla kuşanarak, çağın ağlarından ve bağlarından arınma yolculuğuna soyunarak, öncelikle.
Bütün insanlığın, kendini hatırlayabilmesinin, kapanan algı kapılarını sonuna kadar açabilmesinin yolu, Hz. Peygamber'in ontolojik konumunu anlayabilmesinden ve Hz. Peygamber'le ontolojik ilişkiye geçebilmesinden geçiyor. Ancak o zaman, çağın zeitgeist'ına teslim olmak yerine çağın zeitgeist'ını teslim alabiliriz ve kendimize gelebiliriz. Sadece Müslümanlar olarak değil, bütün farklılıklarıyla bütün insanlık olarak.
Yakıcı soru şu burada: İyi de, Hz. Peygamber'le ontolojik ilişkiye nasıl geçeceğiz, peki?
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.